KLAZOMENİA
Ionia Birliği’ni oluşturan 12 kent devletinin arasında arkeolojik anlamda sağlamış olduğu bilgi çeşitliliği ile Klazomenai’nın ayrı bir konumu vardır.
Doç. YAŞAR ERKAN ERSOY /Urla – Klazomenai Kazısı Başkanı
Arkeoloji literatüründe Arkaik Dönem olarak adlandırılan ve kabaca M.Ö. 7. ve 6. yüzyıllara karşılık gelen süreçte, Ionia kent devletlerinin bilim, felsefe, edebiyat ve sanatta göstermiş oldukları etkinliklerin kalıcı izleri insanlık tarihinde silinmez bir şekilde yerini almıştır. On iki kent devletinin oluşturduğu Ionia Birliği’nin Teos (Seferihisar), Phokaia (Foça), Kolophon (Değirmendere), Khios (Sakız Adası) ve Klazomenai gibi bazı önemli üyeleri İzmir’in hemen yakın çevresinde konumlanırlar. Bu kent devletlerinin arasında arkeolojik anlamda bizlere sağlamış olduğu bilgi çeşitliliği ile Klazomenai’nın ayrı bir konumu vardır.
İzmir’in yaklaşık olarak 30 km kadar batısında, bugünkü Urla’nın İskele Mahallesi’nde konumlanan ama antik dönemde hemen açığındaki adaları da kontrol eden Klazomenai, zengin tarımsal alanlara sahip olan bir kent devletidir. Bölgedeki diğer yerleşmelerin aksine Klazomenai, tarih öncesi süreçteki Batı Anadolu maddi kültürünü bizlere tanıtmak konusunda da ayrıcalıklıdır. Klazomenai’da Ion yerleşmesinin konumlandığı alanlar büyük bir ihtimal ile M.Ö. dördüncü binden beri iskan görmüştür. Urla İskelesi’nde, hemen Karantina Adası’nın karşısındaki Limantepe mevkiinde sürdürülen arkeolojik kazılar, buradaki yerleşmenin günümüzden beş bin yıl öncesinde güçlü bir savunma duvarı ile çevrili olduğunu göstermiştir. Tipik bir Batı Anadolu Erken Tunç Çağı kültürü karakteri taşıyan bu yerleşme arkeolojik buluntuların gösterdiğine göre Kyklad Adaları ve Kıta Yunanistan ile de ticari ilişkilere sahiptir. Erken Tunç II dönemi (yaklaşık M.Ö. 2500 - 2200/100) Anadolu ve daha geniş düşünürsek Ege ve Doğu Akdeniz kültürleri için denizaşırı ticaretin geliştiği, madenciliğin ilerlediği, zenginliğin arttığı, buna bağlı olarak da sosyal anlamda toplumun katmanlaştığı, kentleşme olgusunun da tüm yönleriyle tanımlanabildiği bir kronolojik süreçtir. İşte bu dönemde Klazomenai’deki Erken Tunç Çağı yerleşmesinin sadece Limantepe mevkiindeki tahkimli bir alan ile sınırlı kalmadığı, daha güneye ve batıya uzandığı, hatta yepyeni bir savunma duvarı ile kuşatıldığı kentte gerçekleştirilen yeni kazılar ile açık bir şekilde kanıtlanmıştır.
Klazomenai’nın Tunç Çağlarındaki isminin ne olduğu maalesef bilinmez. Urla İskelesi’ndeki bu Tunç Çağı yerleşmesi M.Ö. ikinci binli yılların sonlarına kadar kesintisiz devam eder. Bu dönemde, yaklaşık olarak M.Ö. 1200’lerde, gerçekleşen bir dizi olay neticesinde Ege ve Akdeniz’deki Geç Tunç Çağı uygarlıkları tarih sahnesinden silinirler. Ancak, kazıların işaret ettiğine göre Klazomenai’da Bronz Çağı’ndan Demir Çağı’na geçiş kesintisiz olarak gerçekleşmiş ve yerli topluluklar ile Kıta Yunanistanlı yeni gruplar kaynaşarak Demir Çağı kültürünü bu merkezde yeşertmişlerdir. Kentteki kazılar, Demir Çağı başlarında yerleşmenin farklı bir konumda değil, Bronz Çağı kentinin bulunduğu Limantepe mevkiinde olduğunu kanıtlar. Kentteki kazılar, Demir Çağı başlarındaki Klazomenailıların güçlü mimari geleneklere sahip olduklarını, sağlam temelli büyük konutlarda yaşadıklarını ve hem tek renkli el yapımı, hem de Ege üslubundaki çark yapımı bezemeli seramikleri yan yana kullandıklarını göstermiştir. Yerleşme yine Limantepe mevkiinde konumlanır ve zaman içinde sınırlarını genişleterek güneye ve güneybatıya doğru yayılır. Klazomenai’deki yeni kazılar, Demir Çağı başlarındaki yerleşmenin gömü alanlarının da belirlenmesine olanak tanımıştır. Antik kenti, batı yönden kuşatan sur duvarının kent kapısının yakınlarında tespit edilen onlarca mezar, Demir Çağı yerleşmesinin bir anlamda batı yöndeki sınırını bizlere gösterir.
Klazomenai’nın yaşadığı en görkemli süreç M.Ö. 6. yüzyılın içleridir. Bu dönemde kentin kalbi yine İskele’deki Limantepe’nin güneyi ve güneybatısıdır. Kent merkezi bu dönemde yaklaşık olarak 16 hektar büyüklüktedir. Arkaik dönemde yerleşme bir sur duvarı ile kuşatılmıştır. Bugünkü Urla – İskele karayolunun hemen batısından geçen ve kuzey – güney doğrultusunda uzanan savunma duvarı bizlere Arkaik kentin batı sınırını verir. Sur duvarının dışındaki kesimler ise ya mezarlık alanı olarak kullanılmış ya da zeytinyağı işliklerinin, demirci atölyelerinin ya da çömlekçi fırınlarının bulunduğu bir sanayi mahallesi olarak işlev görmüştür. Ionia’daki yerleşmelerin maddi kültür verileri her merkezde farklılık gösterir. Örneğin Miletos’un en güçlü olduğu Arkaik dönemdeki durumu neredeyse sadece Athena Tapınağı, Apollo Delphinios ve Aphrodite Kutsal Alanı gibi tapınma yerlerinden gelir. Ephesos için de benzer bir durum söz konusudur. Ancak Klazomenai’da sivil iskan için kullanılan konutlar, endüstriyel alanlar ve mezarlıklar gibi yaşamın değişik alanlarındaki faaliyetlerin tanımlanmasına dönük arkeolojik verilerin güçlü izleri mevcuttur. Antik kent merkezinin dışı, doğudan başlayarak güneyi de kuşatarak tüm batı yönde mezarlık alanı olarak kullanılmıştır.
Klazomenai, arkeoloji literatüründe önemli bir seramik üretim merkezi olarak adlandırılır. Kentin Kuzey Ionia özelinde bir seramik ekolü olarak ortaya çıkışı M.Ö. 8. yüzyılın içlerine kadar geriye gider. Doğu Ege’de, M.Ö. 7. yüzyıl içlerinde Yaban Keçisi Üslubu olarak isimlendirilen ve hikayeci anlatımdan çok süslemeci yönüyle dikkat çeken vazoların Miletos dışındaki en önemli üretim merkezinin Kuzey Ionia bölgesi özelinde Klazomenai olduğu kabul edilir. Aynı şekilde tekli gömüler için kullanılan pişmiş toprak lahitler de Klazomenai’da üretilmişlerdir. Klazomenai’daki kazılarda elde edilen çok sayıdaki örnek sayesinde bazen üst panellerinde insan figürleri ile de süslenerek anlatımlı sahnelere sahip olan pişmiş toprak lahitleri kullanma geleneğinin M.Ö. 7. yüzyılın üçüncü çeyreği içlerine kadar geriye gittiğini göstermiştir.
Zeytinyağı işliği
Klazomenai’da, seramik fırınlarının yanı sıra antik dönemdeki endüstriyel faaliyetler hakkında bilgi veren bir başka veri de zeytinyağı işliğidir. Arkaik dönem kentinin sanayi mahallesi olarak işlev gören sur dışındaki kesiminden yürütülen kazılarla açığa çıkartılan bu önemli tesis, bizlere Batı Anadolu’da artık izleri maalesef ortadan kalkan küçük zeytinyağı işliklerinin ve bunların kullanmış oldukları teknolojinin günümüzden iki bin beş yüz yıl öncesine kadar geriye gittiğini kanıtlamıştır. Ana kayaya oyularak inşa edilen ve zeytin kırma ve sıkma yapısı ile bunun hemen yanındaki depo biriminden oluşan bu işlik kazısı ardından da Komili Zeytinyağları’nın maddi destekleri ile ayağa kaldırılarak açıkhava müzesi olarak düzenlenmiştir. Her yıl çok sayıda ziyaretçiyi kendisine çeken bu antik zeytinyağı işliği, Ionialı toplulukların eski çağlardaki teknolojik yönden gelişmişliklerini açık bir şekilde bize gösterir. Klazomenai ile özdeşleşen ve Akdeniz’de İspanya’dan Kuzey Afrika’ya, İtalya’dan Kuzey Suriye sahiline ve Karadeniz sahilindeki Ionia kolonilerine kadar çok geniş bir coğrafyada karşımıza çıkan bandlı amforalar, büyük bir olasılıkla zeytinyağının da dahil olduğu Klazomenai ile bağlantılı tarımsal ürünlerin antik dünyada ne denli talep gördüğünün kanıtıdırlar.
Klasik Dönem
Ionia kent devletleri, M.Ö. 546’da başlayan ilk Pers egemenliğinin M.Ö. 499/4 tarihlerinde gerçekleşen ve Pers yönetimince çok kanlı bir şekilde bastırılan Ionia İhtilali ardından sanatsal ve kültürel anlamda o canlı ve dinamik kimliğini kaybeder. O yüzden de tüm doğu Ege dünyası için Klasik Dönem olarak da adlandırılan ve M.Ö. 5. yüzyılın başından M.Ö. 4. yüzyılın içlerine kadar uzanan süreç, ne yazık ki pek bilinmez. Pers Savaşları sırasında Klazomenailıların kentlerini terk edip hemen açıktaki adaya kaçtıklarını ve yaşamlarına burada devam ettiklerini antik kaynaklar bizlere söyler. Gerçekten de M.Ö. 4. yüzyılın başlarına kadar devam eden uzun bir süreç boyunca anakaradaki yerleşmede bir kesinti izlenir. Bu dönemin arkeolojik izlerine ise Urla İskelesi’nin hemen açığında konumlanan ve şimdilerde karaya bir asfalt yol ile bağlanan Karantina Adası’nda rastlanmıştır. Klasik Dönem içlerinde Klazomenai kenti ikili bir yapıya sahiptir. Kentin esas yerleşimi sur duvarları olmayan Karantina Adası’nda yer alırken anakarada ise M.Ö. 4. yüzyılın içlerindeki sosyo-politik olaylar ile tetiklenen ve Atina sempatizanı olmayan toprak sahibi grupların inisiyatifi ile kurulan kısa süreli bir iskana sahip olan bir yerleşme vardır. Anakaradaki Khyton ismiyle adlandırılan bu yerleşme, kazıların da çok net bir şekilde ortaya koyduğu üzere Klasik Dönem ile birlikte tüm Ege’de bir moda olarak başlayan ve yeni iskan olunan birçok kentte de kullanılan Hippodamos tarzında ızgara planlı olarak düzenlenmiştir. Kentteki kazılarda Limantepe mevkiindeki prehistorik kalenin hemen güneyinde konumlanan bu yerleşmeye ait bağımsız evlerin oluşturduğu adalar ve bu adaları dik olarak kesen caddeler açığa çıkartılmıştır. Bu yerleşim, İskender’in Batı Anadolu’da Perslere karşı yürüttüğü askeri seferlerin öncesinde, yaklaşık olarak M.Ö. 350 yıllarında terk edilmiştir.
Pers egemenliği sona erdikten sonra ise Klazomenai kenti Geç Antik Dönem içlerine kadar Karantina Adası’nda varlığına devam etmiştir. Ancak bu tarihlerde anakara, çok zayıf olarak iskan görmüş, esas anlamda ise tarım amaçlı olarak kullanılmıştır.