Bir mutluluk taciri Dario Moreno
Yokluk, varlık, neşe ve hüzün ile yoğrulan, Mezarlıkbaşı’ndan Paris stüdyolarına uzanan fırtınalı bir hayattı onunkisi. Ülkeler ve kıtalararası kültür elçisi olmuş, sevenlerinin gönlünde taht kurmuştu
Yazı: Derya Şahin
İzmir’in Tilkilik semtinde, zorluk içinde geçen bir çocukluktan düğün-davet şarkıcılığına, oradan İstanbul sahnelerine ve Paris stüdyolarına uzanan; yokluk, varlık, yalnızlık, popülerlik, sevgi, hasret, hüzün, neşe ve daha pek çok zıtlığı bir arada barındıran bir yaşamdı onunki.
Çok dilli, çok kültürlü ama hep Türk, hep İzmirli idi. Aşkı da, memleket hasretini de ondan dinlemeliydi. Dünyaca ünlü melodileri bizlere Türkçe dinletmek, Anadolu’nun zengin folklor hazinesini de yabancılara kendi dillerinde okumak gibi bir misyon edinmişti. Bunu başardı da. “Entarisi Ala Benziyor”, “Olam Boyun Kurbanı” ile folk müziğini; “Her Akşam Votka, Rakı ve Şarap”, “Deniz ve Mehtap” ile Türkçe sözlü Batı müziğini; “Brigitte Bardot”, “Kukkuruku La Paloma” ile enternasyonal popüler müziği bize sevdirdi.
Söylediği popüler şarkılarının yanı sıra öğrendiği son moda dans adımları, filmleri, sempatik tavırları ve bitmek tükenmek bilmeyen enerjisiyle insanları neşelendiren Dario Moreno’, nam-ı diğer “mutluluk taciri”, geçtiğimiz Kasım ayında ölümünün 48. yılında dostları ve sevenleri tarafından bir kez daha sevgiyle anıldı.
Fırtınalı bir hayat
Asıl adı David Arugete olan Dario Moreno, 1921 yılında İzmir’de fakir Yahudilerin yaşadığı Mezarlıkbaşı semtinde dünyaya gelir. Ailesi, 16. yüzyılda İspanya’nın engizisyonundan kaçıp Anadolu’ya sığınmıştır. Şimendifer (Demiryolu) işçisi olan babası Moreno Arugete, talihsiz bir iş kazası sonucu hayatını kaybedince, iki çocuğuyla kalan Rosa Hanım ikinci evliliğini yapar. Dario’nun annesinin ikinci evliliğinden de 4 kardeşi olur. Yaşam koşulları giderek ağırlaşınca ailesi, kardeşi Avram’a göre daha tombul ve güçlü olan Dario’yu Talmut Tora Musevi Okulu ve Nido de Guerfance Yetimhanesi’ne yerleştirir. Ancak, Dario’nun okul yılları çok da uzun sürmez. Çocukluk yıllarında pek çok farklı işte çalışan ve zamanla gözü açılan Dario, ayak işlerini görmek üzere İzmir’in ünlü avukatlarından Nuri Fettah’ın Kardıçalı İş Hanı’ndaki yazıhanesinde çalışmaya başlar. Burada kendini yetiştirir ve kâtipliğe yükselir. Bir yandan da geceleri kütüphanede Fransızca çalışan Dario kısa süre içerisinde bu dili öğrenir.
Aynı yıllarda eline geçen gitar ile sokak aralarında güzel sesiyle Napoliten şarkılar söyler, Türk çiftetellisini Yahudilerin yüzyıllardır yaşattığı Ladino dilinde yorumlar. Fransızca’yı öğrendikten sonra repertuvarına bu dilde şarkılar da ekler. Aynı dönemde, bar-mitzva törenlerinde şarkılar söylemeye başlar ve cemaat içinde iyice tanınır. Ve farkında olmadan müzik dünyasına adım atan bu genç adam ilk konserini Konak Vapur İskelesi’nin üzerindeki gazinoda verecektir.
Moreno, müzikal yeteneğini asıl geliştirme imkânını ise askerliğini yaparken yakalar. Öyle ki, Türk ordusu onun mesleki kariyerinde adeta bir sıçrama tahtası olur. Önce asker arkadaşları, ardından da üstleri tarafından fark edilen bu yeteneği Moreno’nun askerliği boyunca çeşitli garnizon ve karargahlarda müzik yapmasını sağlar. Piyade eri olarak askerlik yaptığı sırada Akhisar Orduevi Caz Orkestrası’nda solistlik yapar. Türkçe, Yunanca, Fransızca, İtalyanca, İspanyolca dillerinde şarkı söyleyen Moreno, Türkiye’nin belli başlı illerindeki askeri kulüplerde sahneye çıkar. Askerliği bitince çeşitli gece kulüplerinde şarkı söyler, İzmir Palas’ta şöhreti iyice parlar. Şimdilerde Orduevi olan Kordon’daki Marmara Gazinosu’nda her gece yarım saatlik programlar gerçekleştirir.
Para kazanmaya başlayınca annesi ile birlikte İzmir’de hali vakti yerinde Musevilerin oturduğu Karataş semtine, bugün kendi adıyla anılan 302 nolu sokaktaki evine taşınır.
1.Dünya Savaşı yıllarında bir süre İstanbul’daki Fenerbahçe Belvü Gazinosu’nda sahne alır. Aynı dönemde Ankara’daki Bomonti Gazinosu tarafından iki gece için çağırıldığı Ankara’da tam iki yıl çalışır. Birbirlerini çok sonra fark etseler de şair Orhan Veli ile aynı otel odasını paylaşır. Şarkı söylemekteki başarısını şiir okumakta da göstermiş olacak ki, Orhan Veli yeni yazdığı veya sevdiği şiirleri ona okutur.
Fransızca şansonlar, Arjantin tangoları ve Orhan Veli şiirleri ile geçen iki yılın ardından Moreno İstanbul’a gider ve Fritz Kerten’in orkestrasına solist olarak girer. Yıllar sonra büyük bir üne kavuşsa da İstanbul’da kendisine kucak açan eski patronu Fritz Kerten’i hiç unutmaz. Adını Andre Kerr olarak değiştirip, piyanist olarak yanına alır.
Mezarlıkbaşı’ndan Paris stüdyolarına
İstanbul’da bir yıl çalıştıktan sonra Atina’da sahne alan Moreno, çok geçmeden bir Fransız emprezaryosundan (sanatçının çalışma programı ve anlaşmalarını düzenleyen kimse) aldığı teklif üzerine Paris’e gider ve kariyerine Cannes ve Paris’te devam eder. İlk olarak Cannes’da Palm Beach Otel’de şarkı söyler. Daha sonra Paris’e geçen Dario, Puerto del Sol müzikholünde sahneye çıkar. Ancak ne yazık ki Paris’teki ilk yılları başarısızlıkla geçer. Oradan Almanya’ya giden ve Amerikan askeri kulüplerinde bir müddet şarkı söyleyen Moreno’nun Fransa’daki ilk başarısı “Jezabel” şarkısıyla olur. Bu şarkıyla elde ettiği ününü söylediği kalipsolarla da pekiştirir. “Adieu Lizbon” ve “Kukkuruku La Paloma” en tutulan parçaları olur. Özellikle “Adieu Lizbon” müzik listelerini alt üst eder ve 1955 yılında tam altı ay boyunca birinciliği kimseye bırakmaz. Aynı şarkı Moreno’ya büyük bir başarı daha getirecektir. Öyle ki, 1957 yılında Monte Carlo Radyosu’nda düzenlenen “La Course aux Etoiles = Yıldızlar Yarışması”nda Adieu Lizbon şarkısıyla tam 380 saniye alkışlanır ve France Soir gazetesinde o yılın “Ses ve Alkış Kralı” ilan edilir.
Müzik dünyasında elde ettiği bu başarı Dario Moreno’ya bambaşka bir dünyanın, sinemanın kapılarını aralar. Toplam 45 filmde rol alan Moreno’nun ilk filmi “Le Slaire de La Peur” olur. Dönemin en ünlü sinema yıldızı Brigitte Bardot ile “La Femme et Le Pantin” (Kadın ve Kuklası) filminde oynaması sinema dünyasının ilgisini çeker. Brigitte Bardot’un hayatını konu alan filmde ünlü yıldız ile kendi bestelediği Brigitte Bardot şarkısını söyleyip dans etmesi akıllardan hiç çıkmaz.
Eddie Constantine de Moreno’nun sinemada aynı sahneyi paylaştığı yıldızlardan biridir. Bu arada “Oeil Pour Oeil” adlı filmiyle de Fransa’da “En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu” ödülüne layık görülür.
“Ben Türk’üm, İzmirliyim”
Başarıların, ödüllerin ardı arkası kesilmez. Paris´te düzenlenen Latin Amerika Şarkıları Festival´inde sergilediği tavırla onu zaten çok seven Türk vatandaşlarının gönlünde taht kurar. Fransa adına yarıştırılan Dario Moreno, söylediği şarkıyla birinci seçilir. Ödül töreninde Fransa Ulusal Marşı ve bayrağı göndere çekilirken müdahale eder ve göğsünden çıkardığı Türk bayrağını göstererek, “Ben Türk’üm, İzmirliyim” der.
Asıl kariyerini Fransa’da yapmasına rağmen Türk kimliğini ön planda tutan, yurtdışında Türkiye’yi tanıtan Dario Moreno’ya bu çabalarından dolayı, 1962 yılında Turizm ve Tanıtma Bakanlığı tarafından “Hitit Güneşi” ödülü verilir. Folk müziğini modernize edip Fransızca sözlerle dünyaya duyuran, Batı müziğini de Türkçe sözlerle icra eden ve bu yönüyle bir ekole öncülük eden Dario Moreno bu ödülü ve çok daha fazlasını hak etmiştir.
Zenginlik ve şöhrete rağmen yalnızlık ve hüzün
Moreno için fakirlik içinde geçen yıllar artık çok gerilerde kalmıştır. Yokluk yerini büyük bir servete bırakmıştır. Tilkilik’in fakir çocuğu, Coca Cola hisselerine sahip, Brezilya’da çiftliği, Paris’te muhteşem bir dairesi bulunan, çok zengin gardrobu ve frambuaz renkli cadillac’ı olan bir sanatçıya dönüşür. Her yıl Rio de Janeiro karnavalına gitmeyi adet edinir. Yine her yıl 16 ülkeyi içine alan büyük bir turneye çıkar. Ancak o büyük servetinin, hayat dolu, neşeli hallerinin arkasında yalnızlık ve vatan hasretinin verdiği büyük bir hüzün gizlidir.
Moreno, her fırsatta uğruna şarkı yaptığı, “Canım İzmir”ine gelir, ailesini ve eski arkadaşlarını ziyaret ederek yalnızlığını ve vatan hasretini dindirmeye çalışır.
Moreno’nun 2013 yılında hayatını kaybeden son akrabası Kalen Galenti, bu romantik, hayat dolu, etine dolgun ve sempatik adamın tam bir İzmir aşığı olduğunu şu sözlerle dile getirir: “Dario’nun bütün o şöhretine, şaşalı hayatına rağmen sığındığı liman İzmir’di. Boyozu, badem ezmesini, sakız macununu, faytonla Kordon’da tur atmayı, İzmir Fuarı’nı hiçbir şeye değişmezdi. Canım İzmir adlı şarkısını hiçbir zaman tamamen söyleyemezdi, şarkının ortasında ağlamaya başlardı.”
Jacques Brel’in yazıp sahneye koyduğu ve başrolünü oynadığı Don Quichotte adlı müzikal eserde Sancho Pancho rolünü üstlenir Moreno. Eserin Belçika prömiyeri 4 Ekim 1968’de Brüksel’de yapılır. Belçika Prensi Paola tarafından rolündeki üstün başarısından dolayı sanat madalyasına layık görülen Moreno, eserin 10 Aralık’taki Paris prömiyeri öncesinde, İstanbul Yeşilköy Havalimanı’ndan Paris’e gitmek üzereyken geçirdiği rahatsızlık sonucu 1 Aralık 1968’de, 47 yaşında vefat eder.
Bir arkadaş toplantısında “İzmir, tatlı ve sevgili şehrim… Bir gün şayet senden uzakta ölürsem, beni sana getirsinler. Fakat mezarıma götürürlerken, ‘öldü’ demesinler, ‘uyuyor’ desinler koynunda… Tatlı İzmir’im…” dese de annesinin ısrarıyla İzmir’den çok uzaklarda, İsrail’de defnedilmiştir. Vasiyetini yerine getiremeyen dostları O’na ancak İzmir toprağı götürebilmiştir. Gazeteci-yazar Yaşar Aksoy’un belirttiğine göre tam bir İzmir aşığı olan Dario Moreno’nun üstünde ay yıldız simgesi bulunan mezar taşında, Türkçe olarak “İzmir çocuğu David Arugete burada yatıyor” yazılıdır.
“Ülkeler ve kıtalararası kültür elçisiydi”
Türkiye’de Show business’in kurucusu, ünlü organizatör, prodüktör Erkan Özerman’ın meslek yaşamında Dario Moreno’nun çok özel bir yeri var. Özerman, Moreno’nun menajerliğini üstlenerek mesleğe zirveden başlangıç yaptığını ve show business dünyasının birçok özelliğini onunla öğrendiğini söylüyor. Moreno’nun son 10 yılına hem menajeri hem de dostu olarak tanıklık eden Özerman, onu ülkeler ve kıtalararası müzik köprüsü kuran bir kültür elçisi olarak nitelendiriyor. Özerman, Moreno’nun neşeli ve eğlenceli görünüşünün arkasında işinde çok mükemmeliyetçi bir insan olduğunu vurguluyor.
Dario Moreno’nun hem menajeri hem de en yakın dostlarından biriydiniz. Bize menajeri ve arkadaşı gözüyle Dario Moreno’yu anlatır mısınız?
Özerman: Dario Moreno ile meslek hayatımın başında sayılabilen yıllarda tanıştım. Avrupa’da ünlü bir şarkıcıydı. Türk pasaportunu bırakmamıştı. İzmir’de doğmuş büyümüş, askerliğini yaptıktan sonra da Fransa’ya gitmişti. Çok neşeli, eğlenceli görünüşüne rağmen özel hayatında diktatördü. Zor bir kişiydi. Mükemmeliyetçi kişiliği, şeker hastalığı, hipertansiyon hepsi yan yana gelince yönetilmesi çok zor bir kişilik oluyordu. Fazla dostu yoktu. İlk günlerinden beri onu çok seven Bay Eli Çiprut, orkestra şefi Andre Kerr (gerçek adı Fritz Kerten) ve son 10 yılında da ben. Gerçek Dario’yu bizler tanıyorduk. Türkiye’den gidip de Paris’te 10 yıl zirvede kalmak başka bir sanatçımıza nasip olmadı şimdiye kadar. Son 10 yılını paylaştığım sanatçıyla mesleğimizin çok önemli bir olayına da birlikte imza atmıştık. TRT’nin ilk deneme yayınını sunuyordum (1966), konuğum ülkemizin gururu “Dario Moreno” idi.
Bildiğimiz kadarıyla menajerliğini yaptığınız ilk ünlü Dario Moreno idi. Peki bu deneyim meslek hayatınıza neler kattı?
Özerman: Menajerliğe zirvede başladım. Avrupa’da da ünlü olan bir sanatçının menajerliğini yapmam tabii ki herkesin ilgisini çekti. 20 yaşındaydım. Show business dünyasının birçok özelliğini ve gerçeğini Dario Moreno ile öğrendim. Moreno, zor fakat güzel bir okuldu.
Dario Moreno her fırsatta, özellikle de yurt dışında Türk ve İzmirli olduğunu dile getirirdi. Sizce Moreno Türkiye’yi ve Türk kültürünü yurt dışında tanıtmak gibi bir misyon mu edinmişti?
Özerman: O misyonla yaşadı. Kültür elçisiydi. Anadolu’nun türkülerini jazz olarak okuyan ondan başka sanatçı var mıydı? Pek tabii yoktu. Dünyaca ünlü şarkıları Türkçe sözlerle ilk kez o okudu. Ülkesiyle dünya arasında bir müzik köprüsüydü ve bu konuda da başarılı oldu. Türkiye’deki diğer ünlü sanatçılar da Dario Moreno’yu takip ettiler. Bugün artık bütün şarkılar ana dilimizde okunuyor.
Dario Moreno’nun “Ben bir mutluluk taciriyim” adlı şarkısıyla kendi yolunu çizdiğini söylüyorsunuz. Bu yol nasıl bir yoldu?
Özerman: İnsanları mutlu etmek için şarkı söyledi. Paris’e; Güney Afrika’nın, Meksika’nın ritmini o getirdi. Dario ile dans ettiler, eğlendiler, müziğe doydular. Özellikle Fransızlar Dario’yu çok sevdi. Ona gereken değeri verdiler. O da seyircisini mutlu etmek için elinden gelen her şeyi yaptı.
Dario Moreno’nun Türk ve dünya müzik tarihindeki yeri nedir sizce?
Özerman: Dario bizim misyonerimizdi. Onun için “zıplaya zıplaya ne de güzel dans ediyor” derlerdi. Ülkeler ve kıtalararası müzik köprüleri kurdu. Neşeli, eğlenceli, ritimli melodileri başarıyla icra etti. Kendi tarzını kabul ettirdi. Yıllarca onu taklit ederek yaşayan sanatçılar bile oldu. Onun okuduğu şarkıları Türkiye’de başarıyla icra eden Tanju Okan idi.
Sanıyorum bir sanatçının en büyük isteklerinden biri toplumun tüm kesimleri tarafından kabul görmek ve sevilmektir. Dario Moreno bırakın Türkiye’yi dünyanın pek çok ülkesinde büyük bir beğeni topladı. Sizce Moreno bunu nasıl başardı?
Özerman: Zekâsıyla ve şansıyla. Bu meslekte şanslı olmak çok önemli. Dario kararlı ve kendinden çok emin adımlarla yürüdü. Çok zor barajları geçti, kolay kabul edilmedi. Onu önce halk sevdi, ardından otoriteler de kabullenmek zorunda kaldılar. Biz onun şarkıcılığı ile iftihar ettik. Fakat sinema sanatçısı olarak değerini hiç gündeme getirmedik. Fransa’nın en önemli yönetmenleri ve sanatçılarıyla karakter oyuncusu olarak sinemada da başarıya imzasını atmıştı. Cannes ve Venedik film festivallerine giden ünlü sanatçı Lale Oraloğlu, röportajlarıyla Dario Moreno’nun bu yönünü 1958 yılında Türk halkına ileten ilk gazeteci olmuştur. Kısacası Dario Moreno kolay kolay bir yerlere gelmedi, çok emek verdi.
“Türk Pop Müziği’nin kilometre taşı oldu”
Çok dilli ve çok kültürlü ancak her fırsatta Türk kimliğini ön plana çıkaran Dario Moreno, dünyaca ünlü melodileri bizlere Türkçe, Anadolu’nun zengin folklor hazinesini de yabancılara kendi dillerinde dinletti. Farkında mıydı bilinmez ama, Moreno bu yaptıklarıyla bir ekole öncülük etti aslında. Müzik Araştırmacısı – Yazarı Ümit Tunçağ, Moreno’nun hem söz hem de altyapı anlamında Türk Pop Müziği’nin kilometre taşı olduğunu belirtiyor.
Dario Moreno’nun İzmir’den İstanbul’a, oradan da dünya sahnelerine ve Paris stüdyolarına uzanan bir yolculuğu var. Siz bir müzik yazarı ve araştırmacısı olarak onun müzikal gelişimini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Tunçağ: Dario Moreno’nun tipik bir ses ve kendine özgü bir Fransızcası vardı. Ne tam Fransızca ne tam Türkçe, ne de Musevi aksanında. Yüksek seslere çıkabilen iyi bir tenördü. Müziğinin yanı sıra çok sempatik ve sıcakkanlı bir insandı. Bu sıcakkanlılığı ona sinema sanatçılığında da başarı kazandırmıştır. Örneğin, Brigitte Bardot’un en yakın dostlarından biridir ve Brigitte Bardot şarkısını da söyleyen adamdır.
Onun, Paris sahnelerine kadar uzanan müzik yolculuğunda en büyük şansı çok önemli bir menajerle, ki kendisi daha sonra adını Andre Kerr olarak değiştirmiş ve Moreno’nun piyanisti olmuştur, Fritz Kerten ile çalışmasıdır. İnsanların hayatlarında dönüm noktaları vardır. Fritz Kerten de Moreno’nun hayatında çok önemli bir dönüm noktasıdır.
Peki Moreno’nun Türk müziğindeki yeri nedir? Onun tarzını nasıl nitelendirebiliriz?
Tunçağ: Biz, Türk pop müziğinin kilometre taşı olarak Erol Büyükburç’un “Little Lucy”sini kabul ederiz. Ondan sonra 1960’lı yıllarda Türk Halk Müziği’nden yapılan düzenlemeler gelir. Oysa 1950’li yıllarda Dario Moreno, “Alim”, “Entarisi Ala Benziyor”, “Kalenin Bedenleri”, “Şinanay” gibi şarkıların yarısını Fransızca yarısını Türkçe söyleyerek 45’lik plaklar yapmış ve hem Fransa’da hem de Türkiye’de çok sevilmiştir. Dolayısıyla, Türk Pop Müziği’nin asıl kilometre taşı Dario Moreno’dur.
Aynı şeyi Moreno’nun söylediği şarkıların altyapısı açısından da söyleyebilir miyiz?
Tunçağ: Evet. Öyle ki, Moreno’nun seslendirdiği folklorik parçalarda saz ya da zurna gibi Türk müziği enstrümanları değil, Batı müziği enstrümanları kullanılmıştır. Bu bir zihniyet meselesi. Önünde böyle bir örnek bulunmamasına rağmen bunu yapan Moreno, müzikal altyapı anlamında da öncüdür.
Moreno’nun müzik eğitimi almadığı doğru mu?
Tunçağ: Öyle bir bilgiye rastlamadım. Bence Dario’nun şansı, özellikle Fransa’yı gittikten ve plak doldurduktan sonra orada çok önemli müzisyenlerle çalışmasıdır. Onun, hangi tonda söyleyeceğini ayarlayabilen bir müzik bilgisine sahip olduğunu düşünüyorum. Müziği kendi kendine öğrenmiş. Sahneye çıkıp, şarkı söyleyip, orada öğrenip geliştiren bir insandı. Bütün plakları yurt dışında doldurdu.
Moreno geniş halk kitleleri tarafından “Müezzin sesli”, “Mor Cadillaclı” şarkıcı olarak anılıyor ve seviliyor. Ancak entelektüel kesimin onu daha çok sinemadaki başarısından sonra kabullendiği söyleniyor. Sizce bu doğru bir tespit mi?
Tunçağ: Bence bu tarz sınıfsal bir ayrım yapmak çok doğru değil. Tabii ki o yıllarda çok geniş kitlelere ulaşmanın en kolay yolu sinemaymış. Hele Brigitte Bardot gibi Fransız, Avrupa ve Amerika sinemasının yıldız oyuncusu ile çok yakın olması da bu anlamda etkili olmuştur. Ancak sınıf farkı koymak ne kadar doğru bilemiyorum.
Onun, özellikle Fransa’da ne kadar çok sevildiğini anlatmak için bir anımı sizlerle paylaşmak isterim. Ben, Dario Moreno öldüğü gün tesadüfen Paris’teydim ve onun seslendirme yapacağı stüdyoyu bir arkadaşımla birlikte ziyaret etmiştik. 1968 yılının Aralık ayı idi. O gün Moreno’nun ölüm haberini gazetelerde gördüm. Ben de Barcley stüdyolarındaydım. Herkes kan ağlıyordu. Don Quichotte müzikaline gittik. Jacques Brel Belçika bayrağı çektirmişti ve onun hemen yanında Türk bayrağı vardı. Moreno, Türk pasaportuyla dolaşıyordu ve Türklüğü ve İzmirliliği ile gurur duyuyordu. Bu, Moreno’nun belki çok kişinin bilip de kulak ardı ettiği fakat çok önemli bir özelliğidir. Öyle ki, Dario Moreno Fransa gibi bir ülkede bir Türk sanatçı olarak biliniyordu.
“Sinemada da öncüydü”
Dario Moreno, müzik yaşamında elde ettiği başarıları bir başka sanat dalına, sinemaya da taşımış iyi bir oyuncuydu. Dönemin tek starı olarak nitelendirilen Brigitte Bardot ile aynı projelerde yer alması, Moreno’nun bu alanda da yetisini kabul ettirmesinde kuşkusuz büyük rol oynamış.
Dokuz Eylül Üniversitesi, Sinema-TV / Film Tasarımı Bölümü Öğretim Görevlisi Nihan Bencoya’ya göre ülkemizde bugüne kadar Moreno’nun elde ettiği başarıya ulaşan başka bir şarkıcı ya da oyuncu yok. Yani, Dario Moreno müzik dünyasındaki öncülüğünü bir anlamda sinemada da sürdürmüş.
Bencoya, Moreno’nun kendini şarkıcı ve yorumcu olarak kanıtladıktan sonra sinema dünyasına adım attığına dikkat çekiyor ve bunun sanatçının sempatik, rahat tavırlarının, şişman olmasına rağmen vücut dilini çok iyi kullanmasının ve insanlarla kolay iletişim kurabilmesinin getirisi olduğunu söylüyor.
Moreno’nun hiç başrol oynamasa da tam bir karakter oyuncusu olduğunu belirten Bencoya, onun sinema kariyerinde büyük önem taşıyan rollerini şöyle sıralıyor: “Brigitte Bardot ile ‘La Femme Et Le Pantin’ (Kadın ve Kuklası) filminde oynaması sinema dünyasının ilgisini çekti. Bu film, o yıl Film Cinemonde’da yılın en iyi iki filminden biri ilan edildi. Henri-Georges Clouzot’un yönettiği “Korkunun Bedeli” filminde “Hancı” rolünü oynarken, Eddie Constantine ile Akdeniz polisiye filmlerinde rol aldı. Brigitte Bardot’un hayatını konu alan filmde Brigitte Bardot ile birlikte onun için bestelediği şarkıyı söyleyip dans ettikleri sahne ise hafızalara kazındı. 1958 yılında “Oeil Pour Oeil” (Göze Göz) adlı filmle Fransa’da “En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu” ödülünü aldı. Yıllarca Cannes Film Festivali’nin en ünlü şarkıcısı oldu. Belçika Kraliyet Tiyatrosu’nda, Jacques Brel’in yazıp sahneye koyduğu Don Quichotte (Don Kişot) adlı müzikal eserde, Sancho Pancho rolündeki başarısından dolayı Belçika Prensi Paola tarafından sanat madalyasına layık görüldü.”