Gürol Tonbul - Tiyatroya adanmış bir hayat…
Alkışların sebebi sahnedeki büyüleyici rol yeteneği... Ancak zor olan o merdivenlerden inildiğinde de aynı alkışı hak edebilecek güzellikte işlere imza atabilmek. Tiyatro oyuncusu, yönetmen, eğitmen Gürol Tonbul bunu başarıyor
Röportaj: Çiğdem Askeri Coşkun
Fotoğraflar: Çiğdem Askeri Coşkun & İzmir Devlet Tiyatrosu Arşivi
Hani hep söylenir ya, ‘Son nefesimi sahnede vermek isterim’ diye… Bu cümleyi tüm içtenliğiyle, gerçekten inanarak söyleyenler, yapabilecek olanlar, hayatını sanat saymış, ona adamış insanlardır. Sanatı yoluyla verdiği mesaj, bir kişinin bile zihninde yer etse, bundan mutlu olan, gözlerinin içi gülerek bunu anlatandır. Gürol Tonbul böyle bir isim. 30 yıla yakın bir süredir İzmir’in tiyatro sahnelerinde izliyoruz onu. İzmir’in yetiştirdiği gerçek değerlerden biri. Rol aldığı yüzlerce oyunda sergilediği başarılı performans bir yana onu değerli kılan başka özellikleri de var. Çünkü çabası var Tonbul’un. Tiyatroyu yaymak, İzmir’i sanatta bir adım ileri götürmek adına.
Tiyatrodan alınan hazzı nasıl tanımlarsınız?
TONBUL: İşe narsisizm tarafından bakarsak bir kere seyredilmek güzel. Ürettiğiniz bir işte seyredilmek, her insanın aslında düşündüğü, elde etmek istediğidir. İkincisi sizi olgunlaştıran bir yanı var. Oynadığınız her oyun hayat biçiminize, ideolojinize uygun değildir. Oynarken farklı görüşleri, yaşam biçimlerini, algıları dile getirmek, sözcülüğünü yapmış olmak belki de yaşama bilincinizi geliştiriyor. Bu çok önemli. Bundan da haz alıyorum, insanı olgunlaştırıyor. Üçüncüsü ise tiyatronun insanla olan birebir iletişimi. Seyirci etkisiyle-tepkisiyle, kızgınlığıyla-mutluluğuyla karşınızdadır. Suratların düşüşünü ya da o gülümsemeyi görmek özeleştirinizi de geliştiriyor. Nerede hata yaptım veya güzel bir şey yaptım sorusunun yanıtını anında alıyorsunuz. Dördüncüsü belki de en önemlisi, bunca emek verdiğiniz bir işte, sizi o noktaya getiren ‘ben bu işte doğdum, bu işte öleceğim’ duygusu. Sevdiğiniz işi yapabilmek anlamında müthiş bir hazzı var. Sizi sahneye kimse zorla çıkarmıyor. Türkiye’deki şartları da düşününce benim için tiyatro bir ‘gönül enayiliği’. Biraz kaba tabirdir ama böyledir. Gerçi ben şanslı biriyim, çünkü karşılığını maddi-manevi alabilenlerdenim. Bir seyircinize bile farklı bir bakış açısı kazandırabiliyorsanız bunun maddi bir karşılığı yoktur. Belki çok idealist gelebilir bu söylediğim ama inanın çok samimiyim. Büyükşehir Belediyesi’nin düzenlediği tiyatro haftasında Çancı, Helvacı ve Asarlık beldelerine gittik. Oradaki insanların ‘Sahnede söylediğiniz cümle ne kadar önemliydi’ demesi, sizi mutlu ediyor. Sahneye ilk çıktığınızda aldığınız alkış, yıllar sonra da bu duyduklarınızdır tiyatrocuyu motive eden. Bir insanla tanışmak insanı çok zenginleştirir. İnsan insanın hem kurdudur, hem zenginleştirenidir. Tiyatroda ikisini birden görebiliyoruz. Çok bohem yaşamıyorsanız, yüce beklentileriniz yoksa bu mesleğin güzellikleri çoktur. Bu yüzden ‘Herşeye rağmen’ Türkiye’de yapılabilecek en güzel mesleklerden biridir tiyatro.
‘Sanat üretiminde çok iyiyiz, değerini bilmeliyiz’
Peki bu mesleği İzmir’de yapmak ne ifade ediyor size?
TONBUL: 40 yıldır İzmir’de yaşıyorum, yani artık İzmirli olarak görüyorum kendimi. İzmir sahip olduğu değerlerin farkında değil. Sanat anlamında çok üretimimiz var aslında. İstanbul’a bakın, sanat piyasasını belirleyen insanların birçoğu İzmir’den gitmiştir. Bugün alkışladığımız birçok ünlü isim İzmirlidir ve 10 yıl önce bu kentin insanı, öğrencisiydiler. Yüzlerce öğrencimi sayabilirim. Ancak burada üretim sınırlı olunca İstanbul’a gidiliyor. Sonra daha komik bir şey oluyor. Bu insanları bir sürü para verip İzmir’e getirtmeye çabalıyoruz. Dışarıya değerinizi göndermek, sanayi terimiyle ‘ihraç etmek’ çok önemlidir. Ama beyin göçünün sürekli olması gerekmiyor. Biraz da sizin almanız, sanatçı ithal etmeniz, onları barındırmanız gerekiyor. İzmir’de genelde yapılan çok eleştirilir, ama yerine bir şey konmaz. Biz bütün sanat dallarında seçenek sunmalı, 300-500 metreye bir sanat yapısı sıkıştırabilmeliyiz. O zaman insanlara ‘Burnunuzun dibinde bir galeri, tiyatro var neden gitmiyorsunuz?’ eleştirisini yapabiliriz.
‘Sanat etkinlikleridir kent belleğini besleyen’
Kültür-sanatta İzmir’in tablosunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
TONBUL: Güzel çabalar var aslında. İKSEV mesela. İzmir Kültür Sanat Festivali, Caz Festivali önemli etkinlikler. Çıtayı yükseltiyor. Sanırım İzmir’deki genel sorun suya kıyısı olan tüm kentler için geçerli. Biraz rahat bir kentiz ve adım başı bir sanat etkinliği afişi göremediğiniz için de tercihimiz hep denizden yana oluyor. Deniz kıyısında oturup çay içmeyi tercih ediyoruz. Onun için burada etkinlik sayısının artması gerek ki, insanlar deniz kıyısında otururken, dikkatlerini çekebileceğimiz bir sanat etkinliği olsun. Burada yaşayan insanlara da çok fazla kusur bulmamak gerek. Mesela Adnan Saygun -binaların arasında kaldı belki ama- çok önemli bir sanat merkezi oldu. Kent içinde mekânlar yaratamadığımız için, Çeşme’de, Efes’te yapıyoruz etkinlikleri. Suyun getirdiği rahatlıktan dem vurmam biraz da o yüzden. “Şimdi Efes’e nasıl gideceğiz?” düşüncesi oluyor. Hâlbuki iki açıdan gitmek gerekir. Bir, dibimizdeki görkemli tarihi görebileceğiz, iki insan ilişkilerimizi geliştireceğiz. İnsan bir kentte anı biriktirir ve bu anıları sanat etkinlikleri yoluyla biriktirir. Bir konser seyredersiniz, yıllar sonra anlatırsınız: ‘Efes’te Joan Baez’in konseri ne güzeldi’ diye. Bu nedenle kentin belleğine hizmet eder kültür kurumları. Her şeye rağmen, umutsuz olmamak gerek, etkinlikler giderek artıyor. Opera, senfoni, tiyatro, İKSEV hepsi çok güzel işler başarıyor. Tabiî ki çokseslilik ve çok kültürlüğün olduğu bir kentin daha fazla kültür merkezi olması gerekiyor. Hem kültürlerin daha fazla iç içe geçmesi, hem de kent belleğine sanatla katkı sağlamak için.
‘Ulusal / uluslararası bir festival şart’
Tiyatro salonlarına daha fazla İzmirli nasıl çekilebilir sizce?
TONBUL: Bir kere tiyatronun diğer sanatlara göre daha avantajlı olan bir yanı var. Çok kalabalık ekipler değiliz senfoni ya da opera gibi. Mobil oyunlarla izleyiciyle buluşabiliriz. 80-100 kişilik cep tiyatroları oluşturabilir, insanların hayatına tiyatroyu sokabiliriz. Ayrıca mutlaka önce ulusal, sonra uluslararası kimliği olabilecek bir tiyatro festivaline ihtiyacımız var. Ben gayret ediyorum ama çok kolay değil. Bütün sanat dallarında olduğu gibi para isteyen yatırımlar ve sanat yatırımları da karşılığını hızlı alabileceğiniz işler değil, 5-10 yıl geçmesi gerekiyor. Başka kültürlerle, yurtdışından gelen insanlarla sanat yoluyla tanışmak ve bunların topluma katkısı uzun bir süreç gerektiriyor. Ki sanat ülkelerarası ilişkilerde de uzun vadede önemli rol oynuyor. Sınırları sanatın kaldırdığı nokta da bu. Ermenistan’la sorun yaşıyorsunuz, ama Ermeni sanatçı gelip burada kitlelere konser verebiliyor. Çünkü sanatın dili aynı, sanatta bir ötekileştirme, coğrafi ayrım yok. Sahneye çıkıp rolünüzü ya da müziğinizi yapıyorsunuz. Heyecanınız, mesajınız aynı. Bizim ülkenin neden böyle bir şeye ihtiyacı var? Çünkü biz tarih boyunca sınırları kaldıran bir ülke olmuşuz. Hoşgörüsü olan, azınlıkları sorunsuz barındıran bir milletiz. Çok kültürlü yapı her yerde var. Derginizde bile bu renklilik hissedilebiliyor. Tiyatro salonuna girdiğimiz zaman 300 kişi, aynı anda gülüyoruz, aynı anda ağlıyoruz. Bunu tiyatro özelinde ama genelde sanatın bütün etkinliklerinde görebiliyoruz. Salonda insanların dilleri, ırkları, dinleri diye bir ayrım yoktur. Sanatın bu birleştirici yanını da düşünerek, İzmir’in kesinlikle kapsamlı bir tiyatro festivaline ihtiyacı var.
‘Gençleri desteklemek beni mutlu ediyor’
Meslekte genç oyunculara desteğinizle de tanınan bir isimsiniz…
TONBUL: Devlet Tiyatrosu’nda üretimde bir sıkıntımız yok, ancak oyun sayımızı artırmak istiyorduk. Bir oyuncunun oynamaması söz konusu olmadığına göre, boşluklarımızı diğer oyunlarla dolduralım istedik. Bu nedenle Devlet Tiyatrosu’ndan bazı arkadaşlarla Tiyatro Reaksiyon’u kurduk. Mavi Sanat Tiyatrosu ile de işbirliği yapıyoruz. Belirli aralıklarla farklı oyunlarda İzmirlilerle buluşuyoruz. Öğrencilerle yaptığımız atölye çalışmaları sonucu, orada keşfettiğimiz genç oyuncuların bir an önce seyirci karşısına çıkması için de Özgür Sahne diye bir projemiz var. Soyer Kültür Sanat Fabrikası’nda kuruluyor Özgür Sahne. Kentin başka alanlarına da yayılmak istiyoruz. Artık onların dönemi başlıyor ve bizler kadar şanslı bir kuşak olmadıkları için gençlere destek olmak beni mutlu ediyor. Genç sanatçıların bir an önce tanınması için Özgür Sahne’de perde açmalarına destek veriyoruz. Herhangi bir sansürleme yapmıyoruz, kendileri yazıyorlar, oynuyorlar. Farklı şehirlerden öğrencilerin katılabildiği bir proje. Ayrıca Devlet Tiyatrosu’nda yönettiğim oyunlarda da mutlaka genç oyunculara yer vermeye özen gösteriyorum. Bir de en önemlisi kaynağında eğitim vermeye çalışıyorum. Daha dürüst, özverili insanlar yetiştirmeye gayret gösteriyoruz.