19’uncu yüzyıl seyahat rehberlerinde İzmir
Rehberlerde İzmir ile ilgili bölümler, İzmir’e nasıl gidilebileceği hakkındaki bilgilerle başlar. İzmir’in mahalleleri, sokakları, eğlence kültürü, antik kalıntıları, müzeleri ve şehrin çevresindeki gezi rotaları da 19’uncu
yüzyıl seyahat rehberlerinde İzmir’e ilişkin verilen bilgiler arasındadır.
Yazı ve Fotoğraflar: Dr. Erkan Serçe – Mustafa Özbaş
19’uncu yüzyıl başlarına kadar seyahat etmek orta-üst ve üst sınıflara ait bir ayrıcalıktı.
Belli bir zorunluluktan dolayı seyahat etmiş olanları (diplomat, asker, din görevlisi, tüccar vb.) bir kenara koyduğumuzda, uzun soluklu bir seyahatin masraflarını karşılamak, sıradan insanların altından kalkamayacağı bir yüktü.
Ayrıca seyahat “merak”ın ötesinde “eğitim”in bir parçası olarak görülmekteydi ki, eğitim de söz konusu dönemlerde sıradan insanlar için bir lüks olarak görülüyordu.
Sanayi Devrimi bu tabloyu hızla değiştirdi; orta sınıf bir yandan hızla güçlenip iktisadi hayata hâkim olurken, diğer taraftan o zamana kadar sadece soylulara özgü olan faaliyetlerde yerini almaya başladı. Seyahatin gelişmesini ve geniş kitlelerin ilgi alanına girmesini sağlayan ulaşım teknolojisindeki gelişmeler oldu. Deniz ulaşımında vapur ve kara ulaşımında demiryolları birleşince, seyahat dünyasının sınırları ve yolculuk anlayışı devrimsel bir nitelikte değişmiş, Reinhold Schiffer’in ifadesiyle “daha iyimser, ilerlemeci ve demokratik” bir hale gelmişti.
Girişimci Zekası Seyahat Kavramını Değiştirdi
1840’larda Thomas Cook adlı bir girişimci, parası ve zamanı sınırlı olan orta sınıf mensupları için “paket tur”lar düzenlemeye başladı. Hiç kuşkusuz Cook, aristokrat zenginlerin sahip olduklarının aksine, müşterilerine daha düşük kalitede konaklama, yemek ve olanaklarla hizmet sunmaktaydı. Buna karşın seyahatler daha organize, sınırları ve gezilecek yerleri belli haldeydi. Artık “kitle turizmi” başlamıştı.
Seyahatin zaman sınırları belli ‘turizm’e dönüştüğü bu yeni süreçte, turistin ihtiyaç duyacağı donanım, gideceği yerin özellikleri, görmesi gereken yerler, karşılaşabileceği sorunlar gibi bilgilerle donatılması gereği, yeni bir tür literatürün doğmasına yol açtı: Rehberler.
19’uncu yüzyıl ortalarında yayınlanmaya başlanan rehberler, çeşitlenerek günümüze kadar gelmiştir. 19’uncu yüzyılda en geniş kullanım alanı yaratan rehberler İngiltere’de Murray Yayınevi tarafından hazırlanıp yayınlanan rehberlerdir.
Murray’ın, İzmir’i de içine alan ilk rehberi 1840 yılında yayınlanmıştır. “A Hand-Book For Travellers in The Ionian Islands, Greece, Turkey, Asia Minor, and Constantinope” adını taşıyan bu rehber, aynı zamanda Osmanlı coğrafyasına yönelik yayınlanmış ilk rehber olma özelliğindedir. İzmir’in yer aldığı rehberin baskıları 1845, 1854, 1878 ve 1895’de yenilenmiştir.
Murray rehberlerinde önce “Genel Giriş” başlığı altında ziyaret edilecek bölge hakkında ihtiyaç duyulan bilgiler verilmektedir. İklimden kullanılan paralara, at kiralama yöntemlerinden kullanılan ölçü ve ağırlık birimlerine, bayramlar ve karnavallardan yaşayan halkların genel karakterlerine kadar birçok bilgi bu bölümde yer almaktadır. Ardından seksiyonlara ayrılmış bir şekilde ülkenin anlatımına geçilmektedir. Ziyaret edilecek yerler “rota”lara ayrılmış, ulaşım olanakları düşünülerek her rota birbiriyle bağlantılı hale getirilmiştir.
Rehberlerdeki İzmir
Rehberlerde İzmir ile ilgili bölümler, İzmir’e nasıl gidilebileceği hakkındaki bilgilerle başlamaktadır. 1840’larda İngiltere’den İzmir ve çevresine ulaşmak için yola çıkan yolcular, ayda üç kez Marsilya’dan Malta’ya hareket eden vapurlardan birini yakalamalıdırlar.
Malta’dan Syra (Siros)’ya giden bir başka vapura aktarma yapan yolcular Syra’dan da İstanbul’a veya İzmir’e giden bir vapura binmelidirler. İzmir Körfezi’ne giren vapurlar açıkta demirlemekte, yolcular kayıklarla İngiliz İskelesi olarak bilinen mahalde karaya çıkarılmaktadır.
En iyi otel Great Smyrna Hotel (Büyük Smyrna Oteli)’dir. İyi bir deniz manzarası için en iyi seçenek ise Marina üzerinde Salvo’nun Navy Hotel’idir. Bunların dışında önerilen mekânlar, Rosa, Marco’nun ve Madam Maracem’in pansiyonlarıdır. 1854 rehberi en iyi otel sıfatını Hotel des Deux Augustes’e bahşetmektedir.
1890’larda gemi teknolojisindeki gelişmeler, seyahat edenlerin sayılarındaki artış ve tabii ki İzmir’in hızla artan cazibesi, İzmir’e ulaşımı hem kolaylaştırmış hem de çeşitlendirmiştir. Avrupa’nın pek çok önemli limanından, ayın belli günlerinde İzmir’e kalkan vapur bulmak mümkündür. 1875’den itibaren Kordon inşasının tamamlanmasıyla vapurlar artık kıyıya yanaşabilme şansına kavuşmuştur. Ancak çoğunlukla Kordon boyu gemilerle dolu olduğu için yolcular genellikle karaya eski yöntemle çıkarılmaktadır.
İzmir Mahalleleri
İzmir’de yaşayan nüfusun dinsel/etnik bölünmesiyle oluşan mahalleler konusunda ilk rehberlerde fazla bir bilgi bulunmaz: Frenk ve Rumlar’a ait mahalle sahil boyunca uzanmakta ve içerisinde birçok dükkân, depo ve kahvehaneyi barındırmaktadır. Ermeni Mahallesi biraz daha yukarıdadır. Türk Mahallesi şehrin üst kısımlarının tamamını ve Pagos Tepesi’nin batı yamacını kaplamaktadır. Yahudiler ise Türk ve Ermeni mahalleleri arasındaki iki küçük köşede yaşamaktadır. (1840/262-263)
İzmir Mahalleleri arasında en düzenli bilgi 1895 rehberinde mevcuttur: “Türkler tarafından söylendiği şekliyle “Gâvur” İzmir, ilginç bir şekilde bazen birbirine benzeyen 5 mahalleye bölünmüştür. Müslüman Mahallesi beyaz minarelerinden ve ortalarından yükselen kara servileriyle kolaylıkla ayırd edilir. Evler denizden uzak, dağ eteğinde sıra sıra dizilmiştir ve çoğunun iyi bir manzaraya sahip olunabilecek bir balkonu vardır. Sokaklar dardır ve üzerlerinden pencereler ve çatılar dışarı doğru sarkmaktadır. Sahile yakın mahalle modernleştirilmiştir ve burada yeni hapishane, Konak yani Hükümet Konağı, kışla ve bir kolej bulunmaktadır.
Yahudi Mahallesi Türk, Ermeni ve Rum Mahalleleri arasında uzanır ve muazzam bir alanı kaplar. Burası şehrin en fakir kısmıdır ve son yıllarda burada bir hayli iyileştirmeler yapılmasına rağmen yine de yoksulluk ve aşırı kalabalık halen devam etmektedir. Ermeni Mahallesi Rum Mahallesi’nin yanında uzanır...
Rum Mahallesi, Ermeni Mahallesi ve Frenk Caddesi arasında yer alır ve görüntüsü yüksek bir refah seviyesine işaret eder. Bu mahallede oturan Rumlar diğer ırkları neredeyse tamamen dışarıda bırakmış olsalar da, kendileri diğer mahallelerde de bulunabilir... Frenk Caddesi Rumlar ve Avrupalılar tarafından mesken tutulmuştur. Şehrin alt kısımlarında Mahalleler arasındaki keskin ayrım devam etmemektedir. Avrupalılar Mahallesi sahil boyunca S. Photini Kilisesi’nden Punto’ya kadar uzanır.” (1895/70).
Sokaklar
1840 Rehberi, şehrin sokakları konusunda acımasızdır: “Türkiye’deki her büyük şehir gibi burası da uzaktan güzel görünür, ancak daha yakından incelendiğinde beklentilere karşılık veremez. Nüfus yoğun, sokaklar ise dar ve pistir. 1878’de, sokakların “dar ve pis” sıfatıyla nitelendirilmesi Yahudi Mahallesi’yle sınırlandırılmıştır. Türk Mahallesi’ndeki sokaklar ise dönemin egzotik anlayışına uygun olarak “pitoresk ve ilginç manzaralar sunan” yerler olarak tanımlanmıştır. (1878/263). 1845 yangını sonrasında daha düzenli bir imar geçiren Ermeni Mahallesi’ndeki sokaklar “düzenliliği ve genel temizliğiyle ayırt edilir. Burası 1845’teki yangından nasibini almıştır ve yeniden yapılanmada sokaklar genişletilmiş ve diğer iyileştirmeler yapılmıştır” (1895/70). Rehberlere göre İzmir Pazarı en fazla ilgi çeken yerlerden biridir. “İzmir’deki pazarda pek çok Fransız ve İngiliz lüks ürünleri bulunabilir.” (1840/261). Ancak burada gezmek ve alışveriş için bir rehberin şart olduğu kaydedilmektedir. (1895/77).
Eğlence
Eğlence ile ilgili bilgiler daha çok Kordon’daki aktivitelerle sınırlandırılmıştır. Yaz aylarında, Alhambra bahçe tiyatrosunda Fransız oyunları ve İtalyan operaları, Theatre de Qunis’te ise Yunan komedileri vardır. Kafelerde, bazen güzel de olabilen müzik bulunur. Kış aylarında gazinolarda ara sıra konserler ve kafelerden birinde de oyunlar olur. Yılda bir kere, Rum yortusundan sonraki perşembe, Buca’da at yarışları yapılır. Dans eden dervişler (Mevlevi), yukarı Türk mahallesinde, Ermeni mahallesinde de hu çeken dervişler bir tekkeye sahiptir. (1895/76)
Antik Kalıntılar
Murray’ın ilk rehberlerinde kent içindeki önemli binalar ve antik kalıntılar hakkında bilgiler sınırlıdır ve birbirini tekrar etmektedir. Pagos Dağı’nın zirvesindeki kale, eski tiyatro ve stadyum birkaç cümleyle geçiştirilmiştir. (1840/263) Ancak 1894 Rehberinde, hem kentin tarihi hem de antik kalıntılar hakkında daha geniş bilgi verme yoluna gidilmiştir. Bunda hiç kuşkusuz geçen süre içinde turistlerin antik kalıntılara ilişkin daha fazla bilgi taleplerinin göz önüne alınması etkilidir.
Antik topografyayla ilgili bilgiler akropol ve akropolü kuşatan surlarla başlamakta, ardından antik dönem binaları ve kalıntıları sıralanmaktadır: “Lysimachos Akropolisi, Pagos Dağı’nın batı kısmında durmaktadır ki surların alt kısmında Yunan taş işçiliğinin izleri hala görülebilir. Bu noktadan şehrin surları batı ve kuzeye yayılmaktadır. Sur, önce stadyumun üzerindeki tepeye doğru çıkar, Türk mezarlıklarını kuşatır, eski Yahudi mezarlığının üzerindeki tepeden geçer ve Karataş yakınlarında denize ulaşır. Birkaç sene önce yaklaşık 1,80 m. kalınlığındaki parçalar belliydi. Diğer tarafta ise surlar, Akropolis’in kuzeybatısından başlayarak Basmahane İstasyonu’na düz bir hat üzerinde uzanır; burada sağa doğru bir kıvrım yapar, Ermeni Kilisesini kuşatır ve S. Peter Kalesi’nde (Cromido-castro) sona erer. Kalıntıları Tiyatro yakınında, İstasyon civarında ve Ermeni Mahallesi’ndeki bir evin avlusu yakınında görülebilir.
Koruma kuleleri ortadan kaybolmuştur fakat bunlardan bazılarının isimlerinin “İyi Talih”, “Mutlu Sene”, “Büyük İmparator Michael”, “Heracles”, “Dioscuri” vb. olduğu kitabeler sayesinde anlaşılmaktadır. İki kapının yerleri bilinmektedir. Biri Türk Mahallesi’nin güney batı kısmında, eski kaldırımın bir kısmının korunduğu yerdedir ve muhtemelen “Efes Kapısı” olarak bilinir. Diğeri ise bugün de Türkler tarafından Kara Kapı olarak adlandırılır. Burada bulunan yazıt surların Heraclius tarafından onarıldığından bahseder. Bu kapıları bağlayan cadde “Altın Cadde” olarak adlandırılırdı. İzmir, Homer onuruna dikilen bir Homerium’a ve içlerinde Nemesis, Kibele, “Metroum”, Aesculapius, Jupiter Acreus, Apollon, Anubis, Serapis, Artemis ve Venüs Stratonicaea gibi pek çok tapınağa sahipti. Aynı zamanda İzmir’de bir prytanaeum, bir tiyatro, bir stadium, bir odeum, bir halk kütüphanesi ve iki katlı güzel bir porticoes vardı. Bu anıtlardan sadece birkaçının izi bulunabilir. Pagos Dağı’nın eteğindeki 20 bin izleyici kapasitesine sahip tiyatro, İyonya’daki en büyük tiyatrolardan biridir. Arta kalan kalıntılarının hepsi, anahtar taşlarının garip düzenlenişiyle dikkati çeken kemerli bir geçitten ibarettir. Proscenium ve orkestra yukarısında inşa edilmiştir ve ‘cavea’dan doğal bir boşluk dışında hiçbir şey kalmamıştır. Büyük Vezir Hanı tiyatronun kalıntılarından inşa edilmiştir.
Stadyum, tiyatronun biraz üzerinde, kuzeybatı istikametinde uzanmaktadır. Birkaç yıl öncesine kadar var olan alt yapıları bir Türk evine oda yapımı için yok edildi. Dolayısıyla bugün ancak genel bir planını ayırt etmek mümkündür. Kuzeybatı köşesindeki servi ağaçlarıyla çevrili Türk mezarı, geleneksel inanca göre burada şehit olan Aziz Polycarp’ın mezarının hatırasıdır.
Türk ve Yahudi mahallelerinin arasında, yüzeyin hemen altında, muhtemelen Strabo tarafından bahsedilen Porticoe’lerin birinin alanına gösteren ve görünüşe göre aynı binaya ait olan ve yukarıdaki Türk mezarındaki brescia sütunlarından pek çok kalıntı bulunmaktadır. Bay Sidi’nin evinin bahçesinde Pagos Dağı’na kadar uzandığı rivayet edilen geniş bir giriş, kemerli geçit bulunmaktadır ki bugün giriş yeri duvarla kaplanmıştır. Tepe su tedariki için bağlanan bu tür geçitlerle göz göz olmuştur ve birkaç yıl önce bu deliklerin bazıları hala görülebilirdi. Evlerle örtülü eski Yahudi mezarlığının üzerindeki tepede, Corypheum dağı, farklı olarak Jupiter Tapınağı ya da Aesculapius Tapınağı olarak tanımlanan büyük bir bina durmaktadır. Bina kışlaya malzeme sağlamak için yok edilmiştir. Denize yakın, Karataş’a doğru ve mezarlığın kendisi de içinde diğer bir tapınağın alanıdır.” (1894/73–74)
Rehber’de Kadifekale üzerinde önemle durulmaktadır: “Kale iki kısımdan oluşmaktadır Batıdaki surlar korunmuş, Bizans döneminden kalan doğudaki duvarlar ise tahkim edilmiştir. Kale çevresinin toplam uzunluğu yaklaşık 550 metredir. Son zamanlarda duvarlar, büyük oranda inşa amaçlı sebeplerle tahrip edilmiştir. Çevrili yerin merkezine yakın, seyyahlar tarafından dört sütunundan bahsedilen, eski bir cami durmaktadır. Günümüzde yer seviyesindedir fakat bir zamanlar yanlışlıkla Saint Polycarp’ın içinde dua ettiği bir kilise olarak düşünülmekteydi. Bu kalıntının yakınında, 13. yüzyılın başlarında kaleyi onaran imparator tarafından inşa edilen, sütunların üzerinde taşınan bir kemerli çatı tarafından çevrili büyük bir sarnıç vardır. Doğuya doğru diğer küçük sarnıçlar bulunmaktadır. Akropolis’in surları ve kuleleri Yunan taş işçiliğinin düzgün örneklerini barındırır. Ayaklarında büyük giydirilmiş kayalar ve onların üstünde de Bizans ve Türk taş işçiliği görülmektedir. Üç farklı tarz güneybatı köşesindeki yuvarlak kuleden iyi bir şekilde görülür. Burada birçok merdivenle ulaşılan bir chemin des rondes bulunmaktadır. Giriş güzel yapılmış bir kule vasıtasıyla doğu tarafındadır ve kuzey tarafındaki bir kapı da tahkim edilmiş çevrili alana açılır. Burada bir yazıt bulunmaktaydı ve onun yanında da Tournefort tarafından kopya edilmiş, Apollon’un ya da bir Amazon’un büstü bulunmaktaydı. Pagos Dağı’ndan bütün İzmir Körfezi’ni de içine alan ve Sakız ve Midilli’ye kadar uzanan bir manzara, Levant’taki en güzel manzaralardan biridir.” (1894/74)
Müzeler
Rehber’de ayrıca İzmir ve çevresinden antik kalıntıların toplanarak sergilendiği mekânlar haklında da bilgi verilmektedir. Bunların içinde en fazla dikkat edilmesi gereken Rum Evangelik Mektebi Kütüphanesi ve Müze’sidir. “Müze kısmı birçok mermer heykel, pişmiş toprak ve cam nesneler, yazıtlar ve 15 bine yakın madeni parayı içermektedir. Bunlar arasında Afrodit Büstü ve Tralles’li Doryphorus’un, genç Augustus’un ve Efesli Lucius Aelius’un büstleri, Sardis’ten başsız ve ayaksız bir Musa heykeli, Tralles’ten başsız bir karyatit figür, Baküs heykeli ve boylu boyunca uzanmış bir pozisyondaki Ariadne heykeli dikkat çeker. Heykellerden bazıları S. Photini Kilisesi’nin bahçesinde bulunmaktadır; bazı yazıtlar kızlar okulunun, Homerium’un duvarlarının içinde yerleştirilmiştir ki buralarda kolaylıkla okunabilir. Müze ara sıra zabıtlar yayınlamaktadır.” Bu arada Rum Evangelik Mektebi’nin Kütüphanesinde yaklaşık 30 bin cilt kitap ve 200 elyazması bulunduğu belirtilmektedir. Ermeni Okulunun da bir kütüphaneye ve küçük bir müzeye sahip olduğunu belirten Rehber’de antik kalıntılara Türkler’in de ilgisiz kalmadıklarını gösteren şu ibare bulunmaktadır: “Osmanlı İdadi’sinin bahçesinde, insan başlı atları ve kadınları tasvir eden ve Teos’tan getirilmiş 16 blok, Herkül’ün bir çocuk olarak üstünde durduğu bir kaplan, Kervan Köprüsü’nden getirilen bir Medusa başı, iki hizmetkârın refakat ettiği bir kadını resmeden yarı kabartma bir dikilitaş, birçok Yunan ve Roma dönemi mezar taşı, çok sayıda yazıt ve Magnesia ve Maeandrum’dan çeşitli heykeller bulunmaktadır. Konak’ın (vali konağı) bahçesinde ise başsız, Efes’teki Opistheleprian gimnazyumundan oryantal örtülerle bezenmiş muazzam bir heykel vardır.”
İzmir Çevresi
Rehberlerde şehir çevresine yönelik geziler için bazı güzergâhlar önerilmektedir: 1. Punta’da bulunan yel değirmeninin bulunduğu noktadan Bornova’ya ve Hacılar’a Diana Hamamları, Kokluca ve Kervan Köprüsü. 2. Kervan Köprüsü, Buca’ya uzanan üst yol, Paradiso (Şirinyer) Ovası ve oradan da aşağı yoldan tekrar şehre. 3. Kervan Köprüsü, Pagos Dağı’ndaki kale, Seydiköy. 4. Agamemnon Hamamı, St. James ve Urla denilen yerde Kumkapı Kalesi. 5. Yel değirmeni noktasından, Karşıyaka ile karpuz ve sıtmasıyla ünlü Menemen.