Kentin kalbine uzanan bir yol: “Anafartalar Caddesi”

Kıvrıla kıvrıla kentin kalbine giden Anafartalar Caddesi, asırlık camileri, taşları yosun tutluş hanları, bir zamanların en pahalı otelleri, barok süslemeli ama susuz onlarca çeşmesiyle İzmir’in en bilindik, en hayat dolu, en yaşlı, gündüzleri en kalabalık, geceleri ise en tenha caddesidir.

Yazar: Fatih Mustafa Aygüneş / Sanat Tarihçisi – Ülkesel Rehber

Caddeler de insanlar gibidir. Bir kentin içinde irili ufaklı, yaşlı genç bir arada yaşar dururlar. Kiminin birkaç asırlık ömrü vardır, kimi ise gencecik ölür. İnsanlar gibidir caddeler, bazısı yıl yıl daha büyür, boy atar, bazısı ise kambur olur, bükülür. Makyajlı ve bakımlıdır birkaçı, çoğu ise yorgun, yoksul ve kir pas içinde. İnsanlar gibi ahlaklısı, tekin olanı vardır caddelerin, ya da hır gür seven, kavgacısı.

Birçoğunun yalnızca bir numarası vardır. Birkaçının ise uzun ya da kısa bir ismi. Ünlü olanları vardır içlerinde ya da varlığından kimsenin haberi olunmayanı. Kimi çok çalışır, gece gündüz. Hiç uyumaz. Kimi ise gün batarken yatar, gün doğarken kalkar orta yerinden gelip geçtiği işçi mahallelerinin sakinleri gibi.

Bunlardan biri vardır ki İzmir’in en bilindik, en hayat dolu, en yaşlı, gündüzleri en kalabalık, geceleri ise en tenha caddesidir. Asırlık camiler, taşları yosun tutmuş hanlar, bir zamanların en pahalı otelleri, barok süslemeli ama susuz onlarca çeşme, sağından solundan kuşatır O’nu. Kentin en beyefendi caddesidir. Yeri gelir kenara çekilir. Cömerttir, kendi payından çoğu kez yer verir yapılara bu yüzden ya incelir, ya da eğilir. Ne zaman ki Kemeraltı’nın kalabalığından kurtulur, işte o vakit atıverir üstünden yükünü, birden doğrulur ve Mezarlıkbaşı’ndan Basmane’nin içlerine bir mızrak gibi uzanır. Vaktiyle caddenin bu kısmı, semtteki keçe imalatçılarının bolluğu yüzünden Keçeciler Caddesi diye anılsa da günümüzde Konak İskelesi’nden Basmane Garı’na kadar caddenin tek bir adı vardır. O da “Anafartalar.”

Tarih içinde Hükümet, Ali Paşa, Keçeciler ya da Tilkilik isimleri ile anılan cadde, Anafartalar ismini, Cumhuriyet sonrası Punta’nın Alsancak’a, Mortakiye’nin Kahramanlar’a, Darağacı’nın Şehitler’e dönüştürüldüğü yıllarda alır. İzmir’in en uzun caddelerinden biri olan Anafartalar, aynı zamanda bir uçta Konak İskelesi ile denizden gelenleri, diğer uçta ise Basmane Garı’na Anadolu karasından trenle gelenleri taşır kentin kalbine.

İki adımda bir hamam; biri yarım üçü tamam

Caddenin Mezarlıkbaşı girişinden itibaren dört tane hamam çıkar karşımıza. Bunlardan üçü hala kullanılmaktadır. Birisi ise harap bir halde, odun kömür deposudur. Hamamlardan ilki, Batı mimarisinin izlerini taşıyan Tevfik Paşa Hamamı’dır. Keçeciler Caddesi’ne Kemeraltı tarafından girenler ilk bakışta Hasan Hoca Camisi ile omuz omuza duran bu hamamı görürler. Hamamın içini merak edenler, çekinmesinler ki Tokatlı işletmeciler her daim güler yüzlü ve misafirperverler. 18’inci ya da 19’uncu yüzyılda yapıldığı tahmin edilen Tevfik Paşa Hamamı’ndan ayrılıp da cadde içinde ilerlediğinizde, sağ tarafta Kadı Hamamı ile göz göze gelirsiniz. Caddenin en büyük ve en eski hamamıdır o. Hatta şimdilerde adına Lüks Hamam dense de, bir dönemin Kadı Hamamı, çifte hamam olma özelliği ile diğerlerinden ayrılır. Bir tarafı erkeklere, diğer tarafı kadınlara tahsis olduğundan, Tilkilik semti kadınlarının gözdesidir.

Caddenin orta yerine geldiğinizde sağ tarafta, Osmanzade Yokuşu’na giden 945 numaralı sokağın başında sizleri bir sanat abidesi karşılar. O prensestir, ak duvaklı gelin kızdır, iki yanına dört hamamı almış caddenin su perisidir. Yapıldığı 19’uncu yüzyılda İstanbul’daki benzerlerini kıskandırıp çatlatacak kadar zarif bu yapı, ne yazık ki bugün işportacıların önüne tezgah açtığı ve doğramalarına ucuz malların asıldığı bir metruktur. Bir dönem susayanlara buz gibi su, bayram ve mevlitlerde ziyaretçilerine bal gibi şerbetler sunan Dönertaş Sebili, eski günlerinin vakurluğundan çok uzak bir halde gözünüzün içine bakar. Hissedersiniz acısını ve kahrolursunuz bir şey yapamamanın öfkesi ile.

Bugün suyu kuruyan yalnızca Dönertaş Sebili değildir elbette caddede. Hemen yakınındaki Kıllıoğlu Hacı İbrahim Hamamı da aynı kaderi paylaşır. Üstelik O, Dönertaş kadar şanslı da değildir, hırpalanmıştır, yıkılmıştır. Bugün hamam olmayı bir kenara bırakın, içinde durulamaz kadar harap bir kömür deposudur. Caddenin son hamamı ise diğerlerinden biraz şanslıdır. Yanında kahvesi, karşısında lokantası, yanı başında camisi vardır. Ama en önemlisi, birkaç adım ötesindeki koca Basmane Garı, günün her saati ona Anadolu’dan ter içinde gelen, aklanmayı paklanmayı bekleyen gurbetçileri taşır. Bu yüzden caddenin en bakımlı ve faal hamamıdır Basmane Hamamı.

Caddenin su perisi: “Dönertaş Sebili”

Bugün Anafartalar Caddesi’nde ve de ona açılan sokaklarda onlarca çeşme, sebil ve şadırvan görmek mümkün. Bunlar içinde biri var ki, onun bir benzerine, ne İzmir ne de başka bir kentte rastlamak mümkün değil. Üzerindeki kitabeden okunduğuna göre, 1814 yılında inşa edilen Dönertaş Sebili, hem süslemelerinin zenginliği hem de köşesinde yer alan döner taşı ile bambaşkadır. Bir kapı ve iki pencereli, kiremit örtülü sebilin, iki penceresi arasında yuvarlak bir mermer sütun yer alır. Süslü başlığı ve zarif gövdesi ile insanda dokunma hissi uyandıran bu mermer, gerçekte bir deprem terazisidir. Bu sütun sağa sola döner. Bu yüzden yapıya Dönertaş ismi verilmiştir. Yapının mermer cephesi, perde motifleri, selatin cami tasvirleri, yazı madalyonlar ve çiçek örgeleri ile bezenmiştir. Bu yanı ile nakışlarla bezeli beyaz tüllere bürünmüş bir su perisini andırır.

Bir cami, bir meydan, biraz ibadet, biraz muhabbet

Anafartalar eski adı ile Keçeciler Caddesi’nin en önemli yapılarından biri elbette Hatuniye Camisi’dir. Hatuniye’yi önemli kılan ilk başta hariminin, diğer camilere kıyasla daha büyük olması ve Cuma ile Bayram namazlarında daha çok tercih edilir olmasıdır. Dahası 17’nci yüzyılda yapıldığı tahmin edilen Hatuniye, diğerlerinden daha eskidir. Aynı zamanda yanı başında bulunan geniş meydan ve yemyeşil parkı, namaz öncesi ve de sonrası muhabbetlerin tek kıblesidir. Hala ayranların bakır maşrapalarda ikram edildiği, kokulu gazozlarla serinlenen ve ince belli bardaklarla çayların yudumlandığı çay bahçesi nasıl da yakışır Hatuniye Meydanı’na.

Anafartalar Caddesi’ne kapısı açılan tek cami Hatuniye değildir elbette. Caddenin girişinde yer alan Hasan Hoca Cami (18’inci yüzyıl), caddenin ortalarında karşımıza çıkan Mumyakmaz Cami (18’inci yüzyıl) ve caddenin sonunu taçlandıran Çorakkapı Cami ( 18’inci yüzyıl) ise diğer ibadet incileridir. 

Eskinin hanları, bugünün otelleri

Anafartalar Caddesi, karadan kervanlarla gelenleri denize, oradan da ihraç limanlarına ulaştırdığı için olsa gerek, 16’ncı yüzyıldan itibaren çok sayıda hana da ev sahipliği yapmıştır. Kimi açık avlulu, kimisi kapalı yapılan, tek katlı ya da çok katlı bu hanların günümüzde birçoğu kullanılmaz haldedir. Kullanılanlar ise eski şaşalı günlerinden uzak, karsız ticaretlerin ya da ucuza harcanan emeklerin adresidir. Bazıları ise özensiz restorasyonlar ile ucuz otellere dönüştürülmüş ve gurbetçilerin hizmetine sunulmuştur. Bir zamanlar, Yemişçiler, Demirciler, Bakırcılar, Kömürcü gibi adlarla anılan hanlar şimdilerde içinde Palas geçen afilli isimlerle anılır. Bunlardan birkaçı da yazımızın konusu Tilkilik mevkiindeki Anafartalar Caddesi üzerinde yer alır. Bir vakitler Menzil Hanı diye anılan yapı günümüzde Meram Palas olarak, Cihan Palas oteli ile aynı semtte hizmet vermektedir. Caddenin bugün için yabancı turist bile ağırlayan şık otelleri de yok değil. Hele içlerinde birisi var ki, gösterişli dış cephesi, iç avludaki yeşil bahçesi ve de odalarının şık dekorasyonu ile her türlü övgüyü hak ediyor. 1857 yılında Uşakizade Muarrem Bey tarafından yapılan bir hanın otele dönüştürülmesi ile var edilen Antik Han Otel, İzmir’in ilk özel belgeli oteli olma özelliğine de sahip. Otelin 60 kadar odası İzmir’de farklı bir konaklama deneyimi yaşamak isteyenler için ideal.

Başı sonu karakol, emniyetli yol

Anafartalar Caddesi’nin Keçeciler diye anılan kısmının başı da sonu da karakoldur. Caddenin girişinde Anafartalar, çıkışında ise Basmane Karakolu yer alır. Birkaç asır önce kentin ileri gelenlerinin yaşadığı, ticaretin akıp gittiği, oteller sayesinde yabancıların uğrak yeri, gece eğlenceleri ve sinema keyiflerinin doyasıya yaşandığı caddenin asayişi bu iki karakoldan sorulurdu. Bunlardan, Basmane Karakolu yapıldığı 19’uncu yüzyıldan beri hizmet vermeye devam etse de, Anafartalar Karakolu günümüzde Polis Anı Evi adı ile bir müze oldu.

Anafartalar Caddesi’nin hemen girişinde, 19’uncu yüzyıl başlarında İzmir Valisi Rahmi Bey’in gayretleri ile yapılan karakol, kendine özgü bir mimari üslup sergiler. Batı ve Doğu kültürlerinin birbirleri ile buluştuğu, İzmir’in kültürel coğrafyasında yetişen ve iki kültürün de tatlarını sunan bir sanat meyvesidir bu yapı. Cephesine bakıldığında oryantalist ve neoklasik özellikler bir arada kendini gösterir. Yapıldığı ilk yıllarda Peştemalcıbaşı Keçeciler Polis Karakolu diye anılsa da, 1954 yılından sonra yanı başında uzanan Anafartalar Caddesi’nden ismini alır. Karakolun bugün için ülkedeki nadir Polis müzelerinden biri olmasının dışında bir başka önemli özelliği daha vardır. Kurtuluşun ardından 10 Eylül’de İzmir’e giren Mustafa Kemal Atatürk, Hükümet Konağı’na geçmeden önce İzmir halkını ilk kez bu binadan selamlamıştır.

2005 yılında müzeye dönüştürülen karakolu, gün içerisinde ücretsiz ziyaret etmek mümkün. Tutuklamada kullanılan kelepçelerin, irili ufaklı silahların, tutanakların yazıldığı daktiloların, bekçiden komisere kadar her rütbeden polis memurunun giydiği üniformaların sergilendiği müzenin, en ilgi çeken kısmı ise nezarethanesi. Restorasyon sürecinde ilk haline sadık kalarak korunan nezarethanenin duvarında görülen Osmanlıca bir yazı insanın içini sızlatır.

“ Ya Sabır, burası Hz. Yusuf makamıdır. “

Ve bu yazıyı okuyanların dilinden ve yüreğinden o saat Sivaslı ozan Ruhsati’nin şu dörtlüğü gelip geçer. Nezarethanenin karanlığına, kokusuna ve de korkusuna bulanarak.

“Burası Hz. Yusuf makamı

Yatalım bir zaman ne olur olsun

Günde kase kase zehir verseler

Yutalım bir zaman ne olur olsun”

İki meydan ile on iki mahalleyi birleştiren cadde

İki koca meydan, Anafartalar Caddesi ile bağlanır birbirine. Bir bakıma deniz ile kara onun sayesinde buluşur. Kervanla taşınan mal, gemiyle gelen alıcısına, trenle gelen yar ise, sahilde bekleyen sevgilisine hep bu cadde ile kavuşur. Anafartalar Caddesi, Konak Meydanı ile Basmane Dokuz Eylül Meydanı’nı birbirine bağlarken bir zincir gibi kıvrılır da kıvrılır. Ve bu tarih yüklü yolculuğunda on iki mahallenin yanı başından uzanıp gider. Bunlar sırasıyla: Konak Mahallesi, Kestelli Mahallesi, Güzelyurt Mahallesi, Yenigün Mahallesi, Hurşidiye Mahallesi, Kurtuluş Mahallesi, Akıncı Mahallesi, Pazaryeri Mahallesi, Altınordu Mahallesi, Faik Paşa Mahallesi, Etiler Mahallesi ve İsmet Kaptan Mahallesi’dir.

Birçokları için taştan betondan bir cadde değildir Anafartalar. Tezgahtar çığırışlarını, ısrarcı çocuk ağlayışlarını, hanlarda sallanan çekiçlerin tıkırtısını, şadırvanlardan akan suların şırıltısını, sokak çalgıcılarının tınılarını Anafartalar gibi duyuyorsa kulaklarınız ve onun gözü ile bakabiliyorsanız çevrenizde olup bitenlere, kalabalığın tüm renklerine. İşte o saat; siz de Anafartalar ile birlikte kıvrıla kıvrıla uzanırsınız kentin kalbine doğru.  

Renkli Kalem Medya Grubu
Tüm Hakları Saklıdır ©