“Torosların yıldız" Çeşmelerinden hala sular akan başkent: Ağlasun’da Sagalassos

“Gediler karanlıktan / baktılar karanlığa /

korktular karanlıktan / taptılar karanlığa / çoğaldılar

karanlıkta / yendiler karanlığı / sevdiler karanlığı / ve karışıp

gittiler karanlığa. Şimdi hangi yıldızdadır kimbilir

güzel sesleri? Kaldı güzel elleri / som kayalarda.”

(Hasan Hüseyin, Ağlasun Ayşafağı)

Türk-İslam heleneğinde yaygın yakıştırmadır: Bir grup evliya, çoğu kez turna kılığında uçarak, yurt kurmaya emverişli bir yer bulmak amacıyla Anadolu’ ya gelir. Bir yere gelince, gaipten ( bilinmeyen bir yerden) bir ses gelir. Sözgelimi, bugünkü Konya ‘ nın üzerinde uçan ermişler, ilahi bir ses duyar :

             -Kikon, ya!..

            Bizimkiler konar ve oracıkta “ KONYA “ şehrini kurar!

Başka bir grup, yine Horasan’ dan ( ing: Horizon) , yeryüzü cennetini bulmak gayesiyle havalanır. Tam Uludağ ( antik Olympos, Ortaçağda Keşiş dağı ) üzerinde uçarken, içlerinden biri:

- Cennet burası, der. O ulu, kışın kuru, yazın sulu dağın kuzey eteğinde kurdukları şehrin adı “ Cennet Bursa olur çıkar:

“Dağ görgüsü kazanır,

Uludağ’ ı gören kişi…”

Buyrun bir örnek daha:

Bizimkiler (uçan halısız, turna kılığında ) uçarken, Göller Yöresi üstündeyken şu sesi duyar:

“Burda durur, kentini burada kuuur! “

Evliyamıza, o yöreye konup, “ Burdur “ şehrini kurmak düşer. 

Sagalassos’tan Ağlasun’a

Aslında "Burdur" adı, 5 bin yıl önceki yerel Anadolu dilindeki ( Luwince) “ Polydoros ” sözcüğünden süregelmiştir. Bu ad ise, “doğanın bolca nimetlendirdiği yer” anlamına gelir.

Burdur‘un 35 kilometre yakınında, bu ilin şirin ilçesi Ağlasun konuşlanmıştır. Bu adın da, 7 kilometre yukarı yakınındaki, Psidya ‘nın bayındır başkenti Sagalassos’tan Türkçemize uyarlanmış. Yoksa, ağladığı, oraya kimsenin “ağlasın” dediği yok!..              

Bayanlar baylar, “ Sagalassos” deyip de geçmeyelim. Bu görkemli kent, eski çağlardan beri “Torosların Yıldızı” diye anılır. Toroslar ( ki, toros, boğa demektir. ), sıradağlar güzeli olduğuna göre, Sagalassos’ un parlaklığını varın siz düşünün!..

Şehir, deniz yüzeyinden 1450 ile 1700 metre yükseklikte, çok elverişli bir yere kurulmuş. Bu yüksekliği zihninizde canlandırabilmek için, İzmir’deki en yüksek otelin 100, Kadifekale’nin 190, Pergamon Krallığı başkenti Bergama’nın 335 metre yüksekliğinde olduğunu anımsatalım! Şehrin, “halkın dilinden konuşmak için açılmış ağzı gibi” 7 bin kişilik tiyatrosu, yaklaşık 1500 metre yükseklikte kurulmuştur ve oturma sıralarının en arkasındaki (anelamma) duvarı, şehir surlarının kuzey kısmını oluşturmaktadır. Gelsin tiyatro ve müzik grupları burada etkinlik sunsun!

“ Ağlasun dedikleri bir yıldız çınar

İki şimşek, bir yıldırım, sel selek,

fırtına kar, dalda yaprak

…………………………………………….

Ağlasun umuttur sabahlarımda

Ağlasun hüzün

Hüzünlü bir eşkıya akşamlarımda

Ağlasun ellerimizdir

Ağlasun öfkelerimiz

Ağlasun her yerdedir

Ağlasun düşlerimiz.”

( Hasan Hüseyin )

Yükseklerde şahin yuvası

İrisinin-ufağının, kentin-anıtın kesin sayısını bilip söylemek zor ama, genellikle yurdumuzdaki antik kent sayısı 4 bin dolayında. Okumakta olduğunuz yazının yazarı, bu 4 (dört) bin kentin, bilse bilse 3 bin 900 kadarını bilir (!), diyebilir ki; bunca sönmüş kent arasında Sagalassos’un özel bir yeri var. Bu kentler, benim çocuklarım gibi. Yine de Sagalassos’un, favorim bir düzine kent arasında yer aldığını saklayacak değilim!

Burnumuzun dibindeki, gözümüzün önündeki bu antikite mücevherini görmeyenimiz vardır (!) Oysa elin (Belçika’nın) Prof. Arkeoloğu / Mark Waalkens burayı görmüş, gönlünü kaptırmış, canını yoluna koymuş. Burayı yıllardır zihinsel bir şehvetle kazıyor. Bugün bile kullanılabilecek çeşmeleri (Antoninler) , muazzam kütaphaneyi, tapınak, saray ve anıtları, tarihin karanlığından günışığına çıkıyor. Dahası; Belçika Prensi bu kazının sponsoru. Onun sağladığı akçasal yardımla kazılar yürütülüyor, Burdur Müzesi düzenleniyor, burası konusunda bilimsel yayınlar yapılıyor.

Mermerde yerleşen otlar

Ağlasun’dan, tribüşon gibi döne döne yükselen asfalt, gezgini 7 kilometre sonra, ören girişine ulaştırıyor. Daha aracınızdan inerken, bekçi kulübesini çevreleyen çimen yeşili selamlıyor. Şaşkınlığınızı, ören bekçilerinden (İbrahim) gideriyor:

“Yeşile tutkunum. Bazıları ekmeğini taştan çıkarır ya; ben de mermeri çiçek açtırmaya özendim. Her gün taa ilçe merkezinden motosikletle su taşımak hem zor, hem yeterli değil. Baktım, bir yerde, taş yığınların arasından su kaynıyor; oradan suyu hortumla buraya akıttım!...”

Buyrun size, Anadolu cennetinin sunduğu bir sürpriz.

Hafirler (kazıcılar), suyun akıp taksim edildiği (İstanbul’ daki Taksim adı buradan gelir) Antoninler Çeşmesi’ni aslında uygun biçimde ayağa kaldırmış!                                              

Başlıca yapılar

Sagalassos’a uzaktan bakanlar, birçok anıtsal yapının kısmen de olsa ayakta kaldığını, bazı noktaların, pazar yerleri gibi yeşil tentelerle kaplı olduğunu ayırt edecektir. Bu yeşil kumaşlar, altındaki tarihsel kalıntıları yağmur ve güneşten koruma amaçlı olarak konulmuştur.

Bir dergi yazısının sınırlarını zorlamamak için, Sagallos’u “antik kentler içinde birinci yapan” başlıca kalıntılar hakkında kıyasıya özetlenmiş bilgiler sunmakla yetinelim:

Tiyatro

Tiyatrolar, günümüzün çanak antenlerine benzer. Başka bir yaklaşımla, kent bir evdir de, tiyatro, onun ağzında bir megafondur. Öyle ya; ilkçağda televizyon, radyo falan olmadığı için, tiyatro tek iletişim aracıydı. Orada salt temsiller verilmekle kalınmaz , kentdeşleri ilgilendiren önemli konulardaki toplantılar burada yapılırdı. İki kez ikinin dört ettiği gibi kesin olmamakla birlikte, bayındır kentte, olabilirse, her aileden bir kişinin oturabileceği sığar (kapasite) öngörülmüştür. Sagalassos tiyatrosunun 7 bin kişilik olduğuna bakılarak, kent nüfusunun 30 binin üstüne olduğu düşünülebilir. Yine de ihtiyatlı davranıp, bura nüfusunun 10 bin dolayında olduğunu kestirebilir. Demek, kent bayındır olduğu ve burada festivaller düzenlendiği için, kavea (seyirci oturma yerleri) fazlaca gerçekleştirilmiş olsa gerek...

Helenistik döneme ait olan tiyatronun çoğu parçaları, orkestra çukuruna dökülü durmaktadır. Bunlar arasında bulunan 12 metrelik kaidenin üstünde, onuruna tiyatronun kurulduğu Şarap ve Eğlence Tanrısı Dionysos’a ya da yapının sponsoruna ait heykelin bulunduğu düşünülebilir.

Yamaç Saray

“Torosların Yıldızı”nda, Efes’teki gibi yamaç saray ya da eğimli arazide kurulmuş evler göze çarpar.

 

Antoninler Çeşmesi

Sönmüş şehrin en şaşırtıcı yapılarından biri, Antoninler Çeşmesi, İzmir ‘i de yeniden kurduran Roma İmparatoru Marcus Aurelius zamanına tarihlenir. Bu tür anıtsal çeşmeler, su peri Nympha‘lar (Nif’ler) dolayısıyla “Nympheion ( Nimfeon) diye adlandırılır. Bugün bile suyu akan çeşmeyi süsleyen zarif heykellerin mulajları (kopyaları) yerlerinde, özgünleri Burdur Müzesi’ndedir. Bu müzede, Sagalassos ve Psidya Antiyokya’sında bulunan eşsiz heykeller de yer almaktadır.

Sagalos kazılarını finanse eden Belçika Prensi, 5 Mayıs 2005 tarihinde Burdur’ a geldi, Müzeyi ve Sagalassos’u ziyaret etti. (Küçük bir rehber anımsatması: Müze ziyaretinizde mutlaka üst kata çıkın, bu arada birçok değerli yapıtın yanı sıra, antik Bubon’da bulunan bronzdan yapılma “İbecik Apollonu” heykelini mutlaka görün!)

Afrodisyas ve müzesini görmüşseniz, oradaki yontularla buradakiler arasındaki benzerliği fark edersiniz. Haklısınız, çünkü Burdur Müzesi’ndeki yontuların çoğu Afrodisyas lı heykeltıraşlar tarafından veya oranın mermerinden yaratılmıştır!

Neron Kütüphanesi

Bilir bildiririm ki; canayakın Anadolumuz, antik kütüphaneler yönünden de rakipsizdir. Bergama, Efes, Nyssa ( Sultanhisar), Milet, Smyrna ( İzmir ), Assos, Knidos ve benzeri kentlerdeki kütüphaneler, günümüzde bile ders ve örnek alınacak yetkinliktedir. Sagalassos da bu yönden çok şanslıdır.

İsa’dan sonra ikinci yüzyılın ilk yarısında, Neon ailesince yaptırılmış olan kütüphane, Prof. Waelkens ve ekibince, orijinali hakkında bilgi verecek sağlamlıkla canlandırılmıştır.

Yazılı kültür eserleri olan kitapları bulunduran kitaplık, kendisi de bir sanat eseri sayılabilir. Tabanında, göz alıcı iki büyük mozaikle süslenmiştir. Bunlardan, daha büyük olanı, “Ayağına Çabuk” Akhilleus’u Troya Savaşı’nda betimlemektedir. Kütüphaneyi inceleyenler, bu yapının, bugün bile kullanabileceğini düşünür.

 

Renkli Kalem Medya Grubu
Tüm Hakları Saklıdır ©