Sara Pardo - Kentine aşık bir rehber
İşini yüreğiyle yapanlara en güzel örneklerden biri o. 46 yıllık tecrübenin ışığında profesyonel rehber Sara Pardo, “İzmir’in potansiyelini keşfedin” diye haykırıyor
Söyleşi : ÇİĞDEM ASKERİ
İzmir doğumlu Sara Pardo, kendisine yakıştırılan “İzmir aşığı” sıfatını fazlasıyla hak ediyor. 1960’lı yıllardan bu yana eşi Jaki Pardo ile birlikte turizm sektörünün tam kalbinde yer alan Pardo, 2000 yılına kadar profesyonel tur rehberi olarak çalıştı. Aktif rehberlik hayatını noktalamasının ardından kent tanıtımlarında gönüllü yer alan, gençlere, çocuklara İzmir’in tarihini çizgi roman kitaplarla anlatan Pardo, turizmde yükselmenin tarihi zenginlikleri canlandırmakla mümkün olacağını düşünüyor.
Turizmle nasıl tanıştınız?
PARDO: 1960 yılında evlendiğim zaman eşim sigortacılık yapıyordu. Sonra vapur acenteliği de yapmaya başladı. Kuşadası’nı o zamanlar hiç bilmezdik, orada yapacağını söyledi. O yıllarda Kuşadası’na 2,5 saatte gidiliyordu, yollar kötüydü. Haritadan bakıp yola çıktık. Tam manasıyla bir köy çıktı karşımıza. İskele yok, yol yok. Otel bile yoktu doğru dürüst. Ve eşimin işi nedeniyle ben de bu şekilde tanıştım turizmcilikle.
Rehberlik serüveniniz nasıl başladı?
PARDO: 1965’te bir arkadaşım turist rehberliği kursuna başlayacaktı, beni de çağırdı. İlk çocuğum yeni doğmuştu, hem zordu hem de rehberlik ne demek onu bile bilmiyordum. Israrlarla yazıldım kursa, zar zor geçtim, kitap dahi açmadım. Ben kursu bitirdikten sonra eşim acentesine turizm kısmını da ekledi. Rehberler almaya başladı. Şu anda hayatta olmayan çok değerli rehberlerle çalıştık. Eşim “Sen de gel rehberlik yap” dedi. Başladım ve meslek hayatım boyunca sadece eşimle çalıştım. Bir gemiyle başladık, yıllar içerisinde haftada 4–5 gemiye çıktık. 1960’ta başladık, 2000 yılına kadar devam ettik.
O dönemde turist rehberi olmayı anlatır mısınız?
PARDO: Bizim kurduğumuz o ilişki, rehberlere karşı davranış çok farklıydı. Biz turizmin en onurlu devrini yaşamışız. O zamanlar eşim, turist gruplarını limana erken getiren rehberleri cezalandırırdı. “Turistten hiçbir şikayet gelmeyecek. Önce ülke, şehir tanıtılacak, sonra alışveriş.” derdi. Biz de bu işi ticaret olarak yapıyorduk ama eskiden para bu kadar ön planda değildi. Benden bilgili insanlar elbette ki var. Ama bir rehberin yapması gerekenleri yaptım ben. Önce ülkemi, kentimi layıkıyla tanıtır, sonra başka şeylere geçerdim. Türkleri, nasıl insanlar olduklarımızı anlatmaktı ilk derdim. İnsanlarla bu sıcak ilişkiyi kurduktan sonra gerisi çok daha kolay geliyordu. Ben bu ilkemden 40 yıllık meslek hayatım boyunca hiç vazgeçmedim.
Bir rehber kent tanıtımında nasıl rol oynar?
PARDO: Bir şehrin tanıtımında rehber çok önemlidir. İlk izlenimi biz yaratıyoruz. Turist ülke hakkındaki notunu sizden aldığı izlenimle veriyor. Bu şehri, ülkeyi temsil ediyorsunuz. Rehberin ilk düşündüğü ülkesinin tanıtımı olmalı. Örneğin İzmir’in keyfi nedir? Pasaport’ta gevrek yiyip, çay içmektir, Kordon’daki kafelerde oturmaktır, Kemeraltı’nda alışveriş yapmaktır. Planlı bir rotayla İzmir’in çok güzel bir sunumunu gerçekleştirebilirsiniz. İşin püf noktası; anlatırken yaşatabilmek…
“Kentimizi sevelim”
Peki yılların getirdiği tecrübeyle İzmir’e dışarıdan bakınca ne görüyorsunuz?
PARDO: En büyük hatamız sürekli “İzmir’de bir şey yok” demek. Rehberler de İzmir’i gezdirmeyi pek sevmezler. Hem tanımıyorlar, hem sevmiyorlar. Anlatacak bir şey bulamıyorlar. Oysa bu kentte görülecek çok şey var, yeter ki onu güzel bir tabakta sunalım. Önce kendimiz sevelim şehrimizi. Herkes şikayet ediyor. Evet, sorunlar var ama bu bizim şehrimiz. Sevmeden hiçbir şey yapamazsınız. Geçen sene bir İzmir tanıtımında konuşma yapmamı istediler. “İzmir anlatılmaz, gösterilir” dedim. Eskiİzmir’e bir tur gerçekleştirdik. Üç günde sadece Eskiİzmir’i gezdirdim. Önce gittim, keşfettim Tatar Mahallesi’ni, Damlacık’ı, küçük camileri. O kadar güzel, cici şeyler var ki. Ama dediğim gibi sevmek, gönül vermek lazım. Ben çok seviyorum bu şehri. Başka yerde yaşayamam, insanlarıyla, havasıyla başka türlü bir şehir burası. Farklı dinlerin hoşgörüyle bir arada yaşandığı böyle bir şehir bulamazsınız. Havra Sokağı’ndaki sinagoglarda düzenlenen etkinliklerde konuşmamı yaparken, yan taraftaki camiden ezan sesi yükselir. Susar, konuşmacılara dinletirim bu eşsiz tınıyı.
Bu kenti nasıl cazip hale getiririz sizce?
PARDO: Bir defa Eskiİzmir büyük bir hazine, o bölgeyi canlandırmalıyız. Agora zaten başlı başına bir değer. Bir an evvel Agora’daki antik grafitileri ortaya çıkarmamız gerekiyor. Dünyada böyle bir şey yok. Anlatmak için turiste göstermeniz lazım. Kadifekale renkli bir bölge. Manzaralık; turistlerin oturup dinlenebileceği bir kafeterya yapılmalı oraya. Turist en tepeden kenti izleme şansını bulurken, bölge insanlarıyla ilişki de kurmalı. Bir diğer potansiyel Emir Sultan Türbesi. İnanç ve tarih turizmini bir arada sunabileceğiniz bir yapı. Birçok büyük ismin mezarı, yatırı var Emir Sultan’da. Sayabileceğimiz daha pek çok zenginliği var İzmir’in. Ancak insanların çaba harcaması için öncelikle İzmirlilere tanıtıp, sevdirmeliyiz bu yerleri. Kimi gezdirdiysem hayran kaldı bu şehre. Kemeraltı gezileri çok keyifli olabiliyor mesela. Her sokağına gireceksiniz Kemeraltı’nın. Bir sokakta yöresel lezzetler tadarken, diğer sokakta esnafla sohbet edeceksiniz, bir diğerinde hediyelik eşya alacaksınız. Havra Sokağı’na girip, Musevilerin ibadet yeri sinagogları gezdireceksiniz. İnanç turizminin yanı sıra kültürel bir öğedir aynı zamanda sinagoglar. Yakın bir zamanda çeşitli vakıflar ve Musevi oluşumlarının katkılarıyla büyük bir proje gerçekleştirilecek. Projeye göre aynı havzada yer alan beş sinagog koruma altına alınarak, restore edilecek. Birkaç tanesi ibadete açık kalacak, bir tanesi kültür merkezi, bir diğeri müze yapılacak. Müslüman Türkler ve Yahudiler yüzyıllardır olduğu gibi aynı çatı altında olacak Ayrıca çok önemli kiliselerimiz, camilerimiz var. Dünyanın hiçbir tarafında bu kadar küçük bir alanda bir araya gelen ibadet merkezi yoktur. Neden faydalanmayalım İzmir olarak?
Çeşitlendirilebilir turizm kavramına nasıl yaklaşıyorsunuz?
PARDO: Şu noktayı kaçırmamak gerekiyor. Sağlık turizmi veya kongre turizmi yapsanız da kente çektiğiniz turisti memnun etmek için tarihi eserlerini canlandırmanız şarttır. Yabancı bir ülkeye gittiğinizde o şehirde ilk olarak ne ararsınız? “Antik kentleriniz nerede?” dersiniz. Mevcut tarihi zenginliğimizi ortaya çıkarmalıyız ki, sonra bağlantılı turizm çeşitlerine geçmeliyiz.
İzmir tarihini öğretme konusunda da çaba harcayan bir isimsiniz…
PARDO: Bu konuda bugüne kadar biriktirdiklerimi ilk etapta Efes - Arının Gizemi kitabımda topladım. Dokuz yaş üstü çocuklara, gençlere, yetişkinlere Efes Antik Kenti’ni çizgi roman tekniğiyle anlatmak istedim. Şimdi de Araştırmacı-Yazar Yaşar Aksoy yeni bir fikri aklıma düşürdü. Yine çizgi roman tekniğiyle, İzmir’in tarihini resimlerle anlatan bir kitap hazırlığı içindeyim. 10 yaş üstü herkesin okuyabileceği bir kitap düşünüyorum. Yoğun rehberlik günlerinden sonra tecrübelerimi, bilgilerimi insanlarla paylaşmak istiyorum. Benim de bir görevim var İzmir’e. Ben bunu misyon olarak alıyorum ve büyük bir zevkle yapıyorum.
İlk gün korkusu
“Rehberlikteki ilk günüm çok önemliydi benim için. Kuşadası’na gittik, Sunline diye bir acentenin vapuru yanaşmıştı. Vapurdan boylu poslu bir hostes indi. Hostes ne iş yapar onu bile bilmiyordum. Hostes yeni rehber olduğumu anlayınca, ‘Sakın yeni olduğunu söyleme, 4-5 yıllık tecrübeliyim de.’ dedi. 21 yaşındaydım, çok gençtim. Bindim otobüse, bir sürü turist gözümün içine bakıyor. Mikrofon yok, klima yok. “Good morning” dememle olay bitti. Sonra kaç yıllık rehber olduğumu sordular, ‘Beş yıldır’ dedim. İlk gün korkusunu yenmemde o hostesin büyük payı vardı.”