İzmir’in ve Körfez’in farkına varmak
Nasıl olsa bize bahşedilmiş diye düşündüğümüz belki de yaşaya yaşaya kanıksadığımız İzmir’in Körfezi’nin dünyanın zenginlikleri ve değerleri arasında çok önemli bir yeri olduğunu kesinlikle söyleyebiliriz.
Yazı: Ahmet Güzelyağdöken / Gurme
Fotoğraflar: Mandal Ajans
Belki de abartılı gelebilecek bu iddiamızı irdelediğimizde hiç de hislerimize kapılıp abartılı bir şey söylemediğimizi, elimizdeki değerin söylediklerimizin fazlasıyla üzerinde olduğunu birlikte değerlendireceğiz.
Şayet İzmir Körfezi’ni; Güzelyalı, Kordon ve Karşıyaka’nın çevrelediği bir yer olarak algılarsak hem İzmir’i hem de Körfez’i küçültmüş oluruz. Oysaki İzmir Körfez’i; İç Körfez ve Dış Körfez olmak üzere iki bölümden oluşur.
İç Körfez; Güzelbahçe’den Bayraklı’ya oradan Karşıyaka, Sasalı, Tuzla ve Homa Dalyanı’na kadar uzanır.
Dış Körfez ise Urla Yarımadası’ndan başlayıp karşılıklı Karaburun ve Foça Yarımadalarına kadar olan alanı kapsar.
Körfez’e Karaburun Yarımadası’ndan başlayıp; Mordoğan, Balıklıova, Urla, Güzelbahçe, Güzelyalı, Kordon, Bayraklı, Karşıyaka, Sasalı, Tuzla, Homa Dalyan’ı, Foça Yarımadası’nda bitirecek olursak Körfez’in büyüklüğünün ve derinliğinin ne ifade ettiğini daha iyi algılayabiliriz.
Bu kocaman Körfez alanı hem açık deniz, hem iç ve hem kıyı balıkçılığını açısından çok uygun alanlarla doludur. İşte bu alanı kapsayan İzmir Körfez’i balık ve deniz ürünleri çeşitliliği ve özellikle lezzet değeri açısından çok önemli bir yerdedir.
Birçok konuşmamda ve sohbetlerimde alanı biraz daha geniş tutarak Ege’deki zenginliğin ve lezzetin dünyanın hiçbir yerinde olmadığını hep savunurum.
Dünya her kırmızı balığa “Red Snapper” derken biz de mercanın antenlisi veya antensizinin hangi derinlikten çıktığı değerlendirilir. Sinaritler balıkçı tezgâhında hala canlı bakar, Fangiriler kınalı kınalıdır, trança boynuzlu veya dişisiyle mukayese edilir. Barbunlar çok güzel tabirle kıpkırmızı çilek, kum ve kaya barbunu olarak çeşitlenir. Kefaller topandır, mavridir, meksinardır ve adı Karaburun’la anılır. Çipura ise Özbek’le özdeşleşmiştir.
Hasılı, nerede, ne balık varsa Körfez’de zaten vardır ve hatta hep bir fazlasıyla vardır.
Laosu, granyozu, kılıcı, dili, levreği, lüferi, hamsisi, sardalyası saymadık diye yok sanılmasın.
Mavi kuyruklu bölge karidesinin dünyanın en lezzetli üç – beş karidesinden biri olduğunu özellikle belirtmek isterim.
Yerli kalamar çok özellikli ve farklıdır.
Kabuklularda midye, akivades, kidonya, istiridye ve saçalan ve daha niceleri saymakla bitmez.
Neyin, ne zaman yeneceği konusu belki biraz mesele gibi görünse de balığın her daim yenmesinden yana olduğumdan, doğru usulde avlanmış bulduğunuz her balığ, her yerde, her zaman yiyebilirsiniz.
Tabii ki bazı balıkları az yağlı dönemlerinde tava, yağlı dönemlerinde ızgara olarak tercih edebilirsiniz.
Bölge balığı olan kefali her zaman zeytinyağlı yahni olarak sıcak veya soğuk yemenizi ısrarla öneririm.
Evet, İzmir Körfez’i bu kadar değeri barındırsa da bu Körfez bir zamanlar istakozların en önemli barınağıydı ve biz bu değeri maalesef kendi ellerimizle yok ettik.
Ancak Körfez geri dönmeye o kadar gönüllü ki rahmetli Tuğrul Şavkay’ın İzmir’e geldiğinde kaleme aldığı yazısı aklıma geliyor.
“Körfez temizlendikçe istakozların yeniden Körfez’e döneceklerine inanıyorum.” (T.Şavkay)
Evet, ben de buna gönülden katılıyorum.
Biz ne kadar kötülük yapmış olsak da istakozlar kin tutmaz.
Daha bilinçli nesillere, daha mavi Körfez bırakmamız dileklerimle.