“Aiol kentlerinin en büyüğü ve en önemlisi”
Ünlü tarihçi ve coğrafyacı Strabon böyle bahseder Kyme’den… Haksız da değildir. Öyle ki tarihin en önemli uygarlık merkezlerinden biri olan bu büyük Aiolis kentinin kazı çalışmaları tamamlandığında İzmir en az Efes kadar önemli bir turizm merkezi kazanmış olacak
Yazı ve fotoğraflar: Kyme Kazı Başkanı Prof. Dr. Antonia La Marca
Kyme kuzey Yunanistan’dan gelen halklar tarafından İ.Ö. 11. yüzyılın ortalarında kurulmuş en büyük Aiolis kentidir. Kymelilerin deniz yoluyla yaptıkları ticaret ve tarım, ekonomileri için çok önemli iki unsurdur. Side ve güney İtalya’daki Cuma’nın da aralarında bulunduğu birçok kentin ana şehri olmuştur.
Antik kaynaklardan elde edilen bilgiler ve günümüzde açığa çıkarılan arkeolojik buluntular ışığında önemli bir liman kenti olan Kyme’nin arkaik dönemde ekonomik açıdan çok geliştiği ve sikke basan ilk şehirlerden biri olduğu anlaşılmaktadır.
Klasik dönemde (İ.Ö. 450-323) Aiolis Birliği’nin lideri, sonrasında Atina Birliği üyesi olan Kyme, Ege şehirlerinin politik tablosu içinde önemli bir yere sahip olmuştur ve İ.Ö. dördüncü yüzyılın ikinci yarısında ticaret merkezi olarak dikkat çekmiştir. Büyük İskender Apollon Tapınağı’na bronz bir şamdan hediye etmiştir.
Hellenistik Dönemde (İ.Ö. 323-31) kentte bazı önemli anıtların inşasıyla birlikte yeniden düzenlemeye gidilmiştir. Tiyatro, iki tepe arasındaki düzlüğe inşa edilen görkemli sur duvarları, kıyıdaki portik, güney cephesindeki yerleşim alanı, mendireğin genişletilmesi bu düzenlemelerdendir.
Erken İmparatorluk Dönemi’nde biri İ.S. 17 diğeri 94 yılında olan ve şehre büyük zarar veren iki deprem yaşanmıştır. Yazıtlar, antik kaynaklar ve ele geçen buluntulardan anlaşıldığına göre, şehir yaşadığı iki deprem sonrasında dahi önemini kaybetmemiştir. Çalışmalar ışığında Geç Antik Dönem-Erken Bizans Dönemi’nde (İ.Ö. 4-6. Yüzyıllar) kentin geniş bir alana yayıldığı ve 7. yüzyılda terk edildiği anlaşılmaktadır.
Kyme İ.Ö. 2 bin yılının sonlarından, liman yakınındaki kale çevresine çekildiği İ.S. 12-13. yüzyıla kadar iskân görmüştür. Büyük bir Yunan kolonisi olan kentin bu uzun süreç içinde şehir planı ve anıtlarında birçok değişiklik yapılmıştır. Buna rağmen kente ait temel unsurları izlemek halen mümkündür.
Liman: Su altında kalmasına rağmen bugün hala görülebilen 190 metre uzunluğunda düzgün bloklardan inşa edilmiş mendirek, Arkaik Dönem’den Bizans Dönemi’ne kadar kullanılmıştır. Kyme Körfezi’nde 1979 yılında Helenistik Dönem’e ait bronz bir atlet heykeli bulunmuştur. Bu heykel halen İzmir Arkeoloji Müzesi’nde korunmaktadır.
Kale: Düzensiz beşgen bir plana sahiptir. Çevresinde kuleler bulunmaktadır. Bir bölümü önceki dönemlere ait yapılar üzerinde yükselmektedir. İç bölümde bir avlu çevresinde birçok mekân bulunmaktadır. Dış duvarları taş dolgulu çift yüzlü duvar yapısına sahiptir, temel yapısından yoksundur, değişik alanlardan toplanmış devşirme malzeme toprak harç ile birleştirilmiştir.
Kale aşağı yukarı 80 metre kuzey-güney doğrultusunda, 75 metre güney- kuzey doğrultusunda uzanmaktadır. Altı adet kulenin varlığına işaret eden kalıntılar bulunmaktadır.
Ana giriş kuzeydoğu köşesindedir; 2,4 metrelik bu girişin iki yanında kule yapıları bulunur. Güney kenarda daha küçük boyutlu bir giriş söz konusudur.
Seramik buluntular ışığında ve yapım tekniklerine dayanarak kale 12. yüzyıla tarihlenmektedir.
Andezit Duvar: Genel olarak “Andesit Duvar” olarak adlandırılan ve İ.Ö. 4.yüzyılın sonlarına tarihlendirilen sur yapısı ilk olarak liman alanında açığa çıkarılmıştır. Şimdiye dek yapılan çalışmalarda duvarın 2,40 metrelik bir yüksekliğe kadar korunmuş bölümüne rastlanmıştır.
Duvarın kalınlığı 3,20 metredir, bu kalınlık iki taş sırası arasına destekleyici toprak ve orta büyüklükteki taşlar konularak elde edilmiştir: İçe bakan yüzü kumtaşı bloklardan dörtgen isodomik teknikle, denize bakan dış yüz ise andesit bloklardan pseudoisodomik teknikle yapılmıştır.
Sur yapısında denize olan yakınlığından dolayı “deniz” kapısı ve “sütunlu “kapı olmak üzere iki kapı görülmektedir. Deniz kapısının çok yakınında geç Helenistik döneme tarihlenen anıtsal girişli küçük bir yapı vardır. Sütunlu kapı olarak adlandırılan ikinci kapı ise, 160 metre uzunluğundaki duvarın ilk bölümünde açığa çıkarılmıştır. Güneye doğru 32 metresi kazılan bir diğer bölüm ile köşe oluşturur. Kapının iki yanında granit taştan yapılmış iri kare şeklinde sütunlar bulunur. Genişliği 3.50 metre olan taş döşemeli yol güneybatı yönünde uzanan duvarın birinci bölümüne paralel olarak devam eder. Sur yapısı araştırmaları dahilinde Güney Tepe’nin güneydoğu eteklerindeki yapılanmayı anlamak üzere açılan test açmalarında duvarın yeni bir bölümüyle daha karşılaşılmıştır.
Uygulanan yapım tekniğinin kendine özgü olduğu gözlenmiştir. Bir taban üzerine sandık duvar tekniğinde duvar inşa edilmiştir. Duvar teknik ve malzeme açısından farklılıklar içerir. Kesme taşlar düzenli bir biçimde örülmüş, enlemesine ve boylamasına yerleştirilerek her sırada kendi içinde dikdörtgen bir şekil oluşturulmuştur. Ortaları irili ufaklı taş ve toprak dolguludur. Bu duvar yapısı inşası kesinlikle Kyme’nin İ.Ö. 4.yüzyılın ikinci yarısından itibaren girdiği parlak döneminde hazırlanan yeni şehir planıyla ilişkilidir.
Güney Tepe Yerleşim Alanı: Yapılan kazılar, İ.Ö. 8.yüzyılın ortalarından İ.S. 7.yüzyılın sonlarına kadar Kyme Antik Kenti’nin tüm yaşam evrelerini gösteren mekânları ve buluntuları ortaya koymuştur. Geç Bizans Dönemi’nin varlığı sırlı seramiklerden anlaşılmaktadır. Kyme’nin Ege’nin belli başlı merkezleri ile olan ilişkisini gösteren tabakalarda ele geçen orta ve geç geometrik seramikler en erken buluntulardır. Veriler ışığında bilinen en erken ev yapısı, Geç Klasik Dönem’e (İ.Ö. 4.yüzyıl) aittir. Bu, tepenin üzerinde iki odadan oluşan bir yapıdır. Yapının kuzey duvarı bombeli taş bloklarla inşa edilmiştir ve aynı zamanda teras duvarı görevi yapmaktadır.
Mekan, Geç Helenistik Dönem’de atıklarla doldurulmuş bir sarnıçla ilişkilidir. Yapı, İ.S. 17’de Kyme’yi yıkan depremden sonra inşa edilmiş peristilli bir domusun mekânları içinde kuzey kenarda plintuslu uzun bir portik örneğinde olduğu gibi, kendisinden daha önceki yapılarla bütünleşmiştir. Ev, İ.S. 7.yüzyılın başlarında kesin olarak terk edilmesine kadar geçen asırlar içinde çeşitli değişikliklere maruz kalmıştır.
Roma Hamamı: Kazılar sırasında geç antik dönem tabakası altında İ.S. 2-3. yüzyıla ait bir hamam kompleksi açığa çıkarılmıştır. Yapı üç seviyeli bir plan göstermektedir; bunlardan en üstte olanında hamamı ısıtmak için zeminin altında boşluk bırakılması ile oluşan ve sıcak havanın dolaşmasına mahsus kısmın bulunduğu (suspensura-alttan ısıtma sistemi) iki mekân, ikinci seviyede mermer kaplı havuz, en alt seviyede ise küçük mekânlar saptanmıştır. Hamamda su dağıtımının terracotta borularla sağlandığı ve atık su tahliyesinin taş döşeme altındaki kanallarla yapıldığı anlaşılmaktadır. Ele geçen malzemeler arasında Aquileia yapımı kuş figürlü bir gem bulunmaktadır.
Geç Hellenistik Küçük Tapınak: Tiyatronun güneydoğusu 1984’de Türk arkeologlarca (V.İdil) kazılmış ve Serapis’e adanan bir Satyr heykelinden söz eden Yunanca yazıtlı “stylis” açığa çıkarılmıştır. Napoli Federico II Üniversitesi kazılara 2005 yılında başlamıştır. Çalışmalarda doğu-batı doğrultusunda kalker bloklardan yapılmış dikdörtgen planlı geç Helenistik döneme ait anıtsal bir yapının kaide kısmı açığa çıkarılmıştır. Bu bina izleyen dönemlerde başka yapılarca işgal edilmiştir. Çok azı korunmuş olan anıt Roma dönemi yapılarıyla kaynaşmış gibi görünmektedir.
Küçük tapınak diye adlandırdığımız anıtın bulunduğu alanın 5.yüzyıl sonu ve 6.yüzyılın ilk yarısı arasında tamamen karmaşık bir düzende olduğu, mimari parçalardan bir bölümünün alındığı, bir bölümünün yer değiştirdiği anlaşılmaktadır.
Alanın mimari anlamda bu derece karışık bir durumda olması ve çevresindeki ilgili mekânların henüz kazılmamış olması nedeniyle şimdilik söz konusu yapıyı küçük boyutlu bir tapınak olarak önerebilmekteyiz. Anıt iki farklı dönemi işaret eden ve iri gri kalker taşlardan yapılmış caddenin üstüne inşa edilmiştir. Geç Helenistik dönem anıtının daha büyük olan mekânında İ.Ö 4-3. yüzyıla tarihlendirilebilen olası bir ev yapısı ile karşılaşılmıştır. Temel altında yapılan stratigrafik çalışmada 7-6. yüzyıllara ait seramik açığa çıkarılmıştır (oryantalizan seramik, aiolis bucchero parçalar).
Geç Helenistik dönem küçük tapınağı İ.S 2.yüzyıla ait bir kamu binasının temelleriyle kaynaşmış durumdadır. Kamu binasının mimari unsurları binanın Roma dönemine ait olduğuna işaret eder. Anıtın batısında kalker bloklardan yapılmış, yaklaşık 1.50 metre yükseklikte görkemli bir duvar yapısı görülür. Olasılıkla İ.S 1-2. yüzyılda gerçekleştirilmiş teraslama duvarıdır.
Sütunlu Cadde: Gri renkli düz sütunlarla oluşturulmuş portik eklemesiyle anıtsallaştırılmış geç antik döneme ait bir yoldur. Son yapılan kazılarda caddeden girişi ve içersinde iki büyük küpün toprağa bastırılmış biçimde ele geçtiği bir dükkân olan köşe yapısının güney-doğu bölümü açığa çıkarılmıştır. Güney ucunda doğu-batı doğrultusunda denize doğru uzanan taş döşemeli bir cadde ile kesişir.
Kuzey Tepe: Kuzey Tepenin geniş düzlüğünde kutsal bir alan tespit edilmiştir. Burada Arkaik, Klasik, Helenistik ve Roma Dönemlerine ait kalıntılar mevcuttur. Bir Aiol sütun başlığı, Helenistik Döneme ait içinde sikkeler, seramik, amfora, figür parçaları, kabartma seramik kalıpları, binlerce tek hazneli ya da üst üste katlı hazneli çok emzikli kandil parçalarının bulunduğu iki seramik çöplüğü ele geçmiştir.
Agora (Pazar Yeri): Kazıları hala devam eden agora, düzenli taşlarla döşenmiş geniş bir alan olup Roma Dönemi’nde inşa edilmiştir.
Stoa: Kyme’nin iki tepesi arasındaki düzlükte, tiyatro ve Agora arasında kalan alanda tarım toprağının hemen altında anıtsal bir yapının kuzeybatı-güneydoğu doğrultusunda uzayıp giden temelleri ortaya çıkmıştır. Temeller, Agora’dan liman alanına kadar ulaşmaktadır. Araştırmalarımız temel yapısının uzunluğunun 125 metre, genişliğinin 15 metre olduğunu göstermiştir.
Temel yapısı, oldukça uzun bir bölümünde büyük dikdörtgen taş bloklardan oluşmaktadır. Bazı bölümlerinde bu taş bloklar bulunmamaktadır.
Taş blokların olmadığı yerde de kireç harcı ile karşılaşılmıştır. Bu konu hala açığa kavuşturulamamıştır. Temel boyunca yapılan bazı stratigrafik açmalar, anıtın Helenistik Dönem başlarına tarihlenmesine olanak sağlamıştır.
Araştırmalar, yapının değişik noktalarında Geç Geometrik Dönem’den Klasik Dönem’e kadar tarihlendirilebilen stratigrafiler sunar. Kyme kentinin geç dönem yaşantısına ait tabakalarda yağmalar olduğu görülmektedir: Kuzeybatısı daha sonraki yapılar tarafından kullanıldığı anlaşılmaktadır (Büyük bir olasılıkla su taşıdıkları düşünülen pişmiş toprak künkler ve daha üst seviyede pişmiş toprak bir döşeme).
Belki de şu anda sadece temellerini gördüğümüz stoa, Strabon tarafından bahsedilen Aiolis başkentinin görkemli stoalarının bir kanıtı olarak karşımızda durmaktadır.
Tiyatro: Helenistik dönemde kuzey tepesi yamacında inşa edilmiştir. Helenistik plana sahip olan tiyatroda Roma Dönemi’nin iki evresi görülmektedir.
İlk evrede yarım yuvarlak bir orkestra bulunmaktaydı; Euripo kanalıyla sınırlanmıştı ve hemen sonrasında cavea yükselmekteydi. Sahne binasından sadece andesit temel blokları kalmıştır. Sahne binası dikdörtgen planlıdır. Podyum, kare kaideli sütunlar arasında 12 sütun ile anıtsallaştırılmış, mermer pulpitum duvarının üzerinde bulunmaktadır.
İkinci evre ise antik tiyatrolarda alışılagelmiş bir durum olan büyük bir değişime tanıklık eder. Cavea, oturma basamaklarının üç sırasını içine alarak genişletilmiştir. Su oyunları için genişletilerek colimbetra olarak kullanılmıştır. Bu esnada orkestra alanı, aralarında Grekçe yazıtların da bulunduğu devşirme mermer bloklarla döşenmiştir. Gösteri binasına yeniden işlev kazandırıldığı, alan üzerinde görülen iyi korunmuş yapılardan anlaşılmaktadır. Bu yapılar, olasılıkla, savunma amaçlıdır. Daha geç dönemlerde ise orkestra alanında kireç ocaklarının varlığına tanık olmaktayız.
Mezarlık Alanı: Kyme’nin güney-güneydoğusunda bulunan geniş bir tepenin kuzey-kuzeybatı yamacında yer alan büyük bir mezarlık (İ.Ö. 7-İ.S. 7. yüzyıllar arasında kullanım görmüştür – Helenistik evreye ait bulgular fazladır) alanıdır. Burada taş döşemeli antik yola paralel bir hat üzerinde mezar anıtları ve çoğunluğu kuzey –batı doğrultusunda olan tek mezarlar açığa çıkarılmıştır. Lahit mezar, tuğla çatma mezar, basit gömü, taş-tuğla plaka örtülü gömü, kap içi kremasyon gömü, kaya içine oyulmuş mezar gibi çeşitli gömü tipolojileri saptanmıştır.