İnananların ortak ibadet yeri; Meryem Ana Evi
Vatikan tarafından kutsal ilan edilen Meryem Ana Evi’nde, hac görevini yerine getirmek için dünyanın dört bir yanından gelen Hıristiyanların yanı sıra Müslümanlar da dualar edip adaklar adıyor
Hazreti İsa Romalılar tarafından Kudüs’te çarmıha gerildiğinde 33 yaşındaydı. Hz. İsa, son nefesini vermeden önce annesi Meryem’i, yakın arkadaşı Aziz Jean’a teslim eder. Aziz Jean, Meryem Ana için Kudüs’ün tehlikeli olabileceğini düşünerek, o zamanın ünlü kentlerinden Efes’e getirir (M.S. 33). Efes, Romalıların idaresinde olduğu için, Meryem’i, Bülbül Dağı’nın arka yamacındaki ormanda saklar ve bir ev yapar. Aziz Jean’ın, İncilini de burada yazdığı söylenir. Mezarı; Selçuk’taki Saint Jean Bazilikası içindedir. Meryem Ana’nın da 101 yaşına kadar yaşadığı ve mezarının Panayır Dağı’nın kuzey doğusunda olduğu rivayet edilmektedir.
İzmir’in Selçuk ilçesinde Efes antik kenti yakınlarındaki Bülbül Dağ’ında bulunan Meryem Ana Evi’nin keşfi, Efes’e hiç gelmemiş Anna Katharina Emmerick (1774–1824) adlı köylü kadının gördüğü rüya ile başlar. Rüyalar birbirini izler ve “Meryem Ana Evi’nin Efes şehrinin arkasındaki dağda olduğunu, hem Efes’i, hem denizi gördüğünü, serin kaynak suyu bulunduğunu” söyler. Almanya’dan hiç dışarı çıkmamış olan rahibe Katerin, bütün bu rüyalarını bir kitapta toplar. “Hazreti Meryem’in Hayatı” adını verdiği kitap, Hıristiyan dünyasında büyük ilgi görür. Vatikan, bu kitaptan yola çıkarak, 1881 yılında, Meryem Ana’nın evini aramaya başlar.
10 yıl sonra İzmir Fransız Koleji Müdürü ve İbranice uzmanı, Yahudi geleneklerini iyi bilen Lazarist Rahip Eugene Poulin de, Katharina Emmerick’in kitabını inceler ve Efes’e bir gezi düzenlemeye karar verir. Kendisi gitmediyse de iki rahip ve iki Katolik görevlendirir.
27 Temmuz 1891’de dört kişi yola koyulurlar. Efes’te civarı iyi tanıyan Mustafa adında bir kişiden yardım isterler. Fakat bir süre önce Ermeni Katolik bir rahip Değirmendere’de bir şeyler bulduğunu iddia ettiğinden, Ayasuluk (Selçuk) yerine Aziziye’den (Çamlık) dolaşırlar. Değirmendere’deki Ortodoks manastırına geldiklerinde heyet başkanı Mr. Jung, oradaki papaza “Hazreti Meryem nerede öldü?” diye sorar. Karşılığında “Kudüs’te” diye cevap alır.
Değirmendere gezisi hiçbir olumlu sonuç getirmediğinden dört arayıcı Kuşadası’nda gecelemeye ve ertesi gün ellerinde pusula ile Ayasuluk’tan hareket ederek ve Katharina Emmerick’in kitabını rehber sayarak araştırmalarına devam etmeye karar verirler.
29 Temmuz 1891 günü saat 11.00’e doğru yorgun bir vaziyette, tütün dikilmiş küçük bir yaylaya varırlar. Susamış olduklarından tarlada çalışan kadınlardan su isterler. “Suyumuz kalmadı, fakat manastıra gidin, orada su bulacaksınız” diye cevap alırlar. Bir işaretle, oldukça harap olmuş bir evi gösterirler.
Susuzluklarını iyice giderdikten sonra dört araştırmacı etraflarına bakar ve şaşkına dönerler. Harabeye dönmüş ev, evin arkasındaki dağ, karşılarında deniz, … Katharina Emmerick tarafından Meryem’in evi için yapılan tasvirin ta kendisi… Katharina Emmerick dağın tepesinden Meryem Ana Evi’nin bulunduğu yamaç, Efes ve deniz göründüğünü yazıyordu. İki gün boyunca, tepeden tepeye koştular fakat Meryem Ana Evi’nin bulunduğu dağın tepesinden başka hiçbir yerden aynı zamanda Efes ve deniz görünmüyordu. Böylece İzmir’e döner ve Meryem’in evini bulduklarını sevinç içinde anlatmaya başlarlar.
Büyük Kutsal Ayin
Vatikan tarafından Hac Yeri ilan edilen Meryem Ana Evi’nde ilk kutsal ayin ve ziyaret 20 Mayıs 1896 tarihinde altı yüz kişinin katılımıyla gerçekleşir. 1951’de restorasyon çalışmalarının başlamasından sonra bu ziyaretler düzenli olarak tekrarlanır. 26 Temmuz 1967’de Papa VI. Paul, 30 Kasım 1979 tarihinde Papa II. Jean Paul ve 29 Kasım 2006’da Papa XVI. Benedict’in yaptığı ziyaretler Meryem Ana Evi’nin önemini daha da attırır. Her yıl ilki Mayıs ayının son Pazar günü İzmir’de yaşayan Hıristiyanlara yönelik, ikincisi ise 15 Ağustos’ta, sabah 10.30’da iki geniş katılımlı ayin yapılmaktadır.
Bütün dünya Hıristiyanları için kutsal bir yer olan Meryem Ana’da Katoliklerin dışında her dinden inanan dua ediyor, turistler de ziyaretlerini gerçekleştiriyor. Her sabah, normal günlerde saat 07.15, tatil ve bayram günlerinde 10.30’da ayin yapan Katoliklere isterlerse ziyaretçiler de katılabiliyorlar.
Meryem’in Odası
Meryem Ana’nın evine giden patikanın her iki yanında yer alan zeytin ağaçları, Lazarist rahipler tarafından 1898’de dikilmiş. Zeytinli yolun sonunda bulunan Meryem heykeli, İzmir’deki dini bir cemaatin armağanı olup 1867 tarihini taşıyor.
Kilisenin içine girdiğinizde girişte tam karşıda bulunan ve kiliseye açılan kemer biçimindeki kapının sol üst yanında Papa VI. Paul’un (26 Temmuz 1967) ve Papa II. John Paul’un (30 Kasım 1979) ziyaretlerinin anısına bir levha asılı.
Girişte, tam karşıda bulunan ve kiliseye açılan kemer biçimindeki kapının üst kısmında bakır bir levha bulunuyor. Üzerindeki desen Vietnamlı Katolik bir öğretmen tarafından çizilmiş, Müslüman bir sanatçı tarafından gerçekleştirilmiş. Eser, Yuhanna Vahiy’in bir parçasını (12, 13-17) ifade ediyor.
İki basamak çıktıktan sonra kiliseye giriliyor. Sunak yerinin merkezinde sunağın üzerinde ünlü “mucizevi madalyon” resmi örnek alınarak yapılan dökme Meryem heykeli yer alıyor.
Sunağın sol tarafında çok eski bir lamba bulunuyor. Papa VI. Paul tarafından 26 Temmuz 1967 tarihinde Meryem Ana’ya yaptığı ziyaret sırasında armağan edilmiş. Yönümüz sunağa doğru iken, sağ taraf, küçük kiliseye açılıyor. 1891’den bu yana “Meryem’in Odası” diye adlandırılan bölüm, Emmerick’in vahiylerinde birçok kez rastlanan ev ile oda tasvirine uyuyor.
Meryem Ana Odası’nda girişe göre sağ duvarda Meryem’in yüzünü tasvir eden zarif resim, Rus asıllı Fransız ressam Ratislas Loukine’e ait. 1978’de ressamın Meryem Ana’ya ziyareti sırasında gerçekleştirilmiş.
Meryem Ana Evi’nde Kuran-ı Kerim’in Meryem’den bahseden sure ve ayetleri de bulunuyor. Bunlar, 1985 – 1986 yıllarında İzmir Valisi’nin isteğiyle ve Müslümanların da Hz. Meryem’i yücelttiği ve O’na saygı duyduğunu hatırlatmak üzere yerleştirilmişler.
1891’de Kilise’nin köşesindeki çınar ağacının arkasında var olan ancak sonradan kapatılan kapı, şimdi yeniden açılmış. Çıkışta gerek aynı yerde bulunan gerekse Efes’ten gelmiş malzemeyle inşa edilmiş (1951) zarif kemerler hayranlık uyandırıyor. Yine çıkışta bulunan biri Fransızca diğeri Türkçe yazılmış ve üzerinde Meryem Ana kâşiflerinin adları yazılı iki mermer yazıt yer alıyor. Giriş kapısının karşısında ise, alçak bir duvar bulunuyor. Burada ve bahçede Meryem Ana’da görevli rahip ve rahibeler sürekli olarak bilgi isteyenlerle ilgileniyor.
Meryem Ana’ya ziyaret, kiliseden çıkışta sağ tarafta bulunan merdivenlerden inilerek ulaşılan üç çeşme ile son buluyor. Çeşmelerden, kilisenin yanı başındaki kuyulardan gelen içilebilir nitelikte su akıyor. Ziyaretçiler, bu suyun şifalı olduğu inancıyla tatmakla kalmaz, yanlarında da götürürler.
“Tüm insanlar bu mücevheri görmeli!”
1950’li yıllarda Meryem Ana Evi Derneği’nin kurulmasıyla Meryem Ana Evi’nin tapu mülkiyeti derneğe devredildi. Yörenin amacına daha uygun hale getirilmesi için imar işlerine başlayan dernek, oradaki binaların, yolların, rahip ve rahibelerin kaldığı bölümlerin ve dernek misafirhanesinin kalıcı altyapı çalışmalarını tamamladı. Tüm hizmetlerin karşılıksız olarak verildiği dernek çalışmaları ile günümüzde Meryem Ana Evi senede 1 milyon kişi tarafından ziyaret ediliyor. 12 yıldır derneğin başkanlığını yürüten Noel Micaleff, ülkemiz için sayısız tarihsel nimet arasında dünyada tek olan “Meryem Ana Evi”nin anlamının her şeyin üstünde olduğuna vurgu yaparak, eşi bulunmaz bu evin ülkemiz için bir nimet olduğunu belirtiyor ve ekliyor: “Bizler bu bilinçle, hizmetlerimize devam etmekteyiz. Gayemiz, tüm insanların bu mücevheri görmeleri ve tanımaları.”