Uygarlığın Başkenti PERGAMON (BERGAMA)

Özgün adı “ Pergamon” olup, çeşitli dillerde “ Pergamum”, “Pergame”, “Pergamu” gibi adlarla anılan Bergama’mız, tarihten önceleri de vardır. Anadolu göklerine yükselen yapıları, dillerde gezinen söylenceleri hala hayranlık uyandırmaktadır

 

Ne mutlu Bergama!’lılara,” İnsanlığın Ortak Mirası” üzerinde yaşıyorlar…

                                                                  Rehber Prof. Dr. Şadan GÖKOVALI

                                                                “Bergama’ yı En İyi Anlatan Yazar”  (1978)     

 

 

Günümüzden 2 bin 147 yıl önce, sıfırdan önce, Pergamon ( Bergama) Kralı Attalos Ephiphanes (Ana sever) Attalos öldü.

Çanakkale’ den Antalya’ ya,  İzmir’den Afyon’ a kadar, Anadolu topraklarını kapsıyordu bu krallık. İki Attalos ve iki Eumenes’ten sonra bu zengin ve bayındır ülkenin son kralıydı kendisi. Vesveseli, kuşkuluydu. Zehirlenerek öldürüleceğinden korktuğu için, zehirli otlar yetiştiriyor, elde ettiği zehirlerin, insanı ne kadar sürede öldüreceğini, idam mahkumları üzerinde sınıyordu. Kendisini üstün yetenekli sanıyor; topraktan, mermerden heykeller yapıyordu. Çok sevdiği anası Stratoneki ölünce, kahrından deliye döndü. Hele güzel karısı Berenike’nin beklenmeyen vefatı, kralın acısına tuz biber ekti. Anası için, yaz günü, anıt mezar yapmaya kalkıştı. Güneş çarpması sonunda, ağzından köpükler saçarak, çırpına çırpına öldü…

   Hazret ölünce, bir vasiyet çıktı ortaya:                                                                                

 “Populus Romanus bonorum heres esto.”

Bazı yazarlara göre, “düzmece” olduğu ileri sürülen bu vasiyetle, sonuncu Attalos, Roma’yı, ülkesinin ortak varisi olduğunu söylüyordu.

Aristonikos ayaklanması

Bu “sahte” vasiyet üzerine Roma, mal bulmuş mağribi (batılı) gibi, saldırmaya başladı Anadolu’ ya.

İşte tam bu sırada, bir önceki Kral II. Eumenes’in, Efesli bir kadından doğma–evlilik dışı- oğlu Aristonikos harekete geçti. “Ülkemin adını Helioplos (güneş ülkesi) koyacağım ve orduma katılacak köleleri özgür bırakacağım” bildiriminde bulundu.

Anadolu’ nun hemen her yerinden, “zincirlerinden başka yitirecek şeyleri olmayan” köleler, akın akın Aristonikos’un safında yer aldı. Spartakus’tan bir kuşak önce (hem de köle isyanı değil), sosyalist ayaklanması başlamıştı. Bu zinde ve kararlı güçler, en güvenilir generaller komutasındaki Roma kuvvetlerine şaplak üstüne şaplak indirdi. Ne var ki; zafer kazandığı inancına kapılan Aristonikos, zevk ve safaya daldı. Bu sırada, Marcius Perperna komutasında saldıran, daha öncekilerden daha büyük bir ordu, Aristonikos ve yandaşlarını Çamaltı Tuzlası yakınındaki Leukai’de kuşattı. Aristonikos ve az sayıdaki askeri, Frigya’daki Stratobekeis kalesine sığındı. Kaleyi kuşatan Romalılar, içeridekileri aç ve susuz bırakarak teslim aldı. Dolayısıyla, tarihin ilk toplumcu kalkışması hüsranla sonlandı. Ülkesini, üstün bir strateji ile savunan Aristonikos Roma’ya götürüldü; arabasının arkasına iple bağlanarak Başkent sokaklarında dolaştırıldı ve Senato kararıyla boğduruldu.

Pergamon’dan  Bergama’ya

Özgün adı “ Pergamon” olup, çeşitli dillerde “ Pergamum”, “Pergame”, “Pergamu” gibi adlarla anılan Bergama’mız, tarihten önceleri de vardır. Anadolu göklerine yükselen yapıları, dillerde gezinen söylenceleri hala hayranlık uyandırmaktadır. Bende bu konularda değişik dillerde yazılmış 100’ü (yüzü) aşkın yayın var. Bunu bir yana bırakalım; ben bir dergi yazısının sınırları içinde size bir “Bergama güzellemesi” sunayım; bir de söylence –tarih- hazinesini gezmek için, pratik bir program önerisi vereyim.

Kuruluşu: Tanrısal kahraman Herakles ( Herkül ), Olimpiyatlara giderken, Arkadya kralı Aleos’a konuk olur. Orakl (kahin), kralın biricik kızı Auge’nin evlenip çocuk doğurmamasını, zira çocuğunun iki dayısını öldürüp, anasıyla evleneceğini bildirmiş. Gel gelelim, Yarıtanrı Herakles, prensesle ilişkiye girip onu gebe bırakır. Kral Baba, Auge’yi bir sandık içinde, Ege Denizi’ne attırır. Dalgalar tabutu, yöre kralı Tevtras’ın ülkesinde kıyıya çıkarır. Kral, tanrıların armağanı sandığı bu kadını evlatlık edinir. Kral Aleos, kızının doğurduğu çocuk Telefos’u, kurda kuşa yem olsun diye, becenne (ıssız) bir ormana bıraktırır.

“Kader” in işi ne? Ağlarını örmektedir. Bir aslanın emzirip büyüttüğü delikanlı, anasını araken, dayıları olduğunu bilmediği iki kişiyi öldürür. Kral Teftras’ın, Bakırçay Havzası’nda Kalarga tepesindeki başkenti Teftranya’a gelir. O sıradan bu ülke, “Galat” denilen yarı yabanıl düşmanla savaş halindedir. Yiğidimiz, yurdunu savunmakta olan yöre kralının safında yer alıp, düşmanın yenilmesine yardımcı olur. Kral Teftras, bu yararlığın ödülü olarak, onu evlendirmek ister. Gerdeğe girecekleri sırada, çiftin arasından bir yılan geçer. Biliciler, bunların evlenemeyeceklerini, zira ana-oğul oldukları yorumunu yapar. Düğün bırakıp, şenlikler yapılır. Kral Teftras, ülkesinin yarısını yakışıklı prense verir. Telesfor, Kakarga’nın 10 kilometre yakınındaki, 335 metrelik tepeye “Bergama”yı kurarak, vatanına başkent yapar…

Çınar Dede ile Ihlamur Nine: Bu yörenin insanları, tanrı tapkısını bırakıp, zevk ve safaya dalmıştı. Buna içerleyen baştanrı Zeus, oğlu ve ulağı Hermes’i yanına çağırdı:

  • Evlat, dedi, “Şu insanlar bana saygı göstermez, benim için kurban kesmez oldular. Baksana, kesilen kurbanların kokusu sarayıma ulaşmıyor. Gel, kılık değiştirip inelim ve kullarımın ne halt işlemekte olduklarını gözlerimizle görelim.

Tanrıların ulaşım sorunu mu var? Folklorumuzdaki evliyalar gibi uçarak indiler Batı Anadolu’ya. Gördüler ki; durum tahmin ettiklerinden kötü. Herkes vur patlasın çal oynasın, eğleniyor. Tanrı aşkı için birazcık azık istemek için çaldıkları her kapı, Osmanlı tokadı gibi çarpılmış yüzlerine. Bir yığın aşağsama (hakaret) cabası. Tam umut kesip, Olimpos’a dönecekleri sıra, taa uzakta, dağın eteğinde, ocağı tüten bir kulübe görmüşler. “Kapıyı çalıp” diye yazacağım ama, bu fukara kulübesinde, çalınacak kapı ne gezer?

  • Ey insanlar, demiş Zeus, “Biz iki garip yolcuyuz. Tanrı hatırına bizi konuk eder misiniz?”

Amman efendim; o kulübede yaşayan iki yaşlı, Filemon ile karısı Baukis, içten sevinçle karşılamış iki yabancıyı. Tek kazlarını kesip pişirmişler, kırık testideki şarabı getirmiş; masayı Ege’nin mis kokulu bitkileriyle silmişler. Biricik şiltelerini de onlara verip, kendileri, kulübe dışında pinekleyerek geçirmiş geceyi…

Ertesi sabah, Zeus, gerçek kimliklerini açık edip, kendisinden ne dilediklerini sormuş. Bizimkiler “Ne isteyelim yüce Tanrı? Biz birlikte mutlu yaşadık. Tek dileğimiz, verdiğin ömrü bitirdiğimizde birlikte ölmek isteriz. Geride kalan, önden gideni, güçsüz kollarında taşıyıp gömmek zorunda kalmasın…”

Olimposluların ve ölümlülerin babası Zeus, sermayeden mi yitirecek? Gür sakalını sıvazlayıp, yeri göğü sarsan davudi sesiyle:

  • Lafı mı olur güzel insanlar, demiş.

O an, halkı kendisine saygı göstermeyen kenti yerin dibine batırmış; konuksever çiftin çakı çırpıdan çatılmış kulübesinin yerinde, şiir gibi bir tapınak yükseltmiş. Tahmin etmişsinizdir; Olimposlu Baştanrı, yaşlı karı kocayı bu benzersiz dinsel yapıya rahibe ve rahip olarak görevlendirmiş!

İki yaşlı, Tanrı ne kadar ömür verdiyse o kadar mutlu yaşamış…

Güzel bir Ege sabahında, muhteşem tapınağın merdivenlerinde oturan Nine:

  • Can yoldaşım, demiş, “Kolların dal olup yapraklanıyor; sen bir çınar ağacı oluyorsun!”

Kocası da:

  • Yaşamımın ve yatağımın yoldaşı; sen de bir ıhlamur ağacı oluyorsun!

Mutlu çift, birbirlerine sevgi sözleri söylerken, dudakları kabuk bağlamış ve ikisi, bir kökten çıkan iki ağaç oluvermiş. İşte, Bergama yöresi insanları, bu eşi görülmedik çifte ağaca “Çınar Dede” ile “Ihlamur Nine” diyegelmiş…

Yerde ne var gökte ne var?

Bergama içinde, çevresinde, şehir içinde, halkın “Kale dediği Akropol’ de gururla yükselen yapı ve yapıtların; yöreye ait söylencelerin ad ya da başlıkları, değil bir dergi yazısına, tuğla kalınlığındaki kitaba sığmaz. İzin verin, başlıcalarını sayayım:       

- İzmir ve ya da Dikili yönünden şehre giderken solda, fıstık çamı ağaçları arasında, Bergamalıların “Güzellik Ilıcası” ya da “SPA” ( Salus Per Aqua: Sudan Gelen Sağlık) var. Ne var ki, sizi, özellikle bu yazıyı okumakta olan bayanları götürmeyeceğim; çünkü gereksinimleri yok!

- Kente girerken sola sapan yol, kapısında “ölüm giremez” yazılı, ilkçağın en ünlü tam teşekküllü sağlık merkezi “Asklepion” bulunur. Sizin tedaviye ihtiyacınız yok ama, ilkçağlarda binlerce insan buraya şifa bulmaya geliyordu. Şaşmayın: Sağlık merkezinde 3 bin kişilik açıkhava tiyatrosu gülüyor yüzünüze!

- Yine Bergama girişinde, biri yolun hemen sağ yanındaki Maltepe ve ovadaki Yığma ve Tavşantepe adlı, “tümülüs” denilen kral mezarları yükseliyor. 

- Şehir merkezinde solda Bergama Müzesi, alanın solunda Ulu Cami, onun gerisinde 20 bin kişilik tiyatro ile 30 bin kişilik amfitiyatro kalıntıları görülebiliyor.

- Kale’ye çıkarken, Selinos Çayı’nı örten tünellerin üstüne kurulduğu için “Ne yerde, ne gökte” denilen Kızılavlu (Serapion) yükseliyor.

- Tribüşon gibi yükselerek çıkan yolun sağında Aşağı Agora, Şehir Surları, Kazı Evi,  kapısında “Buyrun, Attalos’ un konukseverliğinden yararlanın” yazılı konsil Attalos evi dikkatinizi çeker.

- Tırmanışın bitimine yakın, sağ aşağısında, Kestel Baraj Gölü, 335 metre yükseltili ve Kale’ye su çıkaran efsanelere konu olmuş kemerler görülüyor.

- Teleferikten ya da aracınızdan inince; ileride Şehir Suru, mavi noktaları izleyerek ilerleyince, karşıda Bizans kalesi, solda Athena Tapınağı ve ilkçağın ünü yaygın Bergama Kitaplığı selamlıyor ziyaretçileri.

- Akropolün en yüksek yerinde, restore edilmekte olan Hadriyan Tapınağı, onun aşağısında, dünyanın en dik tiyatrolarından biri göze çarpıyor.

- Athena tapınağındaki tünelden ya da surları dışarından dönerek indiğiniz tiyatrodan sonra Helenistik şaheser Zeus Altarı temel kalıntıları, hemen doğu yönünde, yaklaşık 150 yıl önce Karl Humann’ın Berlin’e kaçırdığı sunağın önüne diktiği fıstık çamı ağaçları altında gölgelenebilirsiniz. Hıristiyanlar bu yapıya “Şeytanın Tahtı” diyordu.

- Rehberiniz ve vaktiniz varsa; antik yolu izleyip Yukarı Agora’yı, Orta Kenti, yolun iki yanındaki kamu yapıları ve ev yıkıntılarını, Demeter ve Hera tapınaklarını, yarışların yapıldığı stadyumu, göz kamaştırıcı Gençlik Jimnazyumu’nu, Roma hamamını, alt sıra şehir surlarını, II. Eumenes Çeşmesi’ni vb. görerek, Aşağı Agora önünde,  giderken tırmandığınız asfalta ulaşırsınız…

Bu yazılı gezimizden sizde şu izlenim kalsa yeter:      

 “BERGAMA, UYGARLIĞIN ÖZETİ!..”

Renkli Kalem Medya Grubu
Tüm Hakları Saklıdır ©