Taşların gizemli dünyasına yolculuk

Dokuz Eylül Üniversitesi Gemoloji Test Laboratuvarı, Türkiye’de mücevher sektöründe her türlü pırlanta, renkli taş ve incilerin kalite ve kimliklendirme sertifikasının bilimsel yöntemlerle verilebildiği tek resmi test laboratuvarı. Laboratuvarda yapılan analizlerle taşların gizemli dünyasına bir yolculuğa çıkmak mümkün…

Canlı renkleri ve benzersiz desenleriyle takı sektöründe kullanımı günden güne artan süstaşları, şifa arayan, nazardan ve kötülüklerden korunmaya çalışan, evine bereket getirmek isteyen insanların da ilgi odağı. Kimi paha biçilemez değerde olan, kiminin bilinmeyen psikoterapik etkileri bulunan bu taşların oluşumunu, çıktığı yerleri, fiziksel ve kimyasal özelliklerini inceleyerek tanımlayan ve sınıflandıran gemoloji ise, ismi pek bilinmeyen bir bilim dalı olmasının yanısıra, jeolojinin en zor branşlarından biri.

Gemoloji alanında tam donanımlı bir akademisyenin yetişmesi uzun yıllar alıyor. Dokuz Eylül Üniversitesi Kuyumculuk ve Takı Tasarım Programı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Murat Hatipoğlu,   1984 yılından bu yana, Gemoloji ve Mücevher Programı'nda aralıksız olarak eğitim veren, Türkiye Üniversiteleri içerisinde ilk kez süstaşlarına ilişkin öğretinin verileceği yüksek lisans programını hazırlayarak "Doğal Yapı Taşları ve Süstaşları" ana bilim dalını kuran ve müfredatını hazırlayan, bu bilim dalının ülkemizde gelişmesi adına büyük katkılar sağlayan ve ülkemizde gemoloji denildiğinde ilk akla gelen kişi.

Dokuz Eylül Üniversitesi Mühendislik Mimarlık Fakültesi Jeoloji Mühendisliği’nden 1984 yılında bölüm birinciliğiyle mezun olan, ardından İzmir Meslek Yüksekokulu Gemoloji ve Mücevher Programında akademisyenliğe başlayan Hatipoğlu, bu konuda ülkemizin potansiyelini ortaya çıkarabilecek bir bilim adamının eksikliğini görerek gemolojiye yöneldiğini söylüyor. 10 yıl boyunca kendisini imtihan edecek merci bulamayan, dünyanın dört bir yanına mektuplar yazarak nihayetinde Almanya’dan bir hoca bularak yüksek lisansını tamamlayan Hatipoğlu’nun bugün mücevher ve değerli taşlar konusunda akademik eğitim almış çok sayıda öğrencisi var.

Türkiye süstaşı açısından oldukça zengin

Hatipoğlu Türkiye’nin süstaşı açısından dünyanın zengin ülkelerinden biri olduğuna dikkat çekiyor. Dünyada kullanılan 300 tür mücevher taşından 37 tanesinin Türkiye’de bulunduğunu Hatipoğlu’ndan öğreniyoruz. Bunlardan Muğla – Milas bölgesinde çıkarılan Diaspor (zultanit), Erzurum Kop Dağları ve Erzincan Kesiş Dağlarında çıkarılan Kemererit (kromlu klinoklor) ve Bursa – Orhaneli’nde çıkarılan ve Hatipoğlu’nun isim babası olduğu Türkiyenit (mor jade) süstaşları dünyada sadece Türkiye’de bulunduğunu da...

Türkiye’deki 5-6 süstaşının hesaplanan ekonomik değerinin 28 milyar dolar olduğunu, ülkedeki tüm rezerv düşünüldüğünde ise bu rakamın 70 milyar dolara ulaştığını dile getiren Hatipoğlu, bu rezervlerin değerlendirilmesinin ülke ekonomisi açısından çok önemli olduğunu dile getiriyor. Hatipoğlu ayrıca bugün dünyada 17 ülkede bulunan 25 adet elmas ve mücevher taşları borsasına, Türkiye’den de en az bir borsanın ilave edilmesi gerektiğinin altını çiziyor. Bu konuda bir borsanın kurulmasının mücevher taşlarına olan güvenin de bir göstergesi olacağını söyleyen Dr. Hatipoğlu: “Güvene dayanmayan bir sektör uzun soluklu bir gelişme gösteremez. Ayrıca mümkün olduğunda başta ekonomik değeri yüksek olan taşlardan başlamak üzere, çok sayıda süstaşının resmi ve güvenilen gemoloji laboratuvarları tarafından kimliklendirilmesi, hem satıcının işini kolaylaştıracak hem de tüketicinin bunlara olan ilgisini arttıracaktır” diyor.

Müzelerin depolarında binlerce eser var

Türkiye’de, Kültür Bakanlığı’na bağlı 100’ün üzerindeki arkeoloji müzesinde bulunan ve antik dönemde işlenmiş malzeme ve mücevher taşlarının envanterlerinin olmayışının ülkemizin en önemli açıklarından biri olduğunu belirten Hatipoğlu, bu açığı fark ederek, İzmir Arkeoloji Müzesi depolarındaki 285 işlenmiş gemolojik antik dönem süs taşının bilimsel envanterini çıkararak yüksek lisans tezi olarak sunmuş. İlk kez yapılan bu envanter çalışması, SCI (Science Citation Index) kapsamında bir dergide makale olarak da yayınlanmış. Bunun ardından Kültür Bakanlığı'ndan alınan izinlerle, Milas Arkeoloji Müzesi ve Bodrum Su Altı Arkeoloji Müzesi'nde bulunan süs taşları ve takılarının envanterlerini de çıkaran Hatipoğlu, müzelerimizin depolarında bekleyen binlerce bilimsel eserin envanterleri yapılamadığı için sergilenemediğini belirtiyor.

Hatipoğlu “Benim bir diğer misyonum da bu envanterleri çıkarmaktır” diyor.

 

DEÜ laboratuvarında taşların bilinmeyen özellikleri açığa çıkıyor 

Dokuz Eylül Üniversitesi Gemoloji Test Laboratuvarı, Türkiye'de mücevher sektöründe her türlü pırlanta, renki taş ve incilerin kalite ve kimliklendirme sertifikasının bilimsel yöntemlerle verilebildiği tek resmi test laboratuvarı. Laboratuvarda antik eserler, değerli taşlar ve mücevherler inceleniyor.

Laboratuvarda bulununan konfokal mikro-raman cihazı sayesinde taşların bilinmeyen birçok özelliği de ortaya çıkıyor. Lazer ışığıyla mineralin ya da minoroitin içindeki moleküller yüksek enerji ile titreştirilerek tanınıyor ve bu titreşimler sayesinde süs taşının metafiziksel özellikleri ortaya çıkıyor. Örneğin Kalsedon isimli mavi renkli taşın insan vücudunda bulunan elektrik dalgaları ile moleküler terbiyesi, kişiyi nazara karşı koruyor. Bir kişi Kalsedon’u elinde tutarak kendi elektriğini aktardıktan sonra, taşa moleküler terbiye yapılıyor ve kişi bu taşı taktığı sürece karşısındaki kişinin biyoenerjisini, yani nazarı nötralize etmiş oluyor.

Mikro-raman cihazıyla kuvars kristali kullanılarak kişinin yaşam renginin de bulunduğunu öğreniyoruz.

 

Taşlardan gelen şifa

Dr. Hatipoğlu taşların şifasal özellikleriyle ilgili de bilimsel çalışmalar yapıyor. Hatipoğlu’nun çalışmaları arasında en çok dikkat çekeni, insan vücudundaki gamayı çekebilme özelliği kanıtlanan Ametist kristalinin bu yönüyle kanseri önleyebileceği iddiası. Dr. Hatipoğlu bu durumu şöyle açıklıyor: “Bilgisayar, televizyon ve telefonlardan aldığımız radyasyon vücutta birikerek kansere neden oluyor. Biriken gamayı boşaltan tek kristal, gaması boşaltılmış 'Ametist kristali'dir. Ametistin şifasal terapisiyle ilgili olarak geçtiğimiz Aralık ayında Antalya'da '1. Tıbbi Jeoloji Çalıştayı'nda sunum yaptık. Bu arada Türkiye'de ilk kez yine Üniversitemiz Sağlık Bilimleri Enstitüsü’nde Tıbbı Jeoloji yüksek lisans ve doktora programı açılıyor. Taşların şifasal etkisi, bilimsel olarak araştırılacak. Ülkemizde özellikle kadınlar, süs taşlarının şifasal ve terapisel etkisini merakla izliyor ve konuyla ilgili büyük bir pazar oluşuyor. Sağlık Bilimleri Enstitüsünde açılan program sayesinde daha kapsamlı bilimsel araştırmalar yapabileceğiz. Böylece insanların yetkisiz ve yetisiz kişiler tarafından duygu sömürüsüyle zarara uğratılmasına engel olabileceğimiz kanaatindeyim.”

 

Hedef Buca’ya bir Anadolu Süs Taşları Müzesi kazandırmak

Hatipoğlu’nun yaklaşık 35 yıllık koleksiyonu ve uygulama gezilerinde topladığı taşlar 1995 yılından bu yana Dokuz Eylül Üniversitesi bünyesinde sergileniyor. Türkiye’de bulunan 37 tür süs taşının sergilendiği tek yer olan showroom, aynı zamanda Anadolu kuyumculuk tarihi açısından da oldukça önemli bir mekan.

Hatipoğlu, Dokuz Eylül Üniversitesi Eğitim Fakültesi binasında bulunan showroom’un daha merkezi bir yere taşınarak Anadolu Süs Taşları Müzesi adıyla kente hizmet vermesini istiyor.

Söz konusu müzeyi Buca’ya kazandırmak istediklerini belirten Hatipoğlu, “Eğitim Fakültesi Kampüsü’nün karşısındaki Pembe Köşk, Buca Belediyesi’nin müze için bize tahsis edebileceği bir mekan. Kültür Müdürlüğü tarafından kullanılan bu tarihi mekan için görüşmelerimiz devam edecek. Eğer gerçekleşebilirse; Türkiye’de ilk kez kuyumculukla ilgili bir yüksekokulun kurulduğu Buca ilçesi, kuyumculuk tarihi müzesine ev sahipliği yapacak. Pembe Köşk de, geçmişten günümüze Anadolu topraklarındaki süs taşlarının topluca sergilendiği bir mekan olarak topluma kazandırılmış olacak. Böylece insanlara, ülkemizde bulunan süs taşlarının, nereden ve nasıl geldiğine dair bir görselliği sunma imkanı bulabileceğiz” diyor.

Dr. Hatipoğlu’nun en büyük hayallerinden biri de, alternatif turizm hareketlerine destek olmak ve ülkemizdeki süs taşı yataklarını yerli ve yabancı meraklılara yerinde göstermek için, profesyonel tur operatörlerinin organizasyonunda "Gem Safari" turları yapılması.

 

Geleceği en parlak 5 branştan biri

Türkiye’de geleceği en parlak beş branştan birinin gemoloji olduğunu belirten Hatipoğlu, mücevher taş sektörünün hızla geliştiği ülkemizde, taşlı mücevher satılan her ticarethanede mutlaka bir gemologun istihdam edilmesi gerektiğini söylüyor. Gemologların çalışma alanları bununla da sınırlı değil; darphane, gümrük kapıları, mücevher borsaları, sivil toplum kuruluşları, özel ve resmi mücevher eğitim kurumları ve arkeoloji müzeleri gibi çok geniş bir alanda yayılım gösteriyor. 

Dokuz Eylül Üniversitesi’nde 1984 yılından bu yana mektepli kuyumcular yetiştirdiklerini belirten Hatipoğlu, 30 yılda 1000’den fazla öğrenci yetiştirdiklerini ve mezunlarının, mücevher sektörünün en kilit noktalarında, en üst düzeyde çalıştıklarını söylüyor. Türkiye'de bu alanda yaklaşık 23 – 24 üniversitede eğitim verildiğini de Hatipoğlu’ndan öğreniyoruz.

Dokuz Eylül Üniversitesinde ilk kurulduğunda 'Taş ve Metal İşletmeciliği' adı altında eğitim veren program, daha sonra 'Gemoloji ve Mücevher' adını almış, şimdi ise 'kuyumculuk ve Takı Tasarım Programı' adı altında eğitim veriyor. Program öğrencilerine süstaşlarının arazide nasıl bulunduğunu ve toplandığını yerinde göstermek ve uygulama çalışmalarında işlemek üzere hammadde temini için muhtelif bölgelere, teknik arazi gezileri düzenleniyor.

Renkli Kalem Medya Grubu
Tüm Hakları Saklıdır ©