Aliağa’nın gözü turizmde
Türkiye’nin en önemli sanayi merkezlerinden biri olarak kalkınmanın lokomotifi olan Aliağa, sahip olduğu tarihi ve kültürel değerleriyle de turizme yeşil ışık yakıyor
Yaklaşık üç bin yıl önce bölgenin ticaret merkezi olan Kyme Antik Kenti’nin üzerinde kurulan Aliağa, günümüzde de bölgenin en önemli sanayi kentlerinden biri konumunda. Özellikle 1980’den sonra yapılan Petrol Ofisi, Tüpraş, Petkim ve demir-çelik yatırımları sonucu bölgede hızla büyüyen ilçe, 40’ı geçkin sanayi tesisi ve kuruluşuyla Türkiye’nin en önemli sanayi merkezlerinden biri durumunda. Büyük bir sanayi merkezi olmasının yanı sıra çok sayıda tarihi dokuyu da içerisinde barındıran Aliağa, 5 kilometreyi aşan sahil şeridi, antik kentleri, Kuş Cenneti ve kendine has doğal güzellikleri ile İzmir'in en gözde ilçelerinden biri.
Arkeolojik bulgulardan elde edilen bilgilere göre Aliağa'nın bulunduğu bölgede ilk yerleşimler İ.Ö. 3 bin 500'lü yıllarda başlıyor. İnsanlık tarihinin en önemli uygarlıklarının yaşadığı Aiolis bölgesinde; Kyme, Gyrneion, Aigai ve Myrina’nın bulunduğu bölgede yer alan Aliağa, 1530 yılına ait Osmanlı kayıtlarında Güzelhisar kazasına bağlı çiftliklerden biri olarak gözüküyor.
Aliağa'nın isminin nereden geldiği ile ilgili çeşitli rivayetler bulunuyor. Bu rivayetlerden birine göre Osmanlı Sultanı IV. Murat, Bağdat'tan zafer alayı ile dönerken Bağdat Savaşı'nda Osmanlı Ordusu’na yardımı dokunanları beraberinde getiriyor ve onlara Batı Anadolu'da geniş topraklar veriyor. Bunlardan Abdülkerim Ağa’ya Aliağa yöresi veriliyor. Abdülkerim Ağa’nın ölümünden sonra toprakları oğulları arasında paylaşılıyor ve Çelebi Bey ile Ali Ağa’ya bugünkü Aliağa bölgesi düşüyor. Ali Ağa, burada bir çiftlik kuruyor ve yöre bu isimle anılmaya başlıyor.
16’ncı yüzyılın sonlarına kadar küçük bir çiftlik konumunda olan Aliağa, daha sonra adalardan ve çevre bölgelerden gelen yerleşimlerle küçük bir köye dönüşmüş ve nüfusu 1843’te 260’a ulaşmış. 1922 yılına kadar Aliağa'da yaşayanların tamamına yakınını Rum vatandaşlar oluşturuyormuş. 1924’te Drama’dan ve Kavala’dan gelen Türklerle birlikte genişleyerek kasaba halini almış.
Ege’nin enerji ve sanayi kenti
1960'lı yılların başına kadar tarımsal ekonomiye sahip 2 bin 800 nüfuslu bir balıkçı kasabası olan Aliağa, 1961 Anayasası ile “Ağır Sanayi Bölgesi” olarak kabul edildi. Demir Çelik, Petrokimya ve Rafineri gibi lokomotif sektörlerde yatırımlara ev sahipliği yaptı. Petkim-Tüpraş gibi dev sanayi kuruluşlarının kurulmasıyla birlikte sanayileşme hızı artarak devam eden Aliağa'da çok çeşitli ve farklı amaçlar için kurulmuş birçok sanayi kuruluşu yer alıyor. Bu sanayi kuruluşlarının dağılımında, Petkim ve Petkim'e bağlı olan 17 fabrika, gemi-söküm tesisleri, kağıt fabrikası, gübre sanayi, demir-çelik fabrikaları ile deniz yolu nakliyeciliği yapan iş yerleri bulunuyor. Tüm bu sanayi kuruluşlarında ve işletmelerinde toplam 16 bin 67 kişi çalışıyor.
Bölgenin enerji üssü Tüpraş
Sahip olduğu 27.6 milyon ham petrol işleme kapasitesi ile Avrupa'nın 5'inci büyük rafinaj kapasitesine sahip olan Tüpraş Aliağa Rafinerisi, Türkiye’nin artan petrol ürünleri talebini karşılamak amacıyla 1972 yılında, 3 milyon ton/yıl ham petrol işleme kapasitesiyle üretime başladı. O tarihten bu yana, önemli kapasite artırımları ve ünite modernizasyonlarıyla gelişerek kapasitesini artıran rafineri, LPG, nafta, benzin, jet yakıtı, motorin, baz yağ, kalorifer yakıtı, fuel oil, bitüm, wax, ekstrakt gibi ürünler üretiyor. Rafineri 2013 yılında 6 milyon tonu yurt içinde olmak üzere toplam 8,8 milyon ton ürün satışı gerçekleştirdi. Jet yakıtı ve bitüm satışlarında da tüm zamanların satış rekoru kırdı.
Ülkenin hammadede üreticisi Petkim
Entegre ve modern teknolojiye sahip tesislerinde, uluslararası standartlara uygun petrokimyasal ürünler üreten Petkim, 50'yi aşan petrokimyasal ürün yelpazesi ile ülkenin vazgeçilmez hammadde üreticisi konumunda. Petkim´in ürettiği petrokimyasal ürünler; inşaat, tarım, otomotiv, elektrik, elektronik, ambalaj, tekstil sektörlerinin önemli girdilerini oluşturuyor. Petkim ayrıca, ilaç, boya, deterjan, kozmetik gibi birçok sanayi kolu için de üretim yapıyor.
Aliağa Organize Sanayi Bölgesi (ALOSBİ)
Yaklaşık on milyon metrekarelik bir alana kurulan Aliağa Organize Sanayi Bölgesi, konum itibariyle stratejik ve lojistik bir öneme sahip. Kara, deniz ve demiryollarının kesişim noktasında bulunan Bölge, sanayicilere ideal yatırım olanakları sunuyor. Aliağa Organize Sanayi Bölgesi'nin altyapısı modern teknoloji ile planlanmış. Dünyada ve Türkiye’de ilk kez içme suyu, gerilim hatları, aydınlatma, otomasyon ve fiber-optik telekomünikasyon sistemleri yerin altınna yapılan galeriler içerisine yerleştirilmiş. Bölgede şu anda 42 firma faaliyet gösteriyor. Bin 700 kişinin çalıştığı bölgenin tamamının faaliyete geçmesi ile birlikte 60 bin kişiye istihdam sağlanmış olacak.
Güzelhisar ve Helvacı ovaları tarımın merkezi
Aliağa'da sanayileşmeden dolayı tarımsal faaliyetler azalmış durumda. Bölgede sadece Güzelhisar ve Helvacı ovalarında tarım yapılıyor. Aliağa'da yetiştirilen en önemli tarım ürünleri ise pamuk, tütün, sebze, zeytin ve çekirdeksiz üzüm. Yöre, geleneksel sulu veya kuru tarıma, balıkçılık, hayvancılık ve rekreasyonel kullanımlara açık. Tarım arazisinin 3 bin 317 hektarlık bölümünde sulama yapılabiliyor. Bunun yüzde 62'si halk sulaması, yüzde 38'i ise Devlet Su İşleri kanalları aracılığı ile gerçekleşiyor.
Bölgenin geçmişini aydınlatıyor
Aliağa bir enerji ve sanayi merkezi olarak kalkınmanın lokomotifi olurken, sahip olduğu tarihi ve kültürel değerleriyle bölgenin geçmişine ışık tutuyor.
Anadolu’da bulunan en eski Antik Yunan kentlerinden biri olan Aigai, zamanında bölgenin en büyük ticaret merkezi olan Kyme, Amazon Kraliçesi Myrina tarafından kurulduğu rivayet edilen Myrina Antik Kenti, Apollon Tapınağı ve kehanetleri ile ünlü Gryneion ve bölgede türklerin ilk yerleşimi olan Güzelhisar, Aliağa'da görülmesi gereken yerlerin başında geliyor.
Güzelhisar
Bütünşehir Yasası ile birlikte Aliağa’nın mahallelerinden biri olan Güzelhisar Köyü'nün geçmişi çok eskilere dayanıyor. 1313-1320 yıllarında kurulan köy, Türklerin Batı Anadolu’daki ilk yerleşim yerlerinden biri. Saruhanlı Beyliği’nin komutanlarından Balaban Paşa'nın bölgeyi fetmesiyle kurulan Güzelhisar'ın nüfusu Osmanlı döneminde 17 bine kadar ulaşmış.
1835’teki veba salgınından sonra Güzelhisar'da yaşayanların çevre köy ve kasabalara dağılmasıyla nüfusu iyice azalmış. Kasaba olma niteliğini 1870’te yitiren Güzelhisar, bir süre Foça’ya bağlı kalmış ve daha sonra Menemen’e bağlanmış. 1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonrasında bölgeye Bulgaristan'dan gelen muhacirler yerleştirilmiş.
Balaban Paşa Camii ve yüzlerce yıllık mezar taşları
Güzelhisar’daki eski yaşamdan günümüze ulaşan çok fazla iz var. Tarihi 1345'lere kadar uzanan Balaban Camii bölgedeki en eski eserlerden. Kiliseden çevrilen ve adını bölgeyi fetheden Balaban Paşa'dan alan caminin bir bölümünün bir zamanlar kilise, diğer bölümünün ise cami olarak kullanıldığı söyleniyor. Hoşgörü ve birlikteliğin en güzel örneğini sergileyen, yüzyıllara tanıklık ederek zamana karşı direnen ve günümüze kadar ulaşan tarihi cami, Aliağa Belediyesi tarafından aslına sadık kalınarak yeniden restore ediliyor. Balaban Paşa Camii en son 1958 yılında kısıtlı imkanlarla Güzelhisar sakinlerinin desteğiyle onarılmış.
Özellikle ahşap süslemeli kürsü ve minberi ile farklı bir ambiyansa sahip olan Balaban Paşa Cami’nin avlusunda Osmanlı döneminden kalma çok sayıda mezar taşı bulunuyor. Osmanlı dönemindeki mezar taşlarının ayrıntılı işlenişi, ölen kişinin kimliği hakkında çok fazla ipucu veriyor. Hangi mesleği yaptığını, esnaf mı, memur mu ya da asker mi olduğunu mezar taşı başlarından öğrenebilirsiniz. Kadın mezar taşlarında selvi, cami ve karanfil; erkek mezar taşlarında ise gül resmi bulunuyor. Genç yaşta ölenlerin mezar taşlarında gonca, orta yaşta ölenlerde tomurcuk, yaşlı ölenlerde ise açmış gül motifleri yer alıyor. Bölgede yaklaşık bin 600 mezar taşı mevcut.
Cumhuriyet döneminin ilk mektebi
Samurlu Mahallesi’nde bulunan ‘Kazım Paşa İlk Mektebi’, Cumhuriyet'in ilanından sonra Atatürk’ün talimatıyla; İzmir Valisi Kazım Dirik döneminde kısıtlı imkânlarla inşa edilmiş. Samurlu sakinleri kağnılarla taş taşıyarak, hatta mezar taşlarını da kullanarak okulu tamamlamışlar. 1933 yılında kapılarını öğrencilerine açan ve 1970 yılına kadar 37 yıl boyunca kesintisiz hizmet veren okul, daha sonra bakımsızlıktan ve ilgisizlikten dolayı kullanılamaz hale gelmiş. Cumhuriyet'in ilanından sonra Anadolu’nun ilk ilkokullarından olan mektep, geçtiğimiz yıl başlayan restorasyon çalışmalarıyla ayağa kaldırıldı. Aliağa Belediyesi ve İl Özel İdaresi işbirliğiyle aslına sadık kalınarak restore edilen ‘Kazım Paşa İlk Mektebi’nin çevre düzenlemesi de yapılacak ve Harf İnkılâbından sonra Anadolu'yu aydınlatan bu okul yeniden kente kazandırılmış olacak.
Yenişakran
Kurulduğu ilk dönemde (1949) Bergama'ya bağlı olan, 1982 yılında ilçe olunca Aliağa'ya bağlanan Yenişakran, eskiden zeytinlik ve tarım alanlarının yer aldığı bir bölgeymiş. Sadece kuzeyde iskele civarında Rumlar'dan kalma birkaç zeytinyağı fabrikası ve bir kaç konut bulunuyormuş. Daha sonra beldenin bugün bulunduğu kesimden İzmir ile İstanbul'u bağlayan E 24 Devlet Karayolu inşaa edilerek ulaşıma açılmış ve bölgede yerleşimler artmaya başlamış.
Aliağa'nın en güzel koylarına sahip olan Yenişakran, konum itibariyle çok zengin bir tarihi çevre içerisinde yer alıyor.
Yenişakran ile Aliağa arasında üç antik kent (Kyme, Myrina ve Gryneion) yer alıyor. Beldenin daha kuzeyinde ise Bergama'da antik çağın en önemli kentlerinden biri olan “Pergamon'' bulunuyor.
Aiolis Birliği'nin lideri Kyme
Aliağa Körfezi’nde, Çakmaklı Köyü yakınlarında bugün Nemrut Limanı olarak adlandırılan bir koyda bulunan Kyme, Kuzey Yunanistan'dan gelen halklar tarafından İ.Ö. 11. yüzyılın ortalarında kurulmuş. Antik kaynaklardan elde edilen bilgiler ve günümüzde açığa çıkarılan arkeolojik buluntular ışığında önemli bir liman kenti olduğu anlaşılan Kyme'nin, arkaik dönemde ekonomik açıdan çok geliştiği ve sikke basan ilk şehirlerden biri olduğu biliniyor.
Klasik Dönem’de (İ.Ö. 450-323) ticari yöndeki önemini devam ettiren ve Ege şehirlerinin siyasi durumu çerçevesinde de önemli bir yere sahip olan Kyme, Ege Birliği'ni oluşturan şehirlerin başkanlığına getirilerek Aiolis Birliği'nin lideri olmuş. Bölgenin ticaret merkezi olarak dikkat çeken kent, Roma döneminde de önemini korumuş.
Kyme kenti, batık dalgakıran, ortaçağ kalesi, Helenistik andezit kent duvarı, güney tepesi üzerindeki yerleşim bölgesi, küçük termal bina, sütunlu yol, tiyatro, tiyatro yakınındaki döşeme, sahil boyunca bulunan portiko ve kuzey tepesindeki kutsal alandan oluşuyor.
Kyme’nin kalıntıları İonya kıyılarındaki diğer kentlerin kalıntılarında olduğu gibi yağmalanmış ve taşları yeni kentlerin yapımında kullanılmış. Bu nedenle Antik Çağların ünlü Kyme kentinden günümüze pek fazla kalıntı ulaşamamış. Günümüze ulaşabilenler sadece sur kalıntıları, İon üslubunda mabet kalıntıları, gövdeleri yivsiz iki sütun dizisi ile tiyatronun yeri. İzmir Arkeoloji Müzesi’nde sergilenen Tunç Atlet Heykeli ile İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde bulunan Artemis başı Kyme’de ortaya çıkarılan buluntuların en önemlileri.
Pişmiş toprak heykelcikleriyle ünlü Myrina
Güzelhisar Çayı’nın (Pythikos) denizle birleştiği yerde, Çandarlı Körfezi’nin son koyunda yer alan Myrina (Sebastopolin), tarihte ilk kez Attika Delos Birliği'nde ismini duyurmuş. M.Ö. 560’dan sonraki yıllarda Lydia Kralı Kroisos’un egemenliğini tanıyan kent, M.Ö. 454-425’de Atina konfederasyonu içerisinde yer almış. M.Ö. 334’ de bütün Aiol devletleri gibi Büyük İskender’in egemenliğini kabul etmek zorunda kalan kent, onun ölümünden sonra M.Ö. 188’de Bergama Krallığı’na katılmış.
Myrina antik yapılarıyla değil, pişmiş toprak heykelcikleriyle tanınıyor. Myrina’nın toprak üstü kalıntılarının büyük çoğunluğu yüzyıllar boyunca yakınındaki diğer kentlerin yapımında kullanılmış ve şehir bütünüyle yok edilmiş. Bu yüzden günümüze liman taşları dışında pek fazla bir kalıntı ulaşamamış. Toprak üstü kalıntılarının yok denecek kadar az olmasına karşılık, keramik parçaları ve terrakota heykelciklerinin çevrede yaygın oluşu, araştırmacıların dikkatini buraya çekmeye neden olmuş. Bölgede ilk araştırmayı 1874’te M.E. Batezzi yapmış ve 5 bin kadar mezar ortaya çıkarılmış. Bu kazılarda ortaya çıkarılan eserlerin birçoğu yurtdışına kaçırılmış. Kaçırılmayan eserler İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde sergileniyor
Kehanetler kenti Gyrneion
Yenişakran Temaşalık (Çıfıtkale) mevkiinde yer alan Gyrneion, Çandarlı Körfezi’nin tam ortasında Myrina ile Elaia arasında bulunuyor. 12 Aiol şehrinden biri olan Gyrneion tarih sahnesine ilk kez M.Ö. 5. yüzyılda çıkmış. Bu dönemde Persler’in elinde olan şehir M.Ö. 479’dan sonra özgürlüğüne kavuşarak Attika Delos Birliği’ne katılmış. Ancak aynı yüzyılın sonunda Atina’nın, Peloponessos Savaşı’nda Sparta’ya yenilmesiyle birlikte bölgede hâkimiyetini kaybederek tekrar Persler’in eline geçmiş.
Zamanında Apollon Tapınağı ve kehanetleri ile tanınan kentten bugün geriye kalıntı olarak pek fazla birşey kalmamış. Yunan doğa tarihçisi Pilinius, 'Gryneion’un bir limanı olduğundan bahsediyor fakat bugün bu limanın yeri kesin olarak bilinemiyor. Aynı yazar Gryneion ve Myrina yörelerinde yetişen istiridyelerden de söz ediyor. Bu bölge kıyılarında bugün bile bol miktarda midye ve istiridye bulunuyor. Bu nedenle Gryneion sikkelerinin bir yüzünde Apollon, diğerinde ise istiridye betimleri bulunuyor. Bölgede aynı zamanda bazı mezarlara ve bir Roma Devri evine rastlanmış. Bütün bunlar Gryneion’un sadece bir kehanet merkezi değil aynı zamanda uzun süre mesken tutulmuş bir yerleşim yeri olduğunu kanıtlıyor.
Hala etkileyici Aigai
Yenişakran’dan ana yoldan ayrılıp 13 kilometrelik yolu takip ederek Köseler Köyü üzerinden ulaşılan Aigai, Antik Yunan’ın Anadolu’daki en eski kentlerinden biri olarak biliniyor. M.Ö 1100 yıllarından itibaren Ege’nin kuzeyini kolonize eden Aiollar tarafından kurulan kent, bugün menengeç ve meşe ağaçlarının altında, yıkık bir kent gibi görünse de, ayaktaki kalıntıları halen etkileyici. Bu izler kentin bir zamanlar ne denli ihtişamlı olduğunu ve tarihte çok gerilere dayandığını gösteriyor. Çok iyi korunmuş, ince işçilik sergileyen yüksek duvarları ile günümüze ulaşan en önemli antik kentlerinden biri olarak öne çıkan Aigai, kenti saran sur duvarları ile yaşanılan tarihi evreleri gözler önüne seriyor. Tarımla uğraşıp, zeytinyağı üreten köylülerin yaşadığı Aigai, keçi kılı dokumalarıyla da ünlü bir şehirmiş.
Aigai Antik Kenti’ndeki yerleşim 3’üncü yüzyılın sonlarına doğru terk edilmiş. Got akınları ile ilişkili olduğu düşünülen bu terk ediliş döneminde kent tamamen, bilinçli olarak boşaltılmış. Kentte yerleşim tekrar 12’nci yüzyıl sonlarında başlamış. Bu döneme ait geç Bizans kale-iskânı ise 13’üncü yüzyılın sonlarında Manisa ve çevresini ele geçiren Saruhanoğulları tarafından terke zorlanmış.
Flamingoların uğrak alanı Aliağa Kuş Cenneti
27 hektarlık alanı ile Türkiye'nin sayılı sulak alanlarından biri olan Güzelhisar Deltası ve Aliağa Kuş Cenneti, Türkiye'de yaşayan 425 kuş türünden 103'ünün barındırıyor. Gediz Deltası'nın kuzey doğusunda, Afrika, Asya ve Güney Avrupa'dan gelen flamingoların çoğunlukla kışın kullandıkları bir sulak alan olan 'Aliağa Kuş Cenneti, sanayi kenti Aliağa'nın farklı bir yüzünü ortaya koyuyor.
Besin değeri yüksek yiyecek bulabildikleri sulak alanda göç eden flamingolar, doğa fotoğrafçıları ve kuş gözlemcilerinin Aliağa'ya akın etmesine yol açıyor.
Aliağa yöresinde tespit edilen kuş türleri ve sayıları şöyle: Ak pelikan 3, akça cılıbıt 7, angıt 86, bahri 1, boz ördek 30, büyük akbalıkçıl 6, çamurcun 708, çamurçulluğu 1, elmabaş patka 65, fiyu 297, flamingo 339, gri balıkçıl 12, gümüş martı 974, gümüş yağmurcun 2, ince gagalı martı 9, kara boyunlu batağan 2, kara karınlı kumkuşu 86, karabaş martı 65, karabatak 59, kaşıkgaga 25, kervançulluğu 5, kılkuyruk 5, kızılbacak 9, kuğu 5, küçük akbalıkçıl 6, küçük batağan 5, küçük karabatak 6, küçük kumkuşu 2, pasbaş patka 1, sakarca 51, sakarmeke 241, suna 122, sutavuğu 1, tarakdiş 3, yeşilbaş 143.
Günübirlikçilerin gözdesi
Sanayi kenti olmasına karşın İzmir İL Sağlık Müdürlüğü’nün yaptığı analizlerde temizliği kanıtlanan deniziyle dikkat çeken Aliağa, yaz aylarında özellikle haftasonları kent dışından çok sayıda günübirlikçiyi ağırlıyor.
İlçenin Yalı Mahallesi bölgesinde bulunan ve tamamı kum olan 4 kilometrelik plajında, Özel İdare, Askeri Kamp, Polis Plajı , özel işletmelere tahsis edilen ve halka açik alanlar bulunuyor. Şehir Merkezinden sürekli olarak şehir içi minibüsler çalışıyor. Plajın başlangıç noktası İzmir-Aliağa arası yolcu taşıyan araçların son durağı.
Bir doğa harikası Uçansu Şelalesi
Aliağa'nın Karakuzu Köyü yakınlarında Manisa, Aliağa ve Menemen arasında kalan bir bölgede yer alan Uçansu Şelalesi, şehrin gürültülü ortamından uzaklaşmak ve doğayla baş başa kalıp stres ve yorgunluk atmak isteyenler için keşfedilmemiş bir cennet niteliğinde. 30 metre yüksekten dökülen şelaleye ulaşan patika yol yorucu olsa da, şelalenin doğal güzelliği tüm yorgunluğu unutturuyor.
Uçansu Şelalesi'ne Aliağa'nın Karakuzu, Menemen'in Çukurca ya da Manisa'nın Türkmen Köyü'nden ulaşılabiliyor. Eğer aracınızla gitmek istiyorsanız Aliağa yolunu tercih etmelisiniz. Karakuzu'ya ulaştıktan sonra Şelaleyi görebilmek için ise 4 kilometrelik patikayı takip etmek gerekiyor.
Geleneksel şenlikler
21 yıldır düzenlenen Aliağa Geleneksel Emek ve Barış Şenliği, zengin içeriğiyle ilçeyi hareketlendiriyor. Üç gün süren şenliklerde, söyleşiler, paneller, konserler düzenleniyor; firmalar stantlar açarak tanıtım yapıyor. Aliağalıların ve çevre ilçelerin de ilgi gösterdiği şenlik, güncel sorunların ele alındığı panelleriyle dikkat çekiyor.