Bir öncesiz şehir, bir görkemli duruş: Manisa

Spil Dağı ile Gediz nehri arasındaki verimli topraklarda kurulan Manisa, Lidya uygarlığının merkezi, şehzadelerin şehridir. Her derde deva şifalı mesiri, dünya markası Sultani üzümü, yeşil sevdalısı Tarzan’ı, 25 bin yıl öncesine dayanan fosil ayak izleri ile Manisa bir kadim kenttir.

Homeros’un İlyada destanında anlattığı Niobe’nin ağlayan kayasının, Demir Çağı Lidya Krallığının başkenti Sardes’in, onlarca antik kentin, ama en çok da şehzadelerin şehridir Manisa... Her derde deva mesir macununun, çekirdeksiz Sultani üzümün, yeşil sevdalısı Tarzanı’nın ün kattığı Manisa, görkemli Spil Dağı ile Gediz nehri arasındaki verimli topraklarda bir doğa ve tarih şehridir.

Merkezinde ve ilçelerinde sayısız tarihi eser bulunur Manisa’nın. Mimar Sinan'ın Ege Bölgesindeki tek eseri olan Muradiye Camisi ve Külliyesi'ne de ev sahipliği yapar. Yüzyıllardır kesintisiz olarak mesir macunu saçımı yapılan tarihi Sultan Camisi ve Külliyesi de şehir merkezinde öne çıkan belli başlı tarihi eserler arasında yer alır. Kent merkezindeki Bereket Tanrıçası Kybele, Ağlayan Kaya (Niobe), Yeni Han, Rum Mehmet Paşa Bedesteni, Manisa Kalesi ise kentin diğer değerleri arasındadır.

Spil Dağı ile Gediz nehri arasındaki verimli topraklarda kurulmuş olan kent, her dönemde önemini korumuştur. Lidya uygarlığının merkezi olan Sardes (Salihli) kentinden başlayıp Mezopotamya’ya uzanan Kral Yolu’nun başlangıç noktası, il sınırları içindedir.

Yontma taş devrine uzanan tarih

Manisa'nın tarihi Yontma Taş Devri'ne kadar uzanmaktadır. Antik kaynaklar, şehrin kurucuları olarak, bugünkü Yunanistan’ın Tesalya Bölgesi'ndeki Pelion Dağı civarında yaşayan Magnetleri işaret etmektedir. Magnetler, Batı Anadolu'ya göç ettiklerinde önce Menderes Nehri kıyısındaki Magnesia’yı, daha kuzeye giden bir kolu da Sipylos Dağı eteğindeki Magnesia’yı kurmuştur. Magnesia şehrinin Menderes Magnesia’sından ayırt edilmesi için Magnesia ad Sipylum adı kullanmıştır.

Katakekaumene (Yanık ülke)

Strabon tarafından Katakekaumene (Yanık Ülke), olarak anılan Kula yakınlarında 1,1 milyon yıl ile 12 bin yıl arası süreçte gerçekleşen volkanik patlamalar nedeniyle oluşmuş geniş bir arazi bulunmaktadır. Yapılan araştırmalar, Salihli Sindel Köyü’nde bulunan Paleolitik Çağ’a (Yontma Taş Devri) ait fosil ayak izleri, yörede insan topluluklarının yaşadığını kanıtlayan ve yaklaşık 26.000 yıl öncesine tarihlenen buluntulardır. Kırkağaç Yortan Köyü’nde bulunan mezarlar ise, farklı bir mezar kültürü olan Tunç Devri’ne aittir. Kaikos ya da bugünkü adıyla Gediz ve Bakırçay vadilerinde kurulmuş olan Tantalis (Manisa) ve Thyateira (Akhisar) ise bölgede bilinen ilk yerleşimlerdir.

Manisa sırasıyla Hititler, Frigler, İyonyalılar, Lidyalılar, Persler, Romalılar, Bizanslılar, Saruhanoğulları ve Osmanlıların hâkimiyetinde kalmıştır.

Hitit döneminde bölgenin Arzava adıyla anıldığı düşünülmektedir. MÖ 1450 ve 1200 yıllarında Hititlerin etkisinde kalan bölgede, dönemin en önemli eseri Kybele Kaya Anıtıdır. MÖ 13. yüzyıla ait eser, bölgeye yapılan bir Hitit seferi sırasında yapılmıştır.

Frigler ise MÖ 8. yüzyıl ortalarından itibaren günümüz Manisa topraklarının büyük bölümünde kısa süreli bir hakimiyet kurmuştur.

Lidya Krallığının başkenti

Tunç Çağı’nın sonlarından başlayarak MÖ 6. Yüzyıla kadar Manisa ve Aydın çevresinde hüküm süren ve tarihte ilk altın parayı basan Lidya Krallığının başkenti de bugün Manisa’nın Salihli ilçesi sınırlarında yer alan Sardes kentidir. Bugün Salihli ve Akhisar ilçeleri arasında kalan Bintepeler bölgesinde Lidyalılar'a ait tümülüsler ve kral mezarları bulunmuştur. Antik ticaret yolu olan Kral Yolu’nun geçtiği yer de yine Sardes şehridir.

Lidya Krallığı MÖ 546 yılında Ahameniş İmparatorluğu ile yapılan savaşta yenilince Sardes ele geçirilmiş ve Lidya Krallığı dönemi sona ermiştir.

Bu yıldan M.Ö. 334 yılına kadar Pers egemenliğinde kalmıştır. Sardes, bu dönemde de önemli bir ticaret merkezidir. M.Ö. 334’de Trakya üzerinden Anadolu’ya geçen Büyük İskender, Pers ordularını yenerek Suriye’ye doğru ilerlemiş ve Pers egemenliğine son vermiştir. Büyük İskender’in M.Ö. 323 yılında ölümünden sonra satraplıkların birbirleriyle mücadelesi, M.Ö. 301 yılında İskender İmparatorluğu’nun sonunu getirmiştir.Bu döneme ait en önemli eser, Sardes Örenyeri’ndeki Artemis Tapınağı’dır.

Daha sonra Bergama Krallığı’nın egemenliğine giren bölgenin önemli kentlerinden Philadelphia’ya (Alaşehir) ismini dönemin krallarından II. Attalos Philadelphos vermiştir. Bergama Krallığı III. Attalos’un ölümünden sonra (M.Ö. 133), vasiyeti üzerine Roma İmparatorluğu’nun yönetimine devredilmiştir. M.S. 17 yılında meydana gelen büyük depremde bölgedeki Magnesia, Thyateira, Philadelphia ve Sardes gibi bütün yerleşimler büyük ölçüde yıkılmışsa da, İmparator Tiberius’un katkılarıyla yeniden inşa edilmiştir.

Piskoposluk merkezi

Roma döneminde bölgede üretim ve ticaret canlanırken, Gediz ve Bakırçay vadilerinde mevcut tarımsal ürünlere yeni çeşitler eklenmiştir. M.S. 395 yılında Teodisius’un imparatorluğu iki oğlu arasında pay etmesiyle Manisa ve çevresi Doğu Roma yani Bizans İmparatorluğu’nun sınırları içinde kalmıştır. Hıristiyanlığın batıya doğru yayılmasında, Philadelphia, Sardes ve Thyateira kentlerinin önemli rolü olmuştur. Magnesia da bu dini ilk benimseyen kentlerden olmuş sonra da önemli bir piskoposluk merkezi haline gelmiştir.

İstanbul 1204 yılında Latinler tarafından işgal edilince imparatorluk merkezi İznik’e taşınmıştır. İmparator Iannes Ducas Vatatzes’in otuz yılı aşkın bir süre oturması sebebiyle Magnesia ekonomik, sosyal ve stratejik açıdan Batı Anadolu’nun en önemli şehirlerinden biri haline gelmiştir.

Manisa 1313 yılının 25-26 Ekim’ine denk gelen Regaip Kandili gecesi, Alpagı oğlu Saruhan Bey komutasındaki askerler tarafından fethedilmiş ve Saruhanoğulları Beyliği’nin merkezi haline getirilmiştir. 1346 yılında ölen Saruhan Bey’in türbesi şehrin merkezindedir. Yerine önce oğlu İlyas Bey, onun ölümüyle de İshak Çelebi bey olmuş ve beyliğin en ihtişamlı dönemlerini yaşatmıştır. Ulu Camii ve Medresesi, Mevlevihane ve Çukur Hamam gibi birçok eseri İshak Çelebi şehre kazandırmıştır.

Manisa’nın Osmanlı topraklarına katıldığı tarih, 1391 yılıdır. Ancak Ankara Savaşı sonrası Timur bölgeyi yeniden eski sahiplerine iade etmiştir. 1412 yılında ise Çelebi Mehmed kesin olarak Manisa’yı Osmanlı egemenliği altına sokmuş ve Saruhan Sancağı adıyla idari bir birim haline getirmiştir.

Osmanlı tahtına oturan şehzadeler

Manisa 1437-1595 yılları arasında Osmanlı şehzadelerinin saltanat tecrübesi kazandıkları önemli siyasi merkezlerinden biri haline gelmiştir. Bu dönemde II. Murad, Fatih Sultan Mehmet, Kanuni Sultan Süleyman, II. Selim, III. Murad, III. Mehmet ve I. Mustafa gibi daha sonra Osmanlı tahtına da oturmuş padişahların da içerisinde olduğu 16 şehzade Manisa’da sancakbeyliği yapmışlardır.

Manisa’ya bu dönem içinde şehzadeler ve maiyeti tarafından birçok eser kazandırılmıştır. Bunların bir kısmı günümüze kadar ulaşabilmiştir.

18.yüzyılın ikinci yarısında Karaosmanoğulları’nın hakimiyetinde kalan Manisa’ya bu dönemde başta Muradiye Kütüphanesi, Yenihan ve Çeşnigir Kütüphanesi olmak üzere birçok eser kazandırılmıştır.

15 Mayıs 1919’da üç yıl sürecek Yunan işgaline uğrayan Manisa, bu dönemde tarihinin en karanlık günlerini yaşamıştır. 8 Eylül 1922'de kurtarıldığında kent adeta bir “yangın yeri” görünümündedir. 1923’de Saruhan adıyla vilayet olan şehrin adı, 1927 yılında Manisa olarak değiştirilmiştir.

Cumhuriyet döneminde yeniden imar gören Manisa, bugün, Türkiye'nin en gelişmiş organize sanayi bölgelerinden birisine sahiptir. Liman, tren yolu gibi ulaşım yollarına yakınlığında ötürü birçok sanayi şirketinin üretim tesisi kurduğu şehir, 2005 yılında Financial Times tarafından dünyanın en iyi yatırım kenti seçilmiştir. Manisa, Ege Bölgesinin İzmir'den sonra ikinci büyük sanayi ve ticaret merkezidir.

Spil Dağı eteklerindeki bu tarih ve doğa kentini süsleyen eserlerini keşfetmek için birlikte gezelim…

Niobe: Ağlayan Kaya Efsanesi

Karaköy semti Çaybaşı Mevkisi’nde kadın başı şeklindeki kaya, uluslararası üne sahiptir. Efsaneye göre, Spil Dağı yakınlarında yaşayan ve Tantalos'un kızı olan Niobe'nin 14 çocuğu olur. Bununla sürekli övünen Niobe, iki çocuk sahibi Zeus'un eşi olan Leto'yu öfkelendirir.

Tanrıça Leto, çocukları olan Artemis ile Apollon'u çağırıp, Niobe'yi cezalandırmasını ister. Apollon ve Artemis, oklarıyla Niobe'nin tüm çocuklarını öldürür. Günlerce ağlayan Niobe’ye acıyan Zeus, onu Spil Dağı'nın eteklerinde taşa çevirir. Ağlayan Kaya efsanesi böyle doğar. Yakından bakıldığında doğal bir kaya oluşumu, batı yönünden biraz uzaklaşılarak bakıldığında ise kadın başı şeklinde görünen bu kaya, en çok ziyaret edilen yerlerden biridir.

Hititlerin armağanı: Kybele

Değişik kültürlerde Kubaba, Marienna, Hepat, Artemis, Venüs gibi farklı isimlerle anılan ve yeryüzündeki bütün canlıların anası olduğuna inanılan bereket tanrıçası Kybele’nin kaya kabartması, Manisa’ya 7 kilometre uzaklıktaki Akpınar Mevkisi’nde yer alır. M.Ö.13.yüzyıla tarihlenen kabartmanın, Hitit ordularının yöreye yaptığı bir sefer sırasında yapıldığı sanılmaktadır. Spil Dağı kuzeydoğu eteklerine oyularak yapılmış olan rölyefte ana tanrıça, Gediz Ovası’na doğru bakan ve iki yanında birer aslan bulunan, oturmuş kadın şeklinde tasvir edilmiştir. Halk arasında “Papaz Kayası” adıyla da anılan rölyefin üst tarafında, muhtemelen Kybele rahiplerine ait olan kaya odaları bulunmaktadır.

Karun’un vatanı: Sart Antik Kenti

Demir Çağı Lidya Krallığının başkenti Sardes Antik Kenti, Manisa’nın Salihli ilçesi Sart beldesi sınırları içinde yer almaktadır. Sardes, Batı Anadolu’yu hakimiyeti altına almış bir imparatorluğun başkentliğinin yanında, sikkenin doğum yeri ve adı hayal bile edilemeyecek zenginlikle özdeşleşen Krezüs’ün (Karun) vatanıdır. Antik dünyanın önde gelen şehirleri arasında yer alan Sardes’in bir özelliği de, kent planlaması konusundaki emsalsizliğidir. Mezopotamya dışındaki en büyük savunma duvarı ile çevrelenmiştir. Günümüze kadar koruna gelmiş olan dünyanın belki de en görkemli İon düzeni tapınaklarından birine ev sahipliği yapan antik kent, korunmuş Roma yapıları içerisinde anıtsal bir hamam-gymnasium kompleksi ve antik dünyanın en büyük havrasına sahiptir.

Lidyalıların başkenti ve tek şehri olan Sardes’ten başka dünyada hiçbir şehir, ortadan kalkmış bu uygarlıkla doğrudan bağlantılı değildir. Bölgede yürütülen kazı çalışmaları, Sart ve yöresinin 5000 yılı aşkın bir süredir çeşitli yerleşimlere sahne olduğunu, Roma ve Bizans dönemlerinde de önemli bir yerleşim merkezi konumunda bulunduğunu göstermektedir.

Dünyanın en büyük Tümülüs alanı: Bintepeler

Gediz Ovası ile Marmara Gölü’nün arasındaki sırtta yer alan ve Lidya tümülüs mezarlık alanı olan Bintepeler, dünyanın en büyük Tümülüs alanıdır. MÖ 6 veya 7. yüzyıllarda Lidya Krallığı tarafından yapıldığı tahmin edilen ve Kraliyet mezarlığı olarak Sardes’e bağlı bulunan Bintepeler’deki Tümülüs mezarlar, Sardes yolundan bile görülebilmektedir.

En azından yüz Tümülüs’ün varlığının söz konusu olduğu alandaki üç adet Tümülüs ise belirgin bir şekilde diğerlerinden büyüktür. Sırtın doğu ucundaki en büyük Tümülüs, Antik Çağ’ın tarihçisi Herodotos’u çok etkilemiş, Lidya Kralı Kral Alyattes’in mezarı ile bağdaştırılmıştır. Herodotos, 355 metre çapında, daire çevresi 1115 metre ve yüksekliği 69 metre ölçülerindeki Alyattes Mezarı’nı, Tümülüslerin en büyüğü olarak nitelendirmektedir. Üç büyük Tümülüs doğudan batıya sırayla Alyattes, Gyges ve Tos mezarı olduğu tahmin edilmektedir.

Sardes Antik Kenti ve Bintepeler Lidya Tümülüsleri, UNESCO’nun dünya mirasları arasındadır.

Binlerce yıldır duran ayak izleri

Salihli ve Köprübaşı ilçeleri sınırına yakın konumda bulunan Köprübaşı – Çarıklar Köyü Nebiler Mevkii ile Salihli – Sindel Köyü Çakallar Tepesi civarında, günümüzden 15.000 – 25.000 yıl öncesine ait fosil ayak izleri bulunmaktadır. Killi, ıslak çamur tabakasında oluşan izler, sıcak volkan küllerine maruz kalması neticesi tuğla gibi pişerek binlerce yıldır şekillerini muhafaza etmiştir.

Bir çekim merkezi: Aigai

Manisa’ya 49 kilometre mesafedeki Yunusemre ilçesine bağlı Yuntdağı Köseler Köyü yakınındaki Aigai Antik Kenti, kısmen ayakta kalabilmiş görkemli harabeleri ile dikkat çekmektedir. Aigai; antik yazarlara göre İ.Ö. 1100 yıllarından sonra Yunanistan'dan gelerek Kuzeybatı Anadolu kıyılarına yerleşen Aioller tarafından kurulmuştur. Herodotos da (İ.Ö. 5.yüzyıl) Aigai'yi, 12 Aiol kentinden biri olarak tanımlamaktadır.

Kent, İ.Ö. 3. yüzyılın başlarından itibaren, Hellenistik Pergamon Krallığı'nın da desteğiyle bölgede ekonomik ve kültürel bir çekim merkezi olmuş, tiyatro, Kent Meclisi Binası (Bouleuterion), teras duvarlı stadyum, Demeter Tapınağı ve Agora Binası gibi görkemli yapılarla donatılmıştır.

Philadelphia ve St Jean Kilisesi

Pergamon krallarından II. Attalos Philadelphos tarafından kurulan Philadelphia, Alaşehir ilçe merkezi sınırları arasında yer almaktadır. Roma döneminde, tapınaklarının ve kentte yapılan festivallerin çokluğundan dolayı “Küçük Atina” diye anılmıştır. Antik Philadelphia kentinin akropolü durumunda olan Toptepe düzlüğünde bulunan tapınak kalıntıları, Toptepe'nin kuzey eteklerinde bulunan tiyatro, Bizans döneminde yapılmış olan surlar ve doğu kapısı ile M.S. 6. yüzyıla ait St . Jean kilisesi en önemli eserlerdir.

MS 53-56 tarihlerinde misyoner Pavlus, Efes kentine geldi ve kaldığı süre içerisinde yörede Hıristiyanlığın yayılması için çalışmalar yaptı. Bu çalışmalar sonucu ise Hıristiyanlık dininin ilk yedi kilisesi kuruldu. Havarilerden Ioannes adına yapılan St. Jean Kilisesi, Ege Bölgesindeki Hıristiyanlığın ilk çağlarına ait o 7 kiliseden birisidir. Hepsi de Anadolu’da bulunan bu kiliselerin üçü (Sardes, Philadelphia ve Thyatira) Manisa il sınırları içindedir ve inanç turizmi ziyaret güzergahıdır.

Tepe mezarlığı Thyateira

Manisa’nın Akhisar İlçesi, tarihi erken bronz çağına kadar inen antik Thyateira kentinin üzerine kurulmuştur. Kent hakkında bilgi veren en eski yazılı veriler, MÖ 3. yüzyıla aittir. Antik çağda bir dokumacılık merkezi olduğu anlaşılan kent, bölgedeki yolların kesiştiği bir noktada olması bakımından askeri ve ticari açıdan da önemli olmuştur. Hıristiyanlığın ilk çağlarına ait yedi kiliseden Thyateira Kilisesi’nin bulunduğu yer olarak da ziyaret edilen kent ve çevresi, M.Ö. 190 yılından sonra Pergamon Krallığının hakimiyetine girmiştir. Bu dönemde kendi adına para basma yetkisine sahip olmuştur. Kentin şimdiye kadar bilinen en erken sikkesi de M.Ö. 2 yüzyıla aittir.

İon tarzı en büyük mabet: Artemis

Paktolos (Sart Çayı) vadisinde yer alan Artemis Mabedi, İon tarzındaki en büyük mabetlerden biridir. Başlangıçta sadece Artemis’e ibadet edildiği anlaşılan tapınak, daha sonra doğu kısmı Zeus’a, batı kısmı Artemis’e ait olmak üzere ikiye ayrılmıştır. M.Ö. 4. yüzyılda yapılmış olan mabet, deprem ve sel baskınlarından hasar görmüş, Romalılar döneminde onarım geçirmiştir. Mabedin arka kısmında M.S. 400 yıllarına tarihlenen küçük bir kilise, batı tarafında ise M.Ö. 6.yüzyıla tarihlenen bir sunak bulunmaktadır.

Büyülü manzarasıyla Manisa Kalesi

Manisa'nın tarihi kalıntıları arasında yer alan Manisa Kalesi, Spil Dağı'nın eteklerinde, Sandık Tepe üzerinde konumlanmıştır. Magnetler tarafından kurulduğu düşünülen kalede, Makedonya Kralı İskender’in önemli malzemeleri sakladığı bilinmektedir. İki bölümden meydana gelen Manisa Kalesi, büyülü manzarasıyla da ön plana çıkmaktadır.

Manisa Müzesi

Sultan III. Murat tarafından 1585’de yaptırılan ve Mimar Sinan’ın Egedeki tek eseri olan Muradiye Medresesi, 1937 yılından itibaren Manisa Müzesi olarak ziyarete açıktır. Yörede bulunan eserler önceleri Muradiye Külliyesi’nin medrese bölümünde depolanmaya başlanmıştır. Zamanla eserlerin çoğalması sebebiyle medrese bölümü dönemin yerel yöneticilerinin girişimleriyle 29 Ekim 1937 tarihinde müze olarak açılmıştır. Medrese bölümü de yetersiz kalınca 1972 yılındaki restorasyon çalışmalarından sonra yapılan düzenlemeyle, imarethane bölümü arkeolojik eserlere, medrese bölümü ise etnografik eserlere ayrılmıştır.

Müzenin diğer bir önemli özelliği, Lidya Krallığı’nın başkenti Sardes Örenyeri’nde 1958 yılından beri sürdürülen kazılarda bulunan eserlerin sergilenmesidir. Arkeoloji bölümünde bronz çağdan Bizans dönemi sonuna kadar lahitler, mezar taşları, mozaikler, toprak kaplar, heykeller, büstler, cam ve fildişi objeler sergilenmektedir. Ayrıca Sardes Örenyeri’nden çıkarılan eserlerin ve mozaiklerin yer aldığı Sart salonu, antik çağ altın takıları, gümüş eşyaları ve oyun takımları örnekleri ile antik çağdan Osmanlı dönemine kadar uzanan döneme ait altın, gümüş ve bronz sikkelerin yer aldığı hazine odası ayrı bir çekiciliğe sahiptir.

Beylikler döneminden Osmanlı dönemine, yöre halkının gelenek, görenek ve yaşam tarzına ilişkin çeşitli eşyaların sergilendiği medrese binasında yer alan etnografya bölümünde ise giysiler, silahlar, saray ve tekke eşyaları, çini sanatından çeşitli örnekler, 17. ve 18. yüzyıla ait yazma eserler ve yazı takımları, kur’an ve cüz muhafazaları ile oyma ve fildişi kakmalarla süslü hakiki kündekari tekniği ile yapılmış Ulu Camii minber kapısı görülebilir.

Camiler

Türk devri ahşap oymacılığı şaheseri: Ulucami

Cami, ona bitişik olan medrese ve türbe bölümleri ile binanın kuzeydoğusunda bulunan bir hamamdan meydana gelen külliye, Spil Dağı’nın kuzey eteklerinde şehre hakim konumdadır. Saruhan Bey’in torunu İshak Çelebi tarafından 1366 tarihinde yaptırılan cami, Anadolu Türk Beylikleri Dönemi'nin en önemli ve ilgi çekici planına sahiptir. Beylikler Devri Türk ahşap oymacılığının şaheserlerinden olan külliye cami; medrese ve türbe ile kuzeydoğusundaki hamamdan meydana gelmiştir. Minber kapısı Manisa Müzesi’nde muhafaza edilmektedir.

Osmanlı mimarisi şaheseri: Muradiye Cami ve Külliyesi

Osmanlı mimarisinin en muhteşem eserlerinden biri olan Muradiye Külliyesi; cami, medrese, imaret, dükkanlar ve XIX. yy.da inşa edilen bir kütüphaneden meydana gelmiştir. Cami, Sultan III. Murat'ın şehzadeliği döneminde, 1583-1588 yılları arasında yaptırılmıştır. Caminin ve külliyenin planları muhtemelen Mimar Sinan tarafından yapılmış, fakat inşa çalışmaları Mimar Mahmut Ağa ve onun ölümünden sonra Mimar Mehmet Ağa tarafından yürütülmüştür. Caminin ön cephesi çok etkileyicidir. Kuzey cephesinin iki ucunda birer şerefeli iki minare bulunmaktadır.

Mesir macununun saçıldığı Sultan Cami ve Külliyesi

Külliye; cami, medrese, sübyan mektebi, imaret vb. yapılardan oluşmaktadır. 1522 yılında Kanuni Sultan Süleyman tarafından görevlendirilen Mimar Acem Ali tarafından yapılmıştır. Her yıl Nisan ayında (Nevruz günü) yapılan Mesir şenliklerinde, mesir macunu bu caminin minaresinden halka atıldığından "Mesir Cami" olarak da tanınmaktadır.

Cami, 16. yüzyıl Osmanlı mimarisinin kentteki en önemli örneklerindendir. Külliyenin ana binası olan cami, kesme taş ve tuğladan sade bir üslupla yapılmış, ortada bir büyük, yanlarda iki küçük kubbeyle örtülmüş, iki minareli bir camidir. Mermer minberi oyma ve kabartmalıdır. Kadınlar mahfelinde ise ahşap oymalar bulunmaktadır

Çeşnigir Cami

Eski garaj civarındaki Esnaflar Parkı’nın güney kenarında bulunan cami, 1474 yılında Fatih Sultan Mehmet’in azatlı kölesi Çeşnigir Sinan tarafından yaptırılmıştır. Enine dikdörtgen planlı, kesme taştan yapılmış, ortada bir büyük, köşelerde ise dört küçük eliptik kubbe ile örtülmüştür. Batı bitişiğindeki kare planlı küçük kütüphane ise, 1831 yılında Karaosmanoğulları’ndan Hacı Sabri Ağa tarafından inşa ettirilmiştir.

İvaz Paşa Cami

Karaköy semtindeki yer alan cami, 1484 yılında İvaz Paşa tarafından yaptırılmıştır. Cami bir büyük kubbeyle örtülü ve tek minarelidir. Son cemaat yeri ise beş yuvarlak sütun üzerine oturan dört kubbe ile örtülüdür. İnşaatında kesme taş ve tuğla kullanılan caminin tuğla işçiliği önemlidir. Caminin son cemaat yerinin doğusunda yer alan mezar ise İvaz Paşa’ya aittir.

Hatuniye Cami ve külliyesi

1490 yılında II.Bayezid’ın eşi Hüsn-i Şah Sultan tarafından yaptırılan külliye cami, medrese, imarethane ve sıbyan mektebinden oluşmaktadır. Hatuniye Camii dikdörtgen planlı, tek minareli sade bir camidir. Ana mekan, sekizgen bir kasnak üzerine oturan bir büyük ve iki yanda ise küçük kubbe ile örtülmüştür. Son cemaat yeri ise altı sütun üzerine oturan beş küçük kubbeyle kaplanmıştır. Minaresi zikzak kırmalarla süslüdür. Yalancı kündekari tekniği ile yapılmış olan minberi, Türk süsleme sanatlarının güzel örneklerinden biridir. Caminin batı kısmında yer alan sıbyan mektebi dikdörtgen planlı olup tuğla hatıllı, kaba yonu taş örgü tekniği ile inşa edilmiştir.

Saruhan Bey Türbesi

Tonozlu girişi ile yöreye has bir plan tipinin ilk örneklerinden olan Saruhan Bey’in Muradiye Camii’nin batısındaki türbesi, torunu İshak Çelebi tarafından yaptırılmıştır.

Revak Sultan Türbesi

Yapım tarihi belli olmayan türbe Niobe (Ağlayan Kaya) yakınlarındadır. Kare planlı olan türbe piramidal bir kubbe ile örtülmüştür. Kaba taş ve tuğladan yapılmış binanın kuzey cephesi yuvarlak, tuğla kemerli sağır bir niş halindedir.

Yedi Kızlar Türbesi

Karaköy semtinde yer alan türbe Saruhan Bey’in eşi Gülgün Hatun tarafından yaptırılmıştır. 14.yüzyıla tarihlenen dikdörtgen planlı, tek bir kubbeyle örtülü olan türbenin sivri kemerli bir girişi vardır. Türbede bulunan yedi sanduka nedeniyle Yedi Kızlar adı verilen türbe, aslında Saruhanoğulları’nın eşleri için yaptırılmıştır.

22 Sultanlar Türbesi

Konuk Caddesi’ndeki türbe sekizgen planlı, kesme taştan yapılmış, tek kubbe ile örtülü bir binadır. 15.yüzyıl sonlarında, Manisa’da sancak beyi olarak görev yapan Osmanlı şehzadelerinin yakınları için yapılmış olan türbede, sekizi erkek, diğeri kadın ve çocuklara ait 22 sanduka bulunmaktadır.

Manisa sınırları içinde ayrıca Kula’ya bağlı Emri köyünde Tabduk Emre Türbesi, Karaköy semtinde 15. Yüzyılda Fatih sultan Mehmet’in müderrislerinden Titrek Sinan Bey tarafından yaptırılan Sinan Bey Medresesi de yer almaktadır.

Ünlü Mesir Festivali

Manisa’da geleneksel olarak 1539’dan beri kutlanan mesir festivalinin ortaya çıkışı, tarihi bir hikayeye dayanır. Kanuni Sultan Süleyman’ın annesi Hafsa Sultan, Manisa’da nedeni anlaşılamayan bir hastalığa yakalanır. Bu hastalığa çare için Sultan Cami Medresesi’nin başhekimi Merkez Efendi, 41 çeşit bitki ve baharatın karışımından oluşan bir macun hazırlar. Mesir macunu ismiyle günümüze kadar ulaşan bu şifalı karışım, Hafsa Sultan’ı kısa sürede sağlığına kavuşturur. Yardımsever kişiliğiyle bilinen Hafsa Sultan, iyileşmesini sağlayan mesir macununun her yıl Nevruz haftasında halka dağıtılmasını ister. Küçük kâğıtlara sarılan macun, Sultan Cami’nden halka saçılır. O günden bu güne her yıl aynı dönemde Sultan Cami etrafında toplanan halka, şenlikler yapılarak, mesir macunu dağıtılır.

Festival etkinlikleri, 477 yıldır mesir macununun dua okunarak karılması ve pişirilmesiyle başlar. Festival süresince saçılmak ve dağıtılmak üzere en az üç ton mesir macunu hazırlanır. Şifa dilekleri ve edilen dualarla karılıp pişirilen macun, Sultan Cami minaresi ve kubbelerinden halka saçılır. Festival programı süresince mesir karma ve dağıtma törenlerinin yanı sıra geleneksel mesir korteji yürüyüşü, yemek yarışması, halk konserleri, çocuklara yönelik eğlenceler, tiyatro ve halk oyunları gösterileri gibi etkinlikler yer alır.

Türkiye’nin hemen her bölgesinden gelen katılımcıları buluşturan Mesir Macunu Festivali toplumsal barış ve kaynaşmaya önemli bir destek vermektedir. Manisa’da festival için gelen yerli ve yabancı misafirlere yönelik hazırlıklar yapılır ve ülkemizin konukseverlik geleneğinin bir örneği olarak mesir macununun gelen yabancı misafirlere ve komşu illere dağıtılmasına özen gösterilir. Mesir Macunu Festivali, 2012 yılında UNESCO İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirasının Temsili Listesi’ne Türkiye adına kaydettirilmiştir.

Mevlevihane

Spil Dağı’nın kuzey eteklerinde 1369 yılında İshak Çelebi tarafından yaptırılmış olan Mevlevihane, projesi Mimar Emet Bin Osman’a ait bir tekkedir. Ortadaki kubbeli semahanenin güneyine sivri tonozlu geniş bir ana eyvan eklenip tekkenin mescit kısmı oluşturulmuştur. Giriş eyvanında iki katlı bir düzen uygulanmış ve üst kat musiki icra yeri olarak kullanılmıştır

Darphane

Spil Dağı’nın kuzey eteklerinde, Ulu Camii’nin batısında yer alan kare planlı, iki katlı, üzeri kubbe ile örtülü olan bina kesme ve moloz taştan yapılmıştır. Alt katı sivri tonozlarla örtülü yan yana iki mekan halinde düzenlenmiştir. Üst katın ön cephesinde sivri kemerli sağır nişler içine yerleştirilmiş pencere bulunmaktadır. Binanın niteliği ile ilgili kesin bir bilgi olmamakla birlikte, Saruhanoğulları’ndan İlyas Bey’e ait 1362 tarihli bir sikkeyle birlikte bulunan bir miktar sikke sebebiyle “Darphane” olarak adlandırılmıştır.

Kuvayı Milliye Anıtı

2003 yılında yaptırılmıştır. Manisa'nın işgal acılarından kurtuluş sevincini yansıtan anıt, 65 metre yüksekliğiyle Türkiye'nin en yüksek anıtıdır. Anıt müellifi Prof.Dr. Tankut Öktem'dir. İzmir-Bursa Devlet Karayolu'nun Manisa girişinde bulunmaktadır.

Çarşılar-Bedestenler-Hanlar

Rum Mehmet Paşa Bedesteni

Fatih Sultan Mehmet'in komutanlarından biri olan Rum Mehmet Paşa tarafından İstanbul'da yaptırılan cami ve medreseye vakıf olarak inşa edilmiştir. Dış cephelerde 29 dükkan yer almıştır. Yapının inşaat malzemesi taş ve tuğladır. Ticari sit sahası olarak tescil edilen alan içerisinde kalan Bedesten Çeşnigir Cami, Cumhuriyet Hamamı ve sahadaki 19. yüzyıl sonları ve 20. yüzyıl başlarında inşa edilen dükkanlarla güzel bir çevre dokusu oluşturmaktadır.

Yeni Han

Yapımı 19. Yüzyıla tarihlenen Yeni Han, Hacı Mehmet Sadık Bey tarafından yaptırılmıştır. Dikdörtgen planlı, avlulu, ahırlı, iki katlı bir ticaret hanıdır. Günümüzde alışveriş merkezi olarak kullanılmaktadır. Hanın bugünkü kullanımından doğan ihtiyaca uygun olarak bazı mekanlar arasında geçişler sağlanmıştır.

Kurşunlu Han

1497 yılında Sultan II. Beyazıt'ın Hatunu Hüsnüşah Sultan tarafından inşa ettirilen Hatuniye Camisi ile birlikte külliye olarak yaptırıldığı sanılmaktadır. Kitabesi bulunmayan yapının 903 tarihli vakfiyesinden 36 alt, 38 üst odalı havuzlu bir han olduğu, ahır bölümleri ile hana bitişik 21 dükkanın bulunduğu bilinmektedir. Kurşunlu Han iki katlı, açık avlulu, kareye yakın dikdörtgen planlı olarak inşa edilmiştir.

Spil Dağı Milli Parkı

Spil Dağı, 1969 yılında milli park ilan edilmiştir. Milli Parkı jeolojik, morfolojik, arkeolojik ve mitolojik özelliklerinin yanı sıra, dağcılık sporuna uygun ve önemli bir rekreasyon alanıdır. Yüz ölçümü 6.867 hektardır. Karstik yapıda olan Spil Dağı; kanyonlara, mağaralara, dolinlere sahiptir. Kızılçam, karaçam akça ağaç, karaağaç, ardıç, meşe gibi ağaç türleri ile maki florası elemanları, milli parkın odunsu bitki türlerini temsil ederler. Otsu bitkilerden 20 kadarı endemiktir. Ünlü Manisa lalesi de milli parkta doğal olarak yetişmektedir. Milli parkta karaca, yaban keçisi, tilki, porsuk, sansar, sincap gibi memeli hayvanlarla; ötücü ve yırtıcı kuşlar ve sürüngenler yaşamaktadır.

Mitolojide Kybele, Niobe, Tantalos ve Pandereos ile ilgili öykülerde adı geçen Spil Dağı’nın eteklerinde Tantal Kalesi kalıntıları, bereket tanrıçası Kybele’nin rölyefi, Niobe Ağlayan Kaya ve Bizans Dönemi’nden kalma Magnesia Kalesi’nin kalıntıları yer almaktadırlar. Spil Dağı’nın değişik yerlerinden Manisa’nın kuşbakışı manzarasını, İzmir Körfezi’ni ve Yunt Dağları ile Aliağa Körfezi’ni görmek mümkündür. Dağdaki tesislerde dört mevsim kalınabilmektedir.

Bir döneme adını veren Manisa lalesi

Manisa Lalesi, dünyadaki çeşitler arasında önemli bir yere sahiptir ve koruma altındadır. Spil dağında kendi halinde yabani olarak yetişen bir çiçek türüdür ve anavatanı Anadolu’dur. Spil dağında özellikle Mart-Nisan aylarında yoğun olarak görülebilmektedir. Çiçekleri koyu mavi, açık mavi, beyaz, pembe ve kırmızı renklerden oluşmaktadır.

Manisa Tarzanı

Manisa Tarzanı, resmî kayıtlara göre adı Ahmeddin Carlak ya da kendi ifadesi ile Ahmet Bedevi’dir. Hayatını Manisa’yı ağaçlandırmaya adamış ve yaşadığı süre boyunca binlerce ağaç dikmiştir. Spil Dağı'nda yaşayan Carlak’a, halk, 1934 yapımı Tarzan filmi Manisa sinemalarında gösterime girdikten Manisa Tarzanı adını takmıştır. 1963 yılında hayatını kaybedince Manisa halkınca bir efsaneye dönüştürülmüş, ilde birçok heykeli dikilmiştir.

Kula Evleri

Sivil Osmanlı mimarisinin özellerini taşıyan 18. ve 19. yüzyıl yapısı ünlü evleriyle Kula, bir açık hava müzesidir. Dar sokaklar boyunca sıralanmış evlerde, ağırlıklı olarak ahşap malzeme kullanılmıştır. Daha çok iki katlı, cumbalı ve saçakları süslemeli olan evlerin hepsinde, yüksek duvarlarla sokaktan ayrılmış birer avlu bulunmaktadır.

Peri Bacaları (Kula)

Kula ve çevresi aynı zamanda volkanik orijinli jeolojik yapısıyla da ünlüdür. Gediz Vadisi içinde, pastel tonlarda görkemli bir peyzaj oluşturan peri bacalarına, Kula – Ankara yolu üzerinde bulunan Gediz Köprüsü’nden sapılan bir yolla ulaşılır. Kula’ya uzaklığı 18 kilometredir.

Kula Volkanları

Kula yöresinde volkanik etkinlikler, dördüncü zamanın başlarına kadar sürmüş ve genç volkanlar oluşmuştur. Sönmüş küçük volkanların bulunduğu bu alanda, çeşitli dönemlerde püskürmeler olmuş ve lav akıntıları çevreye yayılmıştır. Bu özelliğinden dolayı tarihte Kula ve çevresine Yanık Ülke (Katakaumene) denilmiştir. İzmir – Ankara yolu üzerinden de izlenebilen volkanik tepelerin en büyükleri Sandal ve Kara Divlit’tir.

Soma Darkale

Tarihi Bergama Krallığı dönemine kadar inen köyün eski adı Tarhala’dır. Tarhala adının Darkale olarak değiştirilmesinin ise Selçuklular döneminde olduğu, Salname-i Osmani’den anlaşılmaktadır. Darkale, 19. yüzyıl Osmanlı dönemini hatırlatan, set üzerine yapılmış manzaralı evleri, dar sokakları ve Kırkoluklu Camii, Minareli Camii, bedesteni, hamamı ile görülmeye değer yerlerden biridir.

3

Her derde şifa kaplıcalar

Eklem rahatsızlıklarından sinirsel hastalıklara, romatizmadan kireçlenmeye bir çok hastalığın tedavisine yardımcı olma özelliği bulunan Manisa kaplıcaları, kentin önemli değerleri arasındadır. Manisa'nın termal bölgeleri arasındaki Urganlı ile Salihli’deki Kurşunlu kaplıcaları, her yıl yerli ve yabancı turist akınına uğrayan önemli merkezlerdir. Ayrıca Emir Ilıcaları, Saraycık, Soma Menteşe ve Sarıkız Ilıca kaplıcaları da şifa arayanların ziyaret güzergahındadır.

Sultaniye Üzümü, Kırkağaç Kavunu, Akhisar Zeytini

Gediz Nehri kıyısında kurulu olan Manisa'da, tarım önemli geçim kaynaklarından biridir. Tarımsal faaliyetlerin başında sarı altın üzüm üretimi gelmektedir. Özellikle Sultani cinsi üzüm üretiminde ülke tarımında önemli bir paya sahiptir. Bunun yanı sıra ülke zeytin rekoltesinin dörtte birini karşılayan Akhisar zeytini, kalite ve lezzet açısından önemli bir yeri bulunan Kırkağaç kavunu ve Salihli kirazı, Manisa’yı öne çıkaran tarımsal üretimlerdir.

El sanatları

Manisa’da halı, kilim, cicim, sili ve çarpana gibi dokumacılık türleri ile güveç yapımı, ahşap at arabası yapımı, keçecilik, semercilik, bakırcılık gibi el sanatları hala varlığını sürdürmektedir. Yerleşik düzene geçilmesinden sonra daha da yaygınlaşan halı dokumacılığı, 17. yüzyıldan başlayarak ün kazanmış, Manisa-Merkez Yunt Dağı Köyleri ile Gördes, Kula ve Demirci İlçeleri önemli halıcılık merkezleri haline gelmiştir.

Halılar, Gördes, Kula, Demirci ve Yunt Dağı Halıları şeklinde, dokundukları yörenin adıyla anılmaktadır. Ayrıca Yunt Dağı, Kula, Sarıgöl ve Selendi Köylerinde kilim dokumacılığı, Akhisar’da keçecilik ve fonksiyonel ya da dekoratif amaçlı minyatür yaylı at arabası ve kağnı üretimi, Salihli Gökeyüp Kasabası’nda güveç yapımı, Kula’da bakırcılık yörede görülen diğer önemli el sanatlarıdır.

Yöresel tatlar

Manisa'yı keşfe çıkanlara, doğal ve tarihi güzellikleri gezdikten sonra, dinlenmek için bir Manisa kebapçısına oturmaları, üzüm şırası eşliğinde odun ateşinde pişen köftelerin tadına bakmaları önerilir. Manisa’ya özgü mesir macununun yanında, simit ekmeği, Börülce Taratoru da en meşhur yemekleri arasındadır.

Ne Alınır?

Manisa’nın ünlü Mesir Macununu yıl boyu bulmak mümkündür. Bunun yanı sıra Yunt Dağı, Kula, Gördes ve Demirci halıları ile ün yapmış Manisa’da, geleneksel el dokuması halılar, altın ve gümüş takılar, pamuklu iç ve dış giyim eşyaları ziyaretçiler tarafından büyük ilgi gören eşyalardır. Ayrıca bakır, gümüş, pirinç, tahta oyma gibi hediyelik eşyalar ve şile bezi, bürümcük giysiler ile çeşitli oyalar satın alınabilir.

Yapmadan Dönme

Manisa Kebabı yemeden,

Mesir Macunu almadan,

Sart Antik Kentini, Kybele kabartmasını, Niobe kayasını görmeden,

Manisa Müzesi ve Muradiye Camisi’ni gezmeden,

Yöresel halıları (Yunt Dağı, Kula, Gördes, Demirci) almadan

Dönmeyin...

Renkli Kalem Medya Grubu
Tüm Hakları Saklıdır ©