Ege’nin parlayan yıldızı: Çeşme Yarımadası

Her kıvrımında ayrı bir ahenk barındırır Çeşme Yarımadası. Yorgo Seferis ve Necati Cumalı’nın sesi de orada yankılanır, rüzgarla dans eden yel değirmenlerinin neşesi de. Sakız ağaçlarının mis kokusu da büyüler ziyaretçilerini, güneşle yıkanan altın kumlu sahiller de...

Fotoğraflar: RK Arşivi – Çeşme Belediyesi – Urla Belediyesi

Tarihi, kültürel, doğal zenginlikleri ve yöresel lezzetleriyle dikkat çeken Urla, İzmir’in yanı başında ama şehrin karmaşasından bir o kadar uzak bir belde

 

Berrak denizi, dantel gibi işlenmiş koyları, güneşi, ince kumlu uzun sahilleri, deniz içinde kaynayan kükürtlü suları, gözalıcı doğal güzellikleri, geleneksel dokusu, geçmişe ışık tutan tarihi ve kültürel eserleriyle Türkiye’nin en önemli tatil bölgelerinden biridir Çeşme Yarımadası. Her kıvrımında ayrı bir ahenk barındıran ve dünyanın dört bir yanından gelen turistleri ağırlayan Yarımadanın en çok dikat çeken bölgeleri birbiri ardına sıralanan Urla, Alaçatı ve Çeşme’dir.

Yarımadanın girişinde sakin limanı, eski evleri, tarih ve doğanın kucaklaştığı ortamıyla Urla karşılar ziyaretçilerini. Yorgo Seferis ve Necati Cumalı’nın sesinin yankılandığı bu belde İzmir’in saklı bahçesi olarak da bilinir. İnsana dinginlik veren havasıyla tatilde huzur arayanların tercihi olan Urla’dan devam edince yarımadaya ismini veren ve Urla’nın aksine yaz-kış hareketli yaşamıyla dikkat çeken Çeşme’ye varılır. Denizin her zaman mavi, güneşin her zaman parlak olduğu bu tatil beldesi, dünyada görülmesi gereken yerler arasında anılır. Yarımadanın en güzide turizm bölgelerinden biri de Alaçatı’dır. Yazın nefes aldıran kışın ise ısıtan bol rüzgarlı havasıyla dünyanın en önemli sörf merkezlerinden biri olan belde, arnavut kaldırımlı dar sokakları, taş evleri, çoğu kadınlar tarafından işletilen küçük otelleriyle büyülü bir tatil cennetidir. Gelin, her biri İzmir ve Türkiye turizmi için büyük önem taşıyan bu beldeleri daha yakından tanıyalım.

Dünyanın en eski limanlarından biri: Urla

Tarihi, kültürel, doğal zenginlikleri ve yöresel lezzetleriyle dikkat çeken Urla, İzmir’in yanı başında ama şehrin karmaşasından bir o kadar uzak bir belde. Ege bölgesinin en eski yerleşim merkezlerinden biri olan Urla, aynı zamanda dünyanın bilinen en eski limanlarından. Antik çağda özellikle zeytinyağı üretimiyle önemli bir ticaret merkezi haline gelen belde, Anadolu’nun bilinen en eski zeytinyağı işliğine de ev sahipliği yapıyor. 

Urla adının Rumca bataklık-sazlık anlamına gelen “Vurla” kelimesinden geldiği sanılıyor. Bazı tarihçilere göre ise ilçenin adı Mehmet Çelebi’nin komutanlarından İbrahim Bey’in sefere çıkarken kendisine “uğur ola” demesine dayanıyor.

Ege Bölgesi’nin Truva’sı olarak kabul edilen ve antik çağdaki adı Klozomenai olan Urla’nın, Dor ve Aka göçmenlerinin bu bölgeye akın etmesi sonucu İonlar tarafından kurulduğu biliniyor. Kent İonlardan sonra sırasıyla Pers, Yunan, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı İmparatorluğu’nun egemenliğine girmiş. Büyük İskender ve Roma dönemlerinde büyük gelişmeler yaşayan kent, her devirde önemli bir bilim ve kültür merkezi olmuş. Sokrates’in hocası olarak Kabul edilen Anaksagoras sayesinde kent felsefe ile tanışmış.

Türkler Ege Denizi’ne ve Urla’ya Çaka Bey’in önderliğinde 1080’li yıllarda ulaşmış. 1390 yılında Osmanlı egemenliğine giren Urla, 18 Mayıs 1919 tarihinde Yunan işgaline uğramış. İlçe, Kurtuluş Savaşı sonunda 12 Eylül 1922’de düşman işgalinden kurtarılmış.

Tarihi, kültürel ve turistik değerleri

Geçmişi M.Ö. 2 binli yıllara kadar uzanan ilçede, önemli arkeolojik alanlar ve tarihi eserler yer alıyor. Klazomenai, Limantepe Höyüğü, Köprülü Mescidi, Rüstempaşa Camisi ve Hamamı, Yahşibey Külliyesi, Helvacılar Camisi ve Hamamı, Sübyan Mektebi, Kılıç Hocaali Camisi, Fatih İbrahimbey Camisi ve Külliyesi, Kütükminare Camisi ilçenin sayılabilecek tarihi alanlarından.

Nobel Edebiyat Ödüllü Yunan şair Yorgo Seferis’in, Türk edebiyatının önemli temsilcilerinden Necati Cumalı’nın ve sesiyle unutulmaz şarkılara hayat veren Tanju Okan’ın yaşamlarının bir bölümünü geçirdiği evler de, Urla’da görülmeye değer yerlerden.

Urla’nın turizm açısından en önemli artısı İzmir’de şehir merkezine en yakın denize girilebilecek bölgesi olması. Urla İskelesi, Yücesahil, Yıldıztepe, Çeşmealtı, Denizli, Zeytinalanı, Özbek, Gülbahçe mahalleleriyle  Balıklıova, Kadıovacık, Uzunkuyu, Zeytineli ve Yağcılar Köyleri gerek sahil gerekse sahip oldukları ormanlar bakımından ilçenin turizm potansiyelinin önemli mevkilerinden. Özellikle yaz aylarında, Kalabak sahilinden Balıklıova sahillerine kadar uzanan yaklaşık 40 kilometrelik sahil şeridinde, büyüklü küçüklü özel tesisler ve kamu kuruluşlarına ait 6 kamp ve çeşitli alanlara kurulan çadırlarla birlikte denizden yararlananların sayısı oldukça yükseliyor. Yılın yaklaşık 200 gününü açık ve güneşli geçiren Urla, bu özelliğiyle her mevsim turist ağırlayan bir belde.

Klazomenai: 12 İon kentinden biri olan Klazomenai kentinin başlangıçtaki yeri bugünkü Urla iskelesinin hemen önündeki alan üzerinde kuruluymuş. Ancak Perslerin saldırısına uğramaktan korktukları için yerleşikliklerini iskelenin tam karşısında yer alan adaya taşımışlar.

Bölgede bugüne kadar yürütülen kazılarda çok sayıda lahit ve tarih öncesi dönemlere ait önemli kültür tabakaları ortaya çıkarılmış. Yapılan araştırmalarda Limantepe Höyüğü’nün Kalkolitik Çağ’da oluştuğu ortaya çıkmış. Ele geçen bulgular arasında en önemlisi “tarihteki en eski limanın bu bölgede bulunması” olmuş. Klazomenai ayrıca zeytinyağı ticaretinde isim yapmış. Kalıntıları arasında yer alan ve M.Ö. 6. yüzyıla tarihlenen zeytinyağı işliği tanımlanabilen en eski zeytinyağı üretim tesisi olarak kabul ediliyor.

Karantina Adası: Büyük İskender zamanında ince bir yolla karaya bağlanan ada üzerinde şu anda Fransızların yapmış olduğu Tahaffuzhane denilen etüv merkezleri ile tam teşekküllü bir devlet hastanesi, bir otel, bir mağara ve antik Klazomenai Kenti’nin kalıntıları bulunuyor. Ada çevresinde, deniz içinde Klazomenai’den kalma antik mimari parçalarını görmek mümkün.

Yassıca (Alman Adası): Turistik amaçlı kullanılmak üzere hazırlanan ve tekne bağlamak için 45 metre uzunluğunda bir iskele inşa edilen ada, günübirlik turizme hizmet ediyor. Plajı çok ünlü olan Yassıca Ada ile; Karşıyaka, Konak ve Urla İskelesi arasında yaz aylarında hafta sonları gemi seferleri yapılıyor. 

Malgaca İçmeler: Mide hastalıklarına iyi gelen içme sularıyla ünlü olan bölgenin kilometrelerce uzunluğunda bir doğal plajı bulunuyor. Çeşme – Kuşadası arasındaki eski kervan yolunun kalıntısı olan iki köprü, bu kıyılarda denizin içinde kalmıştır. 

Güvendik Tepesi: Çeşmealtı’nın üst tarafındaki bu tepeden açık havada 12 adayı ve İzmir Körfezi’ni kesintisiz görmek mümkün. Güneşin doğuşu ve mehtaplı gecelerde sunduğu inanılmaz görüntüleriyle ünlü olan Güvendik Tepesi’nin çevresi çam ormanlarıyla kaplı.

Yıldıztepe Şehitliği: Urla’nın kurtuluşu sırasında şehit düşen Yüzbaşı Kemal ve Urfalı Onbaşı Baki’nin yattığı yer orman alanı içinde bulunuyor.

Ovacık Köyü: Buradan tüm Urla’nın panoramik görüntüsünü izlemek mümkün.

Özbek Köyü: Balıkçılık ve ziraatla geçinen köyün camisinin bahçesinde asırlık ağaçlar var. Otantik havası, yarımadanın batı kıyılarındaki yat limanı, balıkçı barınağı ve ılık su görülmeye değer.

Bademler Köyü: Türkiye’nin tiyatrosu olan ilk köyü Bademler Köyü’dür. 1933 yılında öğrencilerin köy meydanında oyun sergilemesiyle başlayan tiyatro serüveni hâlen devam ediyor. Sıkıyönetim dönemleri dışında hemen her yıl oyun sahneleyen Köy Tiyatrosu’nun oyuncuları, ziraatla uğraşan köylülerden oluşuyor. Köy ayrıca; kütüphanesi, özel çocuk oyuncakları müzesi ve çiçek seraları ile de ünlü. 1963 Berlin Altın Ayı Ödülü’nü kazanan “Susuz Yaz” filminin konusu Bademlerde geçmiş ve film bu köyde çekilmiştir.

Ne yenir?

İskele’de kısa bir yürüyüşün ardından kahvaltı için Urla’nın ünlü lezzeti katmer’den tadabilirsiniz. Yanında özel yapılmış ayran ile birlikte çıtır çıtır katmer, genellikle sabahları tercih edilse de günün her saati yenilebilir. Çalkama, oğlak dolması, elbasan tava, patlıcan sarmalı köfte, kalamar dolması, yufkalı balık dolması, borana, arnavut böreği, tavşan çullama, bakla köftesi, pazı dolması, domat aşı, düğün çorbası, dana mücveri, nişan baklavası, ilçede tadılabilecek diğer lezzetler.

Ne alınır?

Barbaros Köyü’nden elişi oyaları ve örgüleri, Demirci Köyü’nden kilim, Malgaca Pazarı’ndan antika eşyalar; bamya, zeytin ve balık alabilirsiniz.

Nasıl gidilir?

İzmir’e yarım saat uzaklıktaki bu şirin ilçeye; İzmir- Çeşme otobanından, 725 numaralı Urla – F.Altay otobüsü hattı ile veya İnciraltı Kent Ormanı’ndan 10 dakikada bir hareket eden dolmuşlarla ulaşım sağlamak mümkün.

Popüler turizm beldesi: Çeşme

Anadolu’nun en uç noktasında bulunan Çeşme, tertemiz denizi, eşine az rastlanır yumuşacık kumsalları, sayısız koyları, termal kaynakları, zengin su altı dünyası, alternatif spor aktivitelerine elverişli yapısı ve hareketli eğlence hayatıyla sadece Türkiye’nin değil dünyanın en popüler tatil merkezlerinden biridir. New York Times’ın görülmesi gereken yerler listesinde birçok kez yer alması da bunun en önemli kanıtıdır kuşkusuz.

İzmir'in batısında, kendi adını taşıyan yarımadanın en ucunda bulunan ve tarih boyunca gemiciler tarafından “Küçük Liman” diye adlandırılan bölgeye zamanla çoğalan ve buz gibi suların aktığı çeşmelerinden dolayı Çeşme ismi verilmiştir.

Ünlü Yunan gezgin ve coğrafyacı Pausanias’a göre, Erythrai (Ildırı), Giritliler tarafından kurulmuştur.

Antik çağda Cyssus adıyla bilinen Çeşme, Anadolu’nun Batı kıyısında MÖ 1000 yıllarında tahmin edilen 12 İyonya kentinden biri olan Erythrai’nin Ildırı İskelesiydi. Bugün arkeolojik ve turistik yönden büyük önem taşıyan Erythrai, MÖ 7. ve 8. yüzyıllarda büyük bir iktisadi güce sahip olmuştur. Bu dönemde kent, Doğu Akdeniz ve özellikle Kıbrıs ile ticari ilişkilerde bulunmuş ve Sakız adası ile birlikte esir ve şarap ticaretini elinde tutmuştur. Erythrai önce Lidya, ardından da Perslerin saldırısına uğrayıp büyük ölçüde zarar görmüş, MÖ 14. yüzyılda ise yeniden zengin bir devlet olmuştur. MÖ 2. yüzyılda kent, Bergama krallığına, daha sonra da Roma İmparatorluğuna bağlanmıştır. Roma İmparatorluğu ikiye bölününce Bizans topraklarında kalan bölge Çaka Bey zamanında Türklerin eline geçmiştir. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Yunanlılar tarafından işgal edilen Çeşme, Kurtuluş Savaşı’nda, Fahrettin Altay Paşa birlikleri tarafından, 16 Eylül 1922’de düşman işgalinden kurtarılmıştır.

Tarihi ve kültürel değerleri

Çeşme-Ildırı köyünde ortaya çıkarılan Erythrai Antik Kenti ile Çeşme kentinde Osmanlı Dönemi’nden kalan Kale, Kervansaray, çok sayıda çeşme ve tarihi kent dokusundaki sivil mimarlık örnekleri, yörenin arkeolojik ve tarihi kaynaklarını oluşturan yapıtlar olarak göze çarpıyor.

Çeşme Kalesi: 2. Beyazıt tarafından 1508 yılında dikdörtgen biçiminde yaptırılan kale, 6 kulesi ve üç yanındaki hendeklerle muhteşem bir görüntü oluşturur. İlk yapıldığı zamanlarda denize sıfır olarak inşa edilen kale, zaman içerisinde denizin doldurulmasıyla birlikte daha içte kaldı. Tarihi kalede çeşitli kültür sanat etkinlikleri, festival ve konserler düzenlenir. Kaleyi ziyaret ettiğinizde, büyük Türk komutanı Kaptan-ı Derya Cezayirli Hasan Paşa'nın yanında aslanı bulunan heykelini de görebilirsiniz.

Kervansaray: 1528 yılında Kanuni Sultan Süleyman tarafından yaptırılan Kervansaray Çeşme’ye ayrı bir özellik katar. Tarih içinde özellikle yabancı tüccarların konaklaması için kullanılan Kervansaray günümüzde 45 odalı bir otel olarak hizmet veriyor. Kervansaray'da ayrıca eğlence mekanları ve alış-veriş merkezleri de bulunuyor.

Çeşme Müzesi: Daha çok Erythrai, Çeşme ilçe merkezi, Alaçatı ve Kalemburnu yöresinden çıkan eserlerin sergilendiği tarihi Çeşme Kalesi’nde bulunan Çeşme Arkeoloji Müzesi’nde 320 arkeolojik, 126 etnografik eser ve 31 adet sikke ile birlikte, toplam 477 adet eser bulunuyor. Müze pazartesi hariç her gün ziyaret edilebiliyor.

Erythrai (Ildırı): Ildırı köyünün antik dönemdeki adı Erythrai’dir. Erythrai sözcüğünün Yunancada “kırmızı” anlamına gelen Erythros’tan türediği, kent toprağının kırmızı renginden dolayı Erythrai’nin “Kızıl Kent” anlamında kullanıldığı sanılmaktadır. Bir başka varsayıma göre ise kent adını, ilk kurucu Giritli Rhadamanthes’in oğlu Erythros’tan almıştır. Kentte ele geçen bulgular, bu yörede ilk Tunç Çağı’ndan bu yana yerleşimin olduğunu göstermiştir. 

Güneşle yıkanan tertemiz kumsallar 

Çeşme; Şifne, Küçük Liman, Pırlanta Plajı, Boyalık Koyu, Paşa Limanı, Ilıca Plajı, Çiftlik, Altınkum, Çatalazmak, Sakızlı Koyu, Tekke Plajı, Ayayorgi’yle birlikte 20’ye yakın kumsalda misafirlerini ağırlar.

Ilıca: 2 kilometreye yakın uzunluktaki geniş ve beyaz kumlu plajları, nitelikli konaklama tesisleri ve termal olanaklarıyla Çeşme’nin en büyük ve popüler turizm merkezi durumundadır. Denizin içinde kaynayan sıcak termal suları, Ilıca Plajı’nı ve yöredeki diğer plajları büyük birer termal havuz haline getirir. Ilıca’daki büyük, küçük konaklama tesisleri, yoğun bir turist kapasitesinin ihtiyacını karşılayabilecek potansiyele sahiptir. Bölgedeki küçük otel ve pansiyonlarda bile kaplıca suyu bulunur. Çeşme plajlarının ve özellikle Ilıca Plajı’nın en önemli özelliklerinden biri de, kıyıdan denize doğru yaklaşık yüz metrelik bir şeridin insan boyunu geçmeyecek derinlikte olmasıdır. Başta Ilıca olmak üzere Çeşme plajları, termal kaynaklarla beslenen sığ suları ile sağlıklı bir tatil imkanı sunmaktadır.

Boyalık Koyu: Yaklaşık 5 kilometre uzunluğunda ve çok güzel plajlara sahip bir koydur. Ilıca Plajı’nın özelliklerini taşıyan bu koy ayrıca bugün Çeşme’nin en hızlı gelişen turizm alanlarından birisidir. Bu koyun kuzey rüzgarlarına kapalı en sakin plajı ise Sakin Deniz (Ayayorgi) Plajı’dır.

Şifne-Büyük Liman-Paşa Limanı: Ilıca Plajı merkez olmak üzere kuzeydoğu yönünde Şifne’ye kadar uzanan kıyı bandı, güzel plajları ve kaplıcalarıyla büyüleyici bir merkezdir. Büyük Liman, Paşa Limanı koyları, turistik tesislerin, kamp alanlarının ve toplu yazlık konutların toplandığı bir yer konumundadır. Kaplıcalarıyla ünlü Şifne’de çok sayıda temiz ve düzenli pansiyon hizmet veriyor. Ilıca merkezine yaklaşık 5 kilometre uzaklıktaki bu önemli turizm merkezine ulaşım ise Ilıca’dan sağlanıyor. 

Ildırı: Antik Erythrai kentinin bulunduğu Ildırı ve yöresi, doğal plajları ve kamp alanları ile kampçıların aradığı özellikleri bir arada sunuyor. Çeşme ilçe merkezine 22 kilometre, Ilıca`ya 15 kilometre uzaklıktaki bu tarihi ve doğal zenginliklere sahip yöreye ulaşım Şifne’den sonra asfalt bir yolla yapılıyor.

Dalyan ve Sakızlı Koy: Çeşme Yarımadası’nın kuzey kıyılarında yer alan bu turistik merkezler, tipik balıkçı mahalleleri, evleri, limanı, plajları ve insanlarıyla Ege yaşantısının ve doğal güzelliklerinin toplandığı bir yöre. Çeşme ilçe merkezine 4 kilometre uzaklıktaki Dalyan Köyü’nde çok sayıda kaliteli otel ve pansiyon bulunuyor.

Çiftlikköy ve Pırlanta Plajı: Bu plaj Çeşme’nin güney ve güneybatısında yer alıyor. Bu yörenin en önemli plajları Pırlanta-Tursite ve Altınkum plajlarıdır. Plajlarda kamp yapmak için de uygun alanlar bulunuyor.

Çatalazmak Plajı: Çeşme ilçe merkezinden ulaşımın sağlandığı Çatalazmak Plajı da Çeşme'nin görülmeye değer plajlarındandır.

Eşek Adası: Çeşme’den yatlarla bir saat uzaklıkta bulunan ve eski adı “Goni” olan Eşek Adası, temiz koyları ve konuksever eşekleriyle günübirlik yat gezintileri için ideal bir yer. Doğal konumu itibariyle kuzey rüzgarlarına kapalı olan koyları, sualtı ve su üstü sporları yapmaya çok elverişli. Neredeyse tamamının maki ile kaplı olduğu adada eşeklerin yaşayabilmesi için rüzgarla çalışan bir tatlı su kuyusu bulunuyor. Ada tamamen turistik amaçlara hizmet ediyor ve Milli Parklar kapsamında olduğundan gece konaklamasına izin verilmiyor.

Şifa kaynağı kaplıcalar  

İzmir - Çeşme yolu üzerinde, Çeşme’ye 5 kilometre uzaklıkta deniz kıyısında bulunan Çeşme Ilıcaları; plajı ve ılıcası aynı yerde olan dünyanın en ilginç ve zor bulunur ılıcalarından biridir. Suların sıcaklığı 58°C dolayındadır. Kronik romatizmal hastalıklar, gut ve şişmanlık gibi metabolizma bozuklukları ile raşitizm, kadın, deri hastalıkları, karaciğer ve idrar yollarının ağrılı hastalıklarında yararlı olmaktadır. Kaplıca civarında modern konaklama tesisleri bulunmaktadır. Ayrıca bu konaklama tesislerinde termal özellikte havuz ve banyolar da vardır. 

Şifne (Reisdere) Kaplıca ve Çamuru, Çeşme Ilıcalarının 5 km kuzey doğusunda Şifne Körfezi’nde küçük bir yarımada üzerinde bulunur. Etrafında çeşitli konaklama ve yeme- içme tesislerinin yer aldığı kaplıca romatizma, raşitizm, kadın hastalıkları ve idrar yolları, mide, bağırsak, egzama, kan çıbanı gibi deri hastalıklarının tedavisine yardımcı oluyor. 

Sportif aktiviteler  

Rüzgar sörfü: Doğal cennet Çeşme, birçok sportif faaliyete de ev sahipliği yapacak altyapıya sahip. Bunlardan rüzgar sörfü adeta Çeşme ile özdeşleşmiş bir spor dalı. Çeşme’nin Alaçatı bölgesi, Avrupa’nın sörf bölgeleri arasında en ilginç ve çeşitlilik sunan bölgelerden biri. Bozulmamış doğal yapısı, berrak koyları, çeşitli rüzgar koşulları ve ideal sörf alanı ile Avrupa’daki en önemli sörf merkezlerinden birisi olan Alaçatı’da deniz suyu oldukça sığ. 

Kitesurf: Çiftlikköy’de bulunan Pırlanta Plajı hiç kesilmeden ve sabit esen kuvvetli rüzgarı ve dalgalarıyla Çeşme’yi “Avrupa’nın rüzgar başkenti” olmaya götürüyor. Çeşme’nin en batısında bulunan Pırlanta Plajı adını pırlanta gibi parlayan kumundan alıyor. Denizin 250 metre boyunca sığ ve sadece pırıl pırıl kum olmasıyla da dünyanın dört bir yanından sörfçüler bu bölgeye akın ediyor. Çeşme, nisan-kasım ayları arasında en yeni ekstrem sporlardan kitesurf’e uygun olanaklar sunuyor. 

Dalış: Sualtı dalış tutkunları için vazgeçilmez bir destinasyon olan Çeşme’de amatöründen profesyoneline kadar sualtı meraklılarınca keşfedilmeyi bekleyen eşsiz bölgeler bulunuyor. Doğanın son derece cömert davrandığı ilçede Fener Adası, Yatak Adası, Eşek Adası, Ildırı Körfezi sualtı dalışı için ilk akla gelen yerler… 

Kampçılık: Büyük Liman ve Paşa Limanı koylarında bulunan kamp alanları keyifli ve eğlenceli kamp olanakları sunuyor. Ayrıca Antik Erythrai kentinin bulunduğu Ildırı yöresindeki doğal plajlar da kamp alanları kullanıma son derece uygun. Her yıl yüzlerce kampçı bu bölgeleri tercih ediyor.

Yatçılık: Türkiye’nin turizm başkentlerinden Çeşme, yat turizmi için de tercih edilen bir merkez. Türkiye'nin belli başlı yat güzergahlarından Yat Limanı, Alaçatı İskelesi ve Çeşme-Altınyunus Yat Limanı her yıl yüzlerce yatı ve küçük tonajlı gemileri ağırlayabilecek kapasitede. 

Ne yenir?

Çeşme'de deniz ürünleri ilk sırada gelir. Özellikle de çipura, levrek, ahtapot ve midye... İlçenin bir başka simgesi olan ‘kumru’ ise hoş bir ayaküstü ziyafeti yaşatır mideye. Farklı beldelerde sıralanan, ünü Çeşme’yi aşan kumrucular yaz aylarında kuyruklara sahne olur.

Meşhur Alaçatı köftesi, sakız reçeli ve sakız dondurması da Çeşme’de tatmadan dönülmeyecek lezzetlerden… Dünyaya ihraç edilen Çeşme’nin tatlı kavunları ve zeytinyağlı sofraların vazgeçilmezi enginar da Çeşme tatilini tamamlayacak unsurlardan…

Ne alınır? 

Çeşme’den dönerken zeytin, yörede yetişen üzümlerden yapılan şarap, sakız reçeli ve sakız rakısı alabilirsiniz. Yöresel kıyafetlerden hoşlanıyorsanız şile bezinden yapılan elbileser de tam size gore.

Nasıl gidilir?

İzmir’e 80 kilometrelik otoyol ve eski yol diye bilinen 77 kilometrelik dar bir asfalt olmak üzere iki yolla bağlanan Çeşme’nin ulaşım merkezi İzmir’dir. Kara, hava ve deniz yoluyla İzmir’e gelen turistler Çeşme ve tüm beldelere otobüslerle geçiş yapabiliyor. Turizmin yoğun olduğu yaz aylarında sabah ve akşam saatlerinde günde iki kez olmak üzere İstanbul ve Ankara’ya düzenli otobüs seferleri yapılıyor. Yunanistan’dan Çeşme’ye deniz yoluyla giriş yapan turistler Sakız Adası (Chios) - Çeşme arasında çalışan Türk ve Yunan feribotlarıyla taşınıyor. Ada ile Çeşme arası bir saat. Ayrıca Türkiye`den çıkış yapacak turistler Çeşme’den İtalya’nın Bari ve Brindisi limanlarına gemi ile seyahat edebiliyor.

Rüzgar cenneti Alaçatı

Balkonlarından begonviller sarkan taş evlerin gölgelediği Arnavut kaldırımlı dar sokaklarıyla huzur, asi rüzgarların cirit attığı masmavi deniziyle adrenalin vaadeder Alaçatı.

Antik Çağda adı "Agrilia" olan Alaçatı, Batı Anadolu tarihinde "İonia" diye adlandırılan, İzmir'in güneyinden başlayıp Menderes Irmağına kadar uzanan bölgenin tam merkezinde yer alır. Osmanlı tarihinde Alaçatı kaynaklarda bir “Yaya-Müsellem” köyü olarak geçer; yani fetihlerin genişlemesi ve fethedilen yerlere iskanlarla nüfus ve asker sayısının artması ile 1361’de kurulan ordu teşkilatının bir parçası. "Yaya" (piyade) ve “Müsellem” (süvari) adını da işte bu yıllarda yerleşen “Alacaat Aşireti”nden alıyor. 1830’larda bölgenin ayanı Hacı Memiş Ağa depremlerle sarsılan Sakız Adası’nda yoksullaşan Rum nüfusu çeşitli işlerde çalışmak üzere bölgeye davet eder. Böylece yalnız Alaçatı değil, Çeşme, Karaburun ve Urla’nın da kaderi değişmeye başlar. Yerli nüfus harpte savaşırken, Rum gençleri bağlarda, zeytinliklerde yardımcı olmaya başlarlar.

Bu arada güneyi bataklık olan Alacaat köyünde halk sıtmayla da savaşmaktadır. Bataklığı kurutmak üzere Alaçatı Limanı'na bir kanal açılmasına karar verilir. Kanal inşaatında çalışmak üzere gelen Rum işçilere büyük toprak sahibi Türkler tarlalarını "imar" edip işlemeleri koşulu ile verirler. Yeni köy de denizden birkaç kilometre içeride kurulur. Bugün Alaçatı'nın birer birer restore edilmekte olan taş evlerinin çoğu 1850- 1890 yılları arasında inşa edilmiştir.

19.yüzyıl sonunda artık “Alatzata” köyü (Rumlar Alacaat’ı, Alaztata yapmışlardır) özellikle bağları ve şarabı ile önemli bir üretim ve ticaret merkezi haline gelmiştir. Çoğu Rum olan nüfus 12 bine ulaşmıştır. 1873’te Alaçatı'da Belediye Teşkilatı kurulmuştur.

1912 Balkan Savaşıyla Alaçatı’nın kaderi bir kez daha değişir. Balkanlardan kaçan göçmenlerin gelmesiyle Rumlar arasında panik ve göç başlar. 1919'da İzmir’in işgaliyle birlikte, Alaçatı'ya göçmüş olan Balkan göçmenleri bu sefer de Anadolu'nun içlerine doğru göçmeye başlarlar. Bu süreç Kurtuluş Savaşı'nın bitiminde Alaçatı'ya tekrar dönmeleriyle sonlanır. 

Bu arada 30 Ocak 1923 tarihinde Türkiye ile Yunanistan arasında Lozan'da mübadele anlaşması imzalanır. Dünyada ilk ve son kez yapılan bu uygulama ile 2 milyon insan yerinden yurdundan olur. Bu anlaşma uyarınca İstanbul’daki Ortodoks Rumlar ile Batı Trakya'daki Müslümanlar hariç Yunanistan'da yerleşik Müslümanlar Türkiye'ye, Türkiye'de yerleşik Ortodoks Rumlar da Yunanistan'a gönderilir. 

Yozlaşmadan uzak

Alaçatı’da iki farklı hayat karşılar misafirlerini. Dileyen denizin ve rüzgarın çağrısına kulak verip sörf tahtasıyla kendini sahillere atar, dileyen de beldenin merkezinde tarihe meydan okuyan yeldeğirmenlerinin gölgesinde kahvesini yudumlarken dünyanın bütün dertlerinden uzaklaşır. Her yıl binlerce turisti ağırlayan bu beldenin en güzel yanı yozlaşmanın getirdiği rahatsız edici unsurları barındırmamasıdır kuşkusuz.

Geçmişi 1800’lere dayanan, tarihi dokusunu bozmadan Türkiye’nin en güzel küçük otellerine ev sahipliği yapan Alaçatı, yılda 330’u aşan rüzgarlı gün sayısıyla dünyanın en önemli rüzgar sörfü merkezlerinden biridir.

Piri Reis, Kitab-ı Bahriyesi’nde “Alaca at limanında deniz yufkadır” der. Onca rüzgara rağmen dalgaların boyunun ürkütücü olmayışındadır Piri Reis’in bu anlatımı. Alaçatı sahilleri windsurf, kitesurf, yelken gibi birçok ekstrem su sporu için biçilmiş kaftandır adeta. Son yıllarda uluslararası şampiyonalara ev sahipliği yapması, dünyanın birçok ülkesinden sporcuları ağırlaması ve yeni merkezlerin açılmasıyla Alaçatı rüzgarının ünü giderek yayılmaktadır.

Ege’nin bu gözde turizm beldesi taş evleriyle de ünlüdür. Alaçatı’nın merkezindeki Arnavut kaldırımlı sokak aralarında gizlenen, tek ya da iki katlı, balkonlarından begonviller sarkan bu taş evlerin birçoğu günümüzde butik otel, restoran ve kafe olarak hizmet veriyor. Yazın serin, kışın ise sıcak olan bu evler beş yıldızlı otel konforuyla yarışıyor.

Türkiye’de sadece Alaçatı’da  

Dünyanın en ender bitkilerinden olan ve 6 bin yıl önce ilk kez Çeşme’de bulunan sakız ağaçları Türkiye’de sadece Alaçatı’da yetişiyor. Sayıları 300’ü geçmeyen bu ağaçlar Alaçatı Belediyesi’nin koruması altında. 

Bu ağaçlardan elde edilen ve çok yönlü olarak kullanılabilen damla sakızından sakız reçeli ve sakız rakısı yapılıyor. Alaçatı’da sakızlı dondurma yiyerek serinlemenin keyfi ise bir başka. 

Termal kaynaklar: Alaçatı'nın pek bilinmeyen bir özelliği de, zengin termal kaynaklara sahip olmasıdır. Sönmüş bir yanardağ olan Karadağ civarında çıkan, insan sağlığına faydalı ve tedavi edici özellikleri bulunan bu jeotermal kaynakların vitamin eksikliğine bağlı kemik, eklem ve iskelet sistemine iyi geldiği biliniyor.

Rüzgar gülleri: Türkiye'nin ilk rüzgar enerji santrali Alaçatı’da bulunuyor. Paslanmaz çelikten yapılan ve özel bir kaplama ile korunan bu türbinler ile bölgenin rüzgar gücü elektrik enerjisine dönüştürülüyor. 

Ne alınır?

Bir Alaçatı gezisinden anı olarak ne götürebilirim derseniz, cevabı Alaçatı’ya özgü mis kokulu kavunlar, sakız reçeli, el emeği göz nuru takılar ve minik objelerdir.

Ne yenir?

Alaçatı mutfağında deniz ürünlerinin ayrı bir yeri vardır. Lagos, çupra, kalamar, ahtapot zevkinize göre sofralarınıza gelir. Bunun dışında zom patlıcan, sucukaki köfte, muska böreği, paşa mezesi, tatlı lor peyniriyle karıştırılarak hazırlanan kaya koruğu turşusu, içerisinde Isparta’dan gelen şekerle ovulmuş gül yaprakları olan gül baklavası, Alaçatı kavunu denemeniz gereken lezzetlerden. Tüm bu ziyafetin üstüne, Alaçatı’ya özgü közde pişen sakızlı kahve içmekse yemeğinizi taçlandırmak gibi bir şey.

Nasıl gidilir?

Alaçatı’ya İzmir’den otoyolla 30 dakikada ulaşabilirsiniz. Ayrıca İzmir- Çeşme otobüsleri de Alaçatı’dan geçer. İzmir Havalimanı’na 90 kilometre uzaklıkta olan Alaçatı’ya ulaşım, İzmir Üçkuyular üzerinden kente girmeden çok kolaydır.

 

 

Renkli Kalem Medya Grubu
Tüm Hakları Saklıdır ©