İzmir’in Kültür ve Sanat Hafızasında Bir Gezinti
Türkiye’nin “batıya açılan penceresidir” İzmir. Eski çağlardan beri etkin bir liman kenti olması nedeniyle, ülkeler ve kıtalar arasındaki kültürel diyaloga destek veren bir sosyal yapıyı barındırır.
İzmir’de yakın tarih tanımlanmasına ilişkin belge/bellek konusundaki yetersizlik, esasen batılı tavırla karşılaştırdığımızda Türkiye’ye, ya da genel anlamda doğuya özgün bir tavrın uzantısıdır. Bu bağlamda İzmir’de gerçekleşmiş sanat hareketlerine ilişkin bir yazı yazmam istendiğinde, nereden başlayıp nelerden söz etmem gerektiği konusunda, herhangi bir kaynaktan yararlanmak yerine doğrudan kendi deneyimlerimi ve gözlemlerimi düzenlemek, bir anlamda mütevazı bir doküman oluşturmak ve belki de İzmir güncel sanatı hakkında yakın tarihin bir panoramasını oluşturmak uygun olur diye düşündüm. Ben bu yazıda, İzmir’in kültür ve sanat alanında, yakın zamana ilişkin gerçekleşen faaliyetlerden söz ederken, kişisel gözlemlerimden hareketle küçük hatırlatmalar yaparak, bu alandaki hafızayı tazelemeye çalışacağım.
Bugün 4 milyon kişiye ulaşan nüfusuyla Türkiye’nin en büyük kentlerinden biri olan İzmir, coğrafi konumunun da etkisiyle sadece fiziksel değil, zihinsel olarak da batıyla ilişki noktasıdır. Adeta Türkiye’nin “batıya açılan penceresi” olan İzmir’in, eski çağlardan beri etkin bir liman kenti olması nedeniyle ülkeler ve kıtalar arasındaki kültürel diyaloga destek olan bir sosyal yapısı vardır. Çokuluslu sosyal yapısının yanı sıra İzmir, Türkiye’de Levanten nüfusunun en yoğun olduğu kenttir. Bu, çok önemli bir kültürel zenginliktir. Yaşamı renklendiren bu özellik, İzmir’de adeta gelenekselleşmiş bir hoşgörü ortamı yaratır. İstanbul’dan sonra üzerinde en fazla konuşulan ve özellikle kendine özgü sosyo-politik duruşu ile ekonomik ve kültürel potansiyeline karşın atıl durumu ile de oldukça dikkati çeken bir kenttir İzmir.
Halen sürmekte olan arkeolojik kazılar ve yapılan araştırmalarla bu bölgede 10.000 yıl öncesine ilişkin yerleşime, dolayısıyla medeniyet izlerine ulaşılmıştır. Bir yerleşimin geçmişine ilişkin izleri, bugünün göstergesi olabileceği gibi potansiyeline de işaret edebilir. Örneğin Agora kazılarında tespit edilen duvar resimleri ve yazılar, tarihin ilk grafitisi olarak kayda geçmiştir. 20. yüzyılın sonlarında bir akım olarak tanımlanan ve özgür sanatın simgesi olan grafiti, belki de İzmir’in kendine özgü bir özgürlük ve çağdaşlık anlayışının da simgesi sayılabilir.
Ancak İzmir’in bugün içinde bulunduğu, farklı yorumlara yol açan ve anlamlandırılmaya çalışılan durgunluğu, işaret edilen zengin tarihi, geçmişle uyumlu görünmemektedir. Bu konuda birçok bilimsel çalışmalar yapılırken ben kişisel olarak, üzerinde yaşadığımız topraklarda bunca güçlü medeniyetlerin yeşerdiğinden hareketle, günümüzde yaşanan durgunluğun ancak önemli bir potansiyele işaret edebileceğini düşünüyorum. Bu yüzden İzmir’de öncü bir hareketin her an gelişebileceğinin beklentisi içindeyim. Nitekim son dönemde çeşitli disiplinlerde, Türkiye’yi uluslar arası ortamda temsil eden birçok sanatçı İzmir kökenlidir.
İzmir çıkışlı sanatçıların başarısı
İzmir çıkışlı sanatçıların başarısındaki en önemli etkenlerden biri, sanat eğitimi konusunda giderek güçlenen ve sayısı artan eğitim kurumlarıdır. Halen sanat alanında farklı disiplinlerde eğitim veren vakıf ve devlet kurumları, son yıllarda İzmir'i genç nüfus açısından bir çekim alanına dönüştürmüş ve çok sayıda gencin üniversite yaşına geldiğinde İzmir'den uzaklaşmasına da engel olmuştur. Böylece, ne yazık ki uzun vadede yurtdışına ya da İstanbul’a yönelmeleri kaçınılmaz olsa da, genç sanatçıların bir süre için İzmir’de kalıp, sanat üretmek konusunda çeşitli seçenekler yaratmaya çalışmaları zaman içinde İzmir’de bazı dinamiklerin gelişmesinde etkili olacaktır.
Özellikle, zengin ve güçlü eğitim kadrosu ve yetenekli öğrenci potansiyeli ile Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nin, son dönemde uluslararası güncel sanat ortamında Türkiye’nin güncel sanat potansiyelinden söz edilir hale gelmesinde çok önemli bir payı olmuştur. Aynı üniversitenin Eğitim Fakültesi ise sadece sanat eğitmenleri yetiştirmekle kalmamış, İzmir’deki sanatsal zenginliğe çok önemli katkılar sağlamıştır.
Özel bir statüde eğitim veren vakıf üniversiteleri arasında ise kısa zamanda oluşturduğu zengin kadrosuyla özellikle tasarım ve medya iletişimi alanında oldukça etkin bir eğitim veren İzmir Ekonomi Üniversitesi ile Yaşar Üniversitesinin de bu gelişmede payı büyüktür.
Ege Üniversitesi ise, İzmir’in en eski üniversitesidir ve özellikle Edebiyat, ve İletişim fakülteleri ile Sanat Tarihi, Felsefe ve Arkeoloji bölümleri, kendi alanlarında çok değerli sanatçı, akademisyen ve düşünce insanlarının yetişmesini sağlamış, böylece ilgili alanlarda sadece İzmir’de değil, uluslararası ortamda da etkili olan gelişmelere olanak sağlamıştır.
Diğer yandan bir kentin sanat dinamiklerini oluşturan, bir anlamda da görünür kılan, sanat mekanları ve üretilen projelerdir. Devlet kuruluşlarının ve yerel yönetimlerin sanat/kültür politikaları çerçevesinde oluşturdukları projelerin yanı sıra, sosyal sorumluluk bilinciyle, çeşitli bankalar ve özel şirketler, diğer büyük kentlerde olduğu gibi İzmir’de de sanata destek olacak projeler gerçekleştirmişlerdir. Bütün bunların yanı sıra, belki de daha önemlisi İzmir’in kendi dinamiklerinden gelişen, sanatçıların ya da sanatseverlerin çabalarıyla gerçekleşmiş bazı faaliyetlerden söz edilebilir. Bunların bazıları çok kısa soluklu olmasına karşın uzun süren ve etkili olan bazı çalışmalar olmuştur.
İzmir kültür-sanat alanındaki üretim-tüketim sorunları üzerinde sürekli tartışılıyor ve düşünce üretiliyor. Örneğin İzmir Büyük Şehir Belediyesi tarafından düzenlenmiş olan İzmir Sanat Çalıştayı gerçekten de son derece iyi niyetle projelendirilmiş ve İzmir sanat-kültür politikaları konusunda yapıcı çözümler üretmeyi hedeflemişti.
Yakın döneme ilişkin çalışmaları gözden geçirdiğimizde öncelikle devlet kurumlarının temsil edildiği mekanlardan söz edecek olursak, kentin merkezinde yer alan ve Ege Üniversitesinin yönetiminde faaliyetlerini sürdüren Atatürk Kültür Merkezi ile Dokuz Eylül Üniversitesine bağlı Sabancı Kültür Merkezi ile İzmir Devlet Resim Heykel Müzesi’ni de içine alan bölge, merkezi konumu ve gösterişli binaları ile görünüşte kentin kültür / sanat yaşamının en belirleyici faaliyetlerine ev sahipliği yaptığı düşünülebilir. Oysa maddi olanaksızlıklarla, özverili kurumsal çalışmaların ötesinde, bu nitelikli mekanlarda uzman profesyoneller tarafından, cömert bütçelerle desteklenen uzun soluklu programlar uygulanmalıdır. Bu tür politikalar uzun vadede İzmir’li izleyicinin hem nitelik hem nicelik açısından zenginleşmesini sağlayacaktır.
Son dönemde İzmir’de yerel yönetim nitelikli sanat mekanları oluşturma konusunda çok önemli çalışmalar yapmıştır. 2010 yılında faaliyete geçen Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi ve Tarihi Havagazı Fabrikası İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından büyük bütçelerle gerçekleştirilmiş, büyük özlemle beklenen mekanlarıdır ve ne yazık ki programları önceden belirlenmemiş olduğundan, aradan geçen zamana karşın henüz beklentiyi karşılayamamaktadır. Oysa her iki mekan da dünyadaki benzerleriyle boy ölçüşebilecek niteliktedir ve özellikle Ahmet Adnan Saygun Sanat Merkezi başta akustik olmak üzere, teknik özellikleri ile hemen başlangıçtan itibaren dünyanın en prestijli konser salonları arasında yerini almıştır.
Diğer yandan, İzmir’in çeşitli ilçelerinde kurulan ve yerel yönetimlerin yönetiminde olan çok amaçlı kültür merkezleri, kurumsal yapıları ile yapıcı ve yönlendirici olmak yerine mevcut durumun ihtiyaçlarını yanıtlamak üzerine biçimlendirilmiştirler. Bu tür mekanlar arasında İzmir Büyükşehir Belediyesi Çetin Emeç Sanat Galerisi, Konak Belediyesi’ne ait Güzelyalı Sanat Merkezi, Türkan Saylan Sanat Merkezi ve Dr. Selahattin Akçiçek Kültür Merkezi sayılabilir. Bu mekanlar gerek konumları gerekse nitelikleri açısından, ortak projeler geliştirildiğinde sadece yerel gereksinimleri karşılamak yerine İzmir’in kültür politikalarını olumlu yönde geliştirebilecek belirleyici unsurlara dönüştürülebilirler.
Sanat mekanı oluşturma konusunda bireysel çalışmalardan söz edecek olursak, İzmir’in öncü sanat galerisi, benim bildiğim kadarıyla belki de ilk profesyonel Sanat Galerisi olan Füzen, 80’li yıllarda sanatçıların ve sanatseverlerin buluşma yeri olmuştu. 90’lı yıllarda ise Mask Sanat Galerisi ile Tuval Sanat Galerisi, kısa süreli de olsa önemli örneklerdir. Genel olarak yaşamını İstanbul’da sürdüren sanatçılar ile İzmir’de üreten belli başlı sanatçıların çalışmalarından oluşan sergilerle İzmir’li resim/heykel alıcılarına çok önemli bir olanak sağlamışlar ancak ne yazık ki, ticari anlamda tatmin edici bir süreklilik olmadığından kapanmak zorunda kalmışlardır. İzmir’de profesyonel sanat galerisi olarak uzun süre çalışmaklarını sürdürmüş ve iz bırakmış olan Leonardo Sanat Galerisi ise bu alanda önemli örneklerdendir ancak ne yazık ki 2000’li yılların başlarında çalışmalarını İstanbul’a taşımıştır.
Şantiye Sanat Galerisi ise 1995-96 yılları arasında faaliyet göstermiş ve kentin güncel sanat alanında alternatif kurumsal bir yapıyı işaret etmiştir. Bu alanda öncü kabul edebileceğimiz bu proje, geçici olmasının gerçekliğinde çok yüksek bütçeli olmayan kişisel sergiler yaptı ve sonucunda da özel tasarımlı bir kitap ile kayda geçti. Böylece İzmir’de bellek oluş(ma)masına ilişkin alışkanlıkta da bir değişiklik yarattı.
Bugünlere geldiğimizde ne yazık ki, çok az sayıda galeri halen çalışmalarını sürdürebilmektedir. İrili ufaklı birkaç sanat galerisinin dışında Art Shop ve Adnan Franco Sanat Galerileri İzmir’de halen faaliyetlerini sürdüren ve en uzun soluklu galerilerdendirler. 2002 yılında kurulan Akademist Sanat Galerisi ise 2010 yılında A Sanat Galerisi’ne dönüşerek çalışmalarına devam etmektedir. Farklı alanlarda sanatın üretildiği ve izleyiciyle buluştuğu Soyer Kültür ve Sanat Fabrikası ile Kedi Sanat Merkezi ile Çizgeli Kedi ise İzmir’de sürdürülen özverili çalışmalardandır. İzmir gibi büyük bir kentte bu kadar az sayıda sanat galerisinin ancak faaliyetini sürdürebiliyor olması ne yazık ki, sanat tüketiminin çok minimal düzeyde olduğunun göstergesidir.
Son senelerde, doğrudan sanatçıların girişimleri ve yerel yönetimlerin de desteğiyle Karaburun, Seferihisar, Urla, Foça, Alaçatı gibi çevre ilçelerde gerçekleşen uluslararası nitelikli sempozyumlar ve sanat etkinlikleri, mütevazı ancak son derece etkili çalışmalardır. Söz konusu etkinlikler arasında en dikkati çeken çalışmalardan biri Urla’da sürdürülmekte. Büyük bir özenle yapılmış restorasyonu ile ödül almış olan eski bir taş evde konuklarını ağırlayan UMA (Urla Müzik Akademisi) 2009 yılında başlayan çalışmalarında belli bir program çerçevesinde kendi alanında ünlü bir müzisyenle ustalık sınıfı düzenliyor.
Fuar, İzmir’in dinamik yüzü
İzmir’in kültür /sanat belleğinden söz ederken, bu yıl 80. kez açılan İzmir Enternasyonal Fuarı’na değinmeden geçemeyiz elbette. Yıllarca bir festival havasında gerçekleşen Fuar, İzmir’in dinamik yüzünü simgelemiş ve çok farklı kesimlerden birçok kişiye ve kuruluşa ev sahipliği yapmıştır. Günümüzde artık süresi kısalmış ve ağırlıklı olarak sanayi ürünlerinin sergilendiği bir tanıtım fuarı niteliğine dönüşmüş olsa da 70’li 80’li yıllardaki “gazino sahneleri” ile halk tipi eğlence kültürünün simgesi haline gelmiştir.
İzmir’in merkezinde, kolay ulaşılabilen konumuyla uzun yıllar İzmirlinin ve İzmir dışından gelen ziyaretçilerin ilgi odağında olmuştur. Yeniliklere açık niteliği ile her yıl heyecanla beklenen ve birçok konuda ilklerin yaşandığı fuar gerçekten de birçok konuda öncü olmuştur.
Örneğin Türkiye'nin ilk film festivallerinden olan 1. Sanat Festivali, İzmir Enternasyonal Fuarı kapsamında 1961'de İzmir’de yapılmıştır. Daha sonra Dokuz Eylül Üniversitesi ve Güzel Sanatlar Eğitim Kültür Vakfı (GÜSEV) tarafından önce “Sinema Günleri” olarak düzenlenen, daha sonra 1992'de Uluslararası İzmir Film Festivali'ne dönüşerek İzmir’e çok yakışan bir festivalin tohumları da böylece atılmıştır.
Büyük özverilerle 2001 yılına kadar devam eden Film Festivali, ne yazık ki başka birçok alanda olduğu gibi sürdürülmesi mümkün olamamıştır. Neyse ki, 2012 yılında bu kez Dokuz Eylül Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema Bölümü’nün öncülüğünde yeniden hayata geçirilmesi planlanıyor. Bu sevindirici gelişme, İzmir’de uzun zamandır eksikliğini hissettiğimiz sanatsal hareketliliğe, hiç kuşkusuz önemli bir katkı getirecektir.
Nitelikli etkinliklerin gerçekleşmesi uzun süreli ve düzenli çalışma, dolayısıyla kurumsallaşma gerektiriyor. Örneğin İzmir Kültür Sanat Eğitim Vakfı İKSEV’in çalışmaları artık tartışmasız büyük bir başarıyı simgeler. Bu yıl 25’incisi gerçekleştirilen Uluslararası İzmir Müzik Festivali, Türkiye’nin en önemli sanat etkinlikleri arasındadır. Son derece nitelikli programlarıyla İzmirli izleyicinin beklentilerini karşılaması beklenirken, bunca özverili çabalara karşın festival henüz hak ettiği izleyici potansiyeline ulaşamamıştır. Bu olgu da ne yazık ki, İzmir’de yüksek ölçekli projeler üretmek konusunda caydırıcı unsurlardandır.
İzmir’de çeşitli kurumlar hem kendi bünyelerinde hem de İzmir’de önemli sanatsal etkinlikler gerçekleştiriyorlar. Örneğin Ege Üniversitesinde iki yılda bir olmak üzere üç kez tekrarlanan ve bu yıl dördüncüsü planlanan “EgeArt” sanat etkinliği de giderek kalıcı bir nitelik kazanmaktadır. Diğer yandan, Buca Eğitim Fakültesi’nin gerçekleştirdiği ve 2005 ile 2007 yıllarında iki kez tekrarlanmış olan “Görsel Sanatlar Buluşması” ise İzmir’de güncel sanatlara ilişkin çok önemli bir etkinlik olmasına karşın gerçekten zor şartlarda yapıldığından ve yeterli desteği göremediğinden ne yazık ki, sürekliliği olamadı. Diğer yandan ilki 2010 yılında gerçekleştirilen “Bienal İzmir” ise ticari niteliği ile daha çok bir fuar niteliğinde olmasına ve sürekliliği kesinleşmiş olmamasına karşın İzmir Bienali olarak anılmasından kaynaklanan tartışmalara yol açmıştır.
K2 Güncel Sanat Merkezi ile Fransız Kültür Merkezi’nin düzenlediği, ilki 2007 yılında, ikincisi 2010 yılında gerçekleşmiş olan PORTİZMİR projesi ise plastik sanatlar alanında farklı yaklaşımların hedeflendiği bir projedir. Güncel sanatların yaşamın içine girmesi düşüncesinden hareketle gelişen bu uluslararası projenin ilkinde davet edilen sanatçılardan, eserlerini kentin çeşitli yerlerinde uygulamaları istenmiş, böylece izleyicinin güncel sanatla buluşması farklı platformlarda gerçekleşmiştir. 2010 yılında ikinci kez gerçekleşmiş olması, projenin sürekliliğine işaret etmesi açısından çok önemlidir. Bu kez ana mekan olarak uzun zamandır kullanılmayan eski bir tütün deposunun seçilmesinde, İzmir’in atıl duruşuna dikkati çekmek hedeflenmiştir. Projenin yan etkinlikleri ise bu kez İzmirliyi, izleyici rolünden katılımcı rolüne taşımıştır. 2013 yılında üçüncüsü hedeflenen bu projenin sürekliliği de İzmir’in uluslar arası güncel sanat ortamı ile iletişim içinde olabilmesi açısından gereklidir.
İzmir’de kültür ve sanat ortamına önemli bir katkı da bazı ülkelerin İzmir’de faaliyet gösteren kültür merkezleridir. Örneğin Türk Amerikan Derneği, İtalyan Kültür Merkezi, İzmir Goethe Enstitüsü ve İzmir Fransız Kültür Merkezi bir yandan kendi ülkelerinin kültürünü tanıtmaya çalışırken destekledikleri ortak projelerle kültürlerarası diyalogun gelişmesine de önemli katkılarda bulunurlar. Özellikle Fransız Kültür Merkezi, 2006-2011 yılları arasında özellikle mekanlarının yenilenmesi ve başta Louvre Müzesi ile ortak sergiler olmak üzere yüksek bütçeli çok önemli projeler ile iz bırakmıştır. 2009 yılında Fransa’da Türk Mevsimi çerçevesinde geniş bütçeli önemli etkinlikler gerçekleştirmiştir. Bunlar arasında FKM’nin desteğiyle 360 Derece Tarih Vakfı’nın Foça-Marsilya arasında gerçekleştirdiği “Mare Nostrum - İzmir-Foça-Marsilya Doğu'dan Batı'ya Tarihe Yolculuk Projesi” de dikkati çeken projelerdendir. 2010 yılında ilk kez dünyanın en önemli sanat kurumlarından olan Pompidou Müzesi’nin video koleksiyonun sergilenmesi, İzmir’de kent belleğinde yerini almış çok önemli etkinliklerdir.
İzmir’de sürdürülen çalışmaların kısa zamanda çok önemli dönüşümler yaratacağına inanıyorum. İleriye dönük uzun vadeli ve bilinçli projelerle İzmir çok kısa zamanda bir kültür ve sanat metropolü haline gelebilir. Bence İzmir için en önemli proje, burada yetişen genç sanatçıların İzmir’de kalıp çalışmalarını sürdürebilecekleri ve üretimlerini gerçekleştirerek ilgili bağlantıları doğrudan gerçekleştirebilecekleri ortamların yaratılmasıdır.