Asklepion’a ölüm giremez!

Günümüzde doğal tedavi yöntemlerine rağbet artarken dünyanın bilinen ilk hastaneleri olan Asklepieionlarda da benzer yöntemler kullanılıyordu. Antik dönemin ünlü kutsal tedavi merkezi Bergama Asklepionu’nun kapısında da “Buraya ölüm giremez” yazdığı rivayet edilir

ADNAN SARIOĞLU Müze Müdürü - Arkeolog / Museum Director - Archaeologist

NİLGÜN USTURA Sanat Tarihçi / Art Historian

 

Bergam Asklepeion’u Eskiçağ’da Epidaurus ve Kos’taki örneklerine eşdeğer önemde bir sağlık tedavi merkezi idi. Pausanias’a göre Bergama’da ilk Asklepios Tapınağı M.Ö 4.yy’ın ilk yarısında kurulmuştu.

Sağlık tanrısı Asklepios adına M.Ö IV. yy.ın ortalarında kentin oldukça dışında Geyikli Dağı’nın yamaçlarında, kuytu bir vadi içersinde, şifa verdiğine inanılan su kaynaklarının bulunduğu düzlükte kurulmuştur. Kuruluş efsanesine göre, saygın bir kişi ve aynı zamanda Pergamon’un ilk Prytan’ı olan Arkhias, Yunanistan’da avlandığı sırada ayağından yaralanır. Tedavisi Yunanistan’ın en ünlü Epidauros Asklepieion’unda yapılır. Tedavi sonucu iyileşen Arkhias, sağlık tanrısına şükranlarını sunmak için Epidauros Asklepios kültünün Bergama’da da kurulmasını sağlar.

Asklepieion’un kurulduğu alanda yapılan kazılarda ele geçen prehistorik buluntular, bu alanın kullanımının M.Ö IV. yy’dan daha erkene gittiğini göstermektedir; ancak bu alanın önem kazanması M.Ö IV. yy.da başlar. Planıyla İmparator Hadrianus (M.S 117-138) zamanında son şeklini alan kutsal alan uygulanan tedavi yöntemleri, Galenos gibi hekimleriyle özellikle Roma döneminde oldukça ünlenmiştir. 

Roma Çağı’nda kutsal alanın Pergamon şehri ile bağlantısı Via Tecta denilen üzeri tonozla örtülü yol ile sağlanmaktaydı. Yaklaşık 1 km. uzunluğunda olan yolun başlangıcı, aşağı kentin, Roma tiyatrosunun güney kanadında açılan ve halk arasında “Viran Kapı” olarak adlandırılan büyük kemerli kapıdan yapılmaktaydı. Hastalar burada rahip hekimlerce (Asklepiades) muayene edilir, ölümcül hastalar ile hamileler içeriye kabul edilmezdi. Rivayete göre bu giriş kapısı üzerinde “Bütün Tanrıların kutsiyeti için Asklepieion’a ölüm girmesi yasaktır” yazısı yer almaktaydı. Kutsal Yol (Via Tecta), kutsal alanın giriş kapısına (propylon) kadar devam etmekte ve hastaları havanın olumsuz koşullarından korumaktaydı. Yolun son bölümü Roma İmparatoru Hadrianus zamanında sütunlu yol şeklinde düzenlenmişti. Sütunlu yolun her iki tarafında hastaların, şifa bulmasına yardımcı olacak her türlü adak ve eşya satılmaktaydı. Sütunlu yolun güney bölümünde saygın bir kişi ya da bir kahramana ait olması muhtemel ve İmparator Augustus zamanına (M.Ö 27-M.S. 14) tarihlenen bir anıt mezar yer almaktadır.

Kutsal Yol, Propylon avlusunda son bulur. Propylon avlusunun üç yanı korint tarzında sütunlu galerilerle çevrilidir. Avlunun batısında korint tarzında dört sütunun taşıdığı bir propylon bulunuyordu. Propylon M.S II. yy’da bir tarihçi olan Konsül Claudius Charax tarafından yaptırılmıştı.

Asklepieion kutsal alanının 110 x 130 m ölçülerinde büyük avlusu kuzey, güney ve batı olmak üzere üç yönden galeriler ile çevrelenmektedir. Avludan üç basamakla çıkılan galerilerden, kuzey galerisi diğerlerine oranla daha iyi korunmuş durumdadır ve sütunları restorasyon çalışmaları ile tekrara ayağa kaldırılmıştır. Buranın zemini topraktır. (Hastaların toprakta yalın ayakla gezdirilmesi tedavi yöntemlerinden biri idi.)

Kuzey galerisinin kuzey batı ucunda kayalığın oyulması sureti ile yapılmış, yarım daire formunda bir tiyatro yer alır. Kazılarda bulunan adak yazıtlarından ismi belirlenemeyen ancak soylu bir Pergamonlu tarafından yaptırıldığı anlaşılan tiyatro, yaklaşık 3 bin 500 seyirci kapasiteli ve yarım daire şeklindedir. Seyirci bölümü yatay geçit (diazoma) ile iki bölüme ayrılmış olup en üst kısmı sütunlu galeri şeklinde düzenlenmişti. Işınsal yayılan ara merdivenlerle “cavea” denilen oturma yerleri dikey olarak beş bölüme ayrılmıştır. Oturma basamakları mermer olan tiyatronun alt bölümünün ortasında saygın kişiler için yapılmış şeref locası yer alır. Sahne binası (scenae frons) üç katlı olup Anadolu’da yapılan ilk üç katlı sahne binasıdır. Yarım daire şeklindeki orkestra kısmının tabanı ile sahne podyumunun (Pulpitum) alçak ön duvarı ve beş nişi yer yer renkli mermerle döşenmiştir. Sahne binasındaki nişlerin kemerleri ise cam mozaiklerle bezenmiştir.

 Kuzey galerisinin doğusunda yer alan kare yapı, imparator salonu idi ve aynı zaman da kütüphane olarak kullanılıyordu. Salonun kuzey doğu ve güney duvarlarında görülen nişlerde yazıtların muhafaza edildiği ahşap raflar bulunmakta idi. Doğu duvarının orta nişinde bugün Bergama Müzesi’nde teşhir edilen İmparator Hadrinaus’un heykeli yer alıyordu. Güney galerisi ise, arazinin güneye doğru eğimli olmasından dolayı iki nefli ve tonozlu bir bodrum kat ve üzerinde yükselen sütunlu galerisi ile iki katlıdır.

Batı galerisi, kuzey galerisi gibi İon düzenindedir. Galerinin orta ve iç kısmında yer alan kapıdan, doğu batı istikametinde uzanan, arkasında mekânların bulunduğu bir diğer galeriye ulaşılmaktadır. Dor düzeninde inşa edilmiş olan galerinin güney kısmında dikdörtgen şeklinde ve duvarları resimlerle süslü bir exedrası vardır. Galeri, II. Eumenes zamanında (MÖ II. yy) Asklepieion kutsal alanının batıya doğru genişletilmesi sırasında inşa edilmiştir. Alanın tamamının kazılmamış olmasına karşılık galerinin büyük olasılıkla bir gymnasion veya hasta ziyaretçilerinin konaklama yerine ait olduğu tahmin edilmektedir. Batı galerisinin güney ucunda (Roma döneminde inşa edilen tuvaletlerin bulunduğu alanda) büyük bir salonu vardır. Duvarları ve zemini mermer kaplı salon, muhtemelen bir ziyafet salonu idi.

Suyla tedavi

Kutsal alanın, en erken evresinde üç su kaynağın etrafında havuz ve çeşme yapıları yer alır. Daha sonra günümüze ulaşamamış Asklepios Soter (Kurtarıcı Asklepios) kızı Hygieia, Asklepios’un babası Apollo adına tapınaklar inşa edilmiştir. Günümüze sadece temelleri ulaşan uyku odaları Helenistik döneme tarihlenir. Asklepieion, Roma Dönemi’nde mevcut yapı kalıntıları ile son şeklini almıştır. Roma Dönemi büyük meydanın planlanması esnasında Helenistik dönemde yapılmış üç küçük tapınak, uyku odaları, kutsal kaynak ve havuzlar yerlerinde bırakılmıştır.

Uyku Odaları: Kutsal su kaynaklarının güneyinde yer alan uyku odalarının etrafı güney ve doğu yönlerinden galeriler, batı ve kuzey yönlerinden ise duvarlarla çevrelenmiştir. Özel uyku odalarında (abaton) hastalar, telkin edilerek uykuya yatırılır ve uyandıklarında gördükleri rüyalar asklepiadlarca (rahip hekimler) yorumlanarak tedavi şekilleri belirlenirdi.

Kryptoporticus: Olumsuz hava şartlarına karşı hastaları, ikinci yuvarlak yapının alt katı ile kutsal alandaki uyku odalarına ulaşımı üstü tonozla örtülü, 70 m uzunluğundaki yeraltı geçidi ile sağlamaktaydı. Kutsal su kaynağından gelen ve tünel basamaklarından aşağı doğru akan su sesinin tünelde yarattığı mistik ortam sebebi ile tünelin tedaviye yardımcı bir mekân olarak kullanıldığı rivayetler arasındadır.

Yuvarlak Tedavi Yapısı: Roma döneminde artan hasta sayısı nedeniyle kutsal alanın güneydoğu köşesine inşa edilen bu yapı tedavi amaçlıdır. Halka tonozla örtülü ve kubbe ile kaplı ancak günümüze ulaşmayan üst yapısı ile birlikte iki katlıydı. Zeus Asklepios Tapınağı’nda olduğu gibi büyük bir çatı aydınlığına sahipti. Günümüze ulaşan alt katın ortasında dairesel formda taşıyıcı özellikli çekirdek bir yapı yer almakta olup çapı 18 metredir. Çekirdek yapısının çevresinde aynı merkezden halka tonozlu ve iki nefli bir galeri dolaşmaktadır. Yapının güneybatı dış kısmında dışa açılan kapısı ile bir güneşlenme terasına ulaşılır. Ayrıca güneybatı yönündeki taşıyıcı destek payelerine sonradan niş şeklinde açılan küçük çeşmeli havuzları tedavi için kullanılmıştır.

Bu yuvarlak tedavi yapısının hemen kuzeyinde yine yuvarlak bir plana sahip Asklepios Tapınağı yer alır. Bu tapınak Roma’daki Pantheon örnek alınarak M.S 150 yıllarında Konsül L.C Rufinus tarafından yaptırılmıştır. Ancak onun yarısı büyüklüğündedir. Sütunlu bir girişi bulunmaktadır. Tapınağın içinde dönüşümlü olarak yedi tane niş sıralanmaktadır. Girişin karşısındaki nişte tanrı Asklepios’un kült heykeli bulunmaktaydı. 

Tedavi yöntemleri

 Asklepieion’da uygulanan çeşitli tedavi şekilleri hakkındaki bilgilere, hatip Aelius Aristides’in “Hieroi Logoi” adlı eserinden öğrenmekteyiz. Uygulanan tedavi yöntemleri arasında; ruhi hastalıklarda hastaların uyku odalarında uyutularak (incubation) rüyalarının rahip hekimlerce yorumlanması (telkin tedavi), bedensel hastalıklarda sıcak, soğuk ve çamur banyoları (arınma), şifalı otlarla tedavi, diyet kürleri, bitkisel yağ ya da merhemlerle yapılan masajlar, kan aldırma (hacemat), bağırsakların boşaltılması, güneşlenme terapileri yer almakta idi. Gerekli görüldüğü takdirde cerrahi müdahaleler de yapılmaktaydı.

Renkli Kalem Medya Grubu
Tüm Hakları Saklıdır ©