Efes Antik Su Yolları
İmparator Traian ve Hadrian zamanında en iyi dönemini yaşayan Roma kenti Efes, tarihi boyunca su kaynaklarına ihtiyaç duymuştur
Yazı: Gilbert Wiplinger, Avusturya Arkeoloji Enstitüsü, Viyana
Her yerleşim bölgesi için en önemli şey yeterli derecede su kaynakları olmasıdır. Daha çok insanın varlığı, daha çok su kaynağı gerektirir. Efes'in daha çok su istemesi, uzaklardaki kaynaklardan getirilecek sular için uzun su kemerleri inşa edilmesini gerektirdi.
Şehrin büyümesiyle birlikte her dönemde etkin su kaynağı ihtiyacı doğmuştur. Kaynağından şehre gelen su kemerleri ve insanların büyüyen su ihtiyacını karşılayacak su kanalları ile ilgili çok az araştırma bulunmaktadır. Bu tip bir araştırma neredeyse imkansızdır. Çünkü antik kentler artık yeni binalarla örtülmüştür ve şehir yerine su kemerleri ile ilgili bilgiler daha çoktur. Yine de Efes, büyüyen nüfus ve yeni inşa edilen su kemerleri arasındaki bağlantının sağlıklı bir şekilde incelenebileceği ender yerlerdendir (resim 1).
Lysimachos su kemeri
Bilinen en eski su kemeri ancak 2005 yılında bulunmuştur. Bu kemer, Kral Lysimachos'un iki tepe ortasına kurduğu kente, sadece 1 kilometre uzaklıktaki bir pınardan su getiriyordu. Bir sıra kil boru banketler üzerine yerleştirilmişti ve bu borular şehir duvarlarına açılan bir delikten geçiyordu (resim 2).
Aqua Throessitica ve Pollio su kemeri
Aqua Throessitica büyük bir ihtimalle M.Ö 2.yy'da yapılmıştı ve banketler üzerine yerleştirilmiş bir kil borudan oluşuyordu. Daha sonraki yüzyıllarda yeni borular eklenmişti. Şu ana kadar yedi sıra boru hattı bulunmuştur. Bu sıralardan biri Augustus zamanında, Sextilius Pollio'nun yeni bir su kaynağı bulmasından sonra eklenmişti. Pollio suyun kemere gelmesi için anıtsal bir su kemeri köprüsü inşa etmişti. Su kemeri 8 kilometre uzunluğundaydı ve su şehre toplam 6 köprüden akarak geliyordu.
Şirince su kemeri
Başka bir su kanalı, büyük bir ihtimalle erken Roma döneminde yapılmış olan 6 kilometre uzunluğundaki Şirince Kemeridir. Bu kemerde birden fazla kil boru hattı vardı ve sular şehrin doğusundaki bir kaynaktan geliyordu. Su kaynağı ve Beylikiçi vadisindeki su kemeri köprüsü bu erken dönem kemerinden kalan tek şeydir. M.S. 6.yy'da aynı temel yeni bir kanal için kullanılmış gibi görünüyor. Bu kanal, St. John Bazilikası'nın bulunduğu yerleşime su sağlıyordu. Sular 656 metre uzunluğunda 125 rıhtımı bulunan bir köprüden aktarılıyordu. Bu köprü bugün Selçuk merkezde bulunmaktadır.
Selçuklular zamanında Şirince kanalı İsa Bey camii ve çevresine de su sağlıyordu, ancak iki sıra kil boru köprünün üzerinden değil, aşağıda, batısından ve Suterası denilen kulenin üzerinden geçirilmişti. Bunun amacı da havalandırma ve basıncı ayarlamaktı (resim 4).
Sultaniye su kemeri
Sultaniye köyünde bir su kaynağı, Bahçecikboĝaz vadisindeki üç katlı Roma dönemi su kemeri köprüsü ve kil boru parçaları, vadide Helenistik ya da erken Roma dönemi bir su kanalına işaret ediyor. Bu kanalın Neapolis ve Phygela adındaki iki sahil kentine su sağlayıp sağlamadığı bilinmemektedir. Belki de eski yazıtlarda belirtildiği gibi bu kaynak Değirmendere su kemerinin yerini almıştı. Köprünün yapım tekniği ve bulunan kil borular, yapının Augustus döneminde yapıldığını işaret ediyor (resim 5)
Aristion su kemeri
Efes'in en görkemli zamanlarını yaşadığı 2.yy'da birçok çeşme ve hamam inşa edilmişti. Bununla birlikte şehrin su ihtiyacı artmış ve borular yetersiz kalmıştı. Bu sebeple Claudius Aristion, Caystros vadisinden Efes'in kuzeydoğusuna uzanan 39 kilometrelik bir kanal yaptırdı. Bu kanal yapay bir taş oluğa oturtulan tonozlu bir borudan oluşuyordu ve Belevi türbesinin tam altından (resim 6), ve daha sonra da şehre ulaşan 12 su kemeri köprüsünün altından geçiyordu. Stadyum ve tiyatronun da altından geçen Aristion su kemeri, asıl hedefi Traiani Çeşmesine ulaşıyordu. Çeşmeden akan fazla sular karşı tepedeki Curetes sokağına yönlendirilmişti.
Su kemerinin Belevi türbesi yakınındaki parçaları 3.yy'ın ikinci yarısında onarılmıştı ve bu demektir ki kemer o dönemde de kullanılmaktaydı.
Deĝirmendere su kemeri
Değirmendere su kemeri Efes'e ulaşan kemerler arasında en uzunu ve en yenisidir. Bu kemer son yıllarda detaylı olarak incelenmiştir ve kısa sürede bu çalışmalar paylaşılacaktır (resim 7). 37, 5 kilometre uzunluğu ve 70x50 santimetre çapraz bölümüyle Hadrian zamanında inşa edilen yapı, her gün şehre 24 köprü vasıtasıyla 21,000 m3 su taşıyordu (resim 8). Bu kanal sadece 25-30 sene kullanıldı. Eski yazıtlardan anlaşıldığı üzere M.S. 158 yılındaki bir deprem İçmetepe fay hattının 3 metre kadar çökmesine sebep olmuş, bu da giriş hattını patlatmıştır (resim 9). Bu yüzden Antonine zamanında yeni bir kanal inşa edilmiş ve bu kanal Keltepe kaynağından da su toplar olmuştu. Bu daha uzun ve büyük kemer sayesinde günde 50.000 m3 su transfer edilmiş ve büyüyen su ihtiyacı daha kolay karşılanmıştı (resim 10). Yaptığımız araştırmalara göre bu kemer 180-220 yıl kullanılmış, 4.yy'ın ikinci yarısında meydana gelen birkaç deprem sonrasında yıkılmış ve ancak 14.yy'da ilk kısmı yenilenmişti. Kemer daha sonra Osmanlı zamanında, 1618'de, Mustafa Öküz Paşa'nın kervansarayı inşa etmesiyle bir kez daha yenilenmiştir. Bu zamana kadar kemerin sadece ilk kısmı yenilenmiştir. 840 metre uzunluğundaki Kalafat tünelinin sonunda çok daha küçük bir kanal bulduk. Bu kanal Kuşadası'ndaki Büyükkemer Köprüsünün yukarısından geçmektedir ve 14. yy'da yapılmıştır (resim 11). Küçük su sistemi 20 yıl öncesine kadar kullanılıyordu.
Kemerin ilk 18, 5 kilometrelik alanındaki orijinal çapraz kesitinin yenilenmesi gerekiyordu. Kanalın çoğu toprak altında ve Hadrian zamanında yeraltında yürünebilir şekilde tasarlanmıştı. Bu kısımda kanal bir hendek içine inşa edilmişti ve bu hendek yapı bittiğinde kapatılmıştı. Bu sebeple sadece inceleme kuyuları yüzeyden görünebiliyordu. Bu kısımda Kuşadası'ndaki yapılaşma sebebiyle kanal son 20 yılda harap olmuştu.
Kemerin tabanı Bahçecikboğaz köprüsü ile hattın bittiği yerde 3, 5 kilometre kadar, 3 metre yer değiştirmişti. Bu noktada kil borulardan oluşan bir basınç ile boru hattı vadiyi aşıp şehrin içine yöneliyordu (resim 12). Bunun sonucunda hafif bir eğim oluşmuş ki bu da suyun taşınmasında bir problem oluşturmuştur. Bu yüzden bu noktada yeni geçişler bulundu. Resim 13'te 55 metreyi bulan bu geçişlerden birini görebilirsiniz.
Antonine döneminde yapılan orijinal kanalın dağa bakan duvarı, geçişin vadi tarafı duvarı olarak kullanılmıştı. Orijinal kanalın vadi tarafındaki duvarı artık yok, çünkü buradaki taşlar alınmış ve büyük ihtimalle dağ tarafındaki duvarı yapmak ya da destek kolonlarını yapmak için kullanılmışlar. Antonine kanalının toprağı, geçiş inşaatının önünde görülmektedir.
Bahçecikboğaz Köprüsünden sonraki kısım, şehre daha çok su sağlamak amacıyla, Hadrian zamanında yapılan kemere oranla daha küçük bir eğimle yapılmıştır Bunun sonucunda Hadrian kemeri Antonine kemerinden daha yüksektedir (resim 9).
Bugüne kadar sağlam kalabildiler
11 kilometre uzunluğundaki orta kısımdaki iki su kemeri, yamaçtaki yüksek konumları sayesinde bugünlere kadar sağlam olarak gelebilmiştir. Bu noktada Antonine su kemerindeki tüm köprüler daha önce var olan Hadrian köprülerine bağlanmıştı. Bu yüzden tüm su sistemi bileşenleri iki kez eklenmek zorunda kalmıştır. Bu küçük köprülere bir örnek, iki kemerli Kırlangıç Köprüsüdür (resim 14). Burada vadi görünüşü Antonien köprüsündendir. Çünkü bu köprü yamacın güneyindeki Bahçecikbogaz köprüsünün önündedir. Buna karşılık Adamtoluboğaz Köprüsünden görülen vadi panoraması (resim 15), Hadrian zamanındandır. Çünkü, bu köprü yamacın kuzeyinde bulunan Bahçecikboğaz köprüsünden sonra yapılmıştır.
Anlaşılan o ki, ikinci yeni bir köprü çok maliyetli olacağından, yeni hat eski köprünün üzerine yapılmıştır.
Bahçecikboğaz Köprüsü bunun ilk örneğidir. Burada inşaatın başında yapılan, Antonine ve Hadrian kanallarına ait sifonların ana tanklarını bulduk. Daha sonra yapılan ana tanka ait sifonun kil boruları artık kullanılmadığından eski tankın içine atılmışlardı (resim 16). Hadrian zamanında vadide yapılan küçük köprü diğer tarafa basınç borularını taşımaya yarıyordu ve bu teknik Romalı mimar Vitrivius'un on kitabında belirttiği sistemle yapılmıştı (resim 17).
Mercankuyu Köprüsü de depremden sonra aynı sistemle yenilenen bir köprüdür. İki katlı kemerin bulunduğu yerde toprak ile Hadrian ve Antonine kemerleri arasındaki yükseklik farkı 3, 20 metredir (resim 18). Büyük bir duvar eski köprü için çok ağır olacağından, Hadrian kanalını kaplayan taş bloklar kaldırılmış, tonozlu bir koridora ulaşan yan duvarlar inşa edilmiş ve Antonine kanalı bunun üzerine inşa edilmiştir (resim 19). Dağ tarafından vadi tarafına kolayca geçilebilmesi için köprü geçişinin sonunda bir koridor daha yapılmıştır. İki kule, Antonine kanalına çıkılabilmesi için merdiven şeklinde yapılmıştır.
Mercankuyu Köprüsünden sonra kemer iki kısa tüneli geçer ve son kısım da ilk kısım gibi yer altına inşa edilmiştir. Bunun amacı Roma döneminde sadece köprülerin görünmesidir. 400 metre uzunluğundaki Arvalya Köprüsü kemerin en uzun köprüsüdür. Köprüden önce kemer dik bir açıyla eğrilir ve sonunda yine aynı açıyla devem eder. Bu noktada suyun kanala zarar vermemesi için oluşturulan bir dinlendirme havuzu bulduk (resim 20). İlginçtir ki köprünün ilk yarısı mermerle inşa edilmesine rağmen geri kalan kısmı o zamanların popüler yapı materyali kil taşı ile yapılmıştır. Bu da bize Romalıların her zaman en yakın kaynakları kullandığını ve böylece uzak yerlerden malzeme getirmekten kaçındıklarını gösteriyor.
Hadrian kanalının çok daha dikkatli ve düzenli taş işçiliği ile yapıldığını gözlemledik. Bu aslında sürpriz sayılmaz, çünkü 158 yılındaki depremden sonra şehre Değirmendere kemerinden su taşınamıyordu. Bu problemi kısa zamanda çözmek için Antonine kemeri hızlıca ve dikkatsizce yapılmıştı. Üzerinde nehir tanrıları Kaystros (= Aristion kemeri) ve Kenchrios (Değirmendere kemeri) olan sikkelerden görebildiğimiz kadarıyla (resim 21), 158'deki depremden sonra Antoninus Pius yeni Değirmendere kemeri inşa ettirdi ve Aristion kemerini de onardı. Antoninus Mart 161'de öldüğüne göre yeni kanalın yapılması sadece 2-3 yıl sürdü. Bu da bize bir Roma kanalının ne kadar zamanda yapıldığını gösteriyor.
FWF Avusturya Bilim Vakfı tarafından yürütülen bu proje sırasında bulunan tüm köprüler, tüneller, havzalar, geçişler, destek sütunları ve geçitler kayıt altına alınmıştır. Anıtların kayıt altına alınması sırasında ekibimiz 24 köprüden 8'ini, tünelleri, havzaları ve geçişleri bulmuştur. Kemer kanallarının görünen kısımları kayıt altına alınmış ve sondajlar sonrasında birçok detay aydınlığa kavuşmuştur. Çökeltinin incelenmesi sonucunda kemerin ne kadar zaman kullanıldığı ve ikili kanalların neden tercih edildiği, hattın üzerindeki jeolojik durum sayesinde anlaşılmıştır. Final rapor şu an için hazırlanmaktadır ve internette tüm detaylarıyla bulunabilecektir.
Roma döneminde Efes'e su sağlayan tüm diğer su kemerlerini incelemeyi sürdürmek amacındayız.