Yıkıldı ama ismi yaşıyor İzmir Liman Kalesi
İpek Yolu’nun batı ucundaki ticaret merkezi İzmir’de, limanın ağzında Bizanslılar tarafından inşa edilen Liman Kalesi, hem iç limanın güvenliğini sağlamak hem de şehir savunmasında kilit oluşturması açısından önem taşıyordu.
Yazı: Evren Ünlü
İzmir şehrinde kale nerededir denirse elbet akla gelecek tek yer Kadifekale’dir. İzmirliyim diyenlerin bile çoğunun çıkıp gezmediği Kadifekale’yi öyle ya da böyle bilmesi kalesinden değil semtinin namındandır. İzmir’in günümüze gelemeyen ikinci bir kalesi olduğunu ise pek az kimse bilir. Günümüzde ismi bir şekilde yaşayan bu kale neredeydi ve tarihi neydi burada biraz açıklamaya çalışacağım.
Büyük İskerder döneminden sonra Bayraklı’dan bugünkü Kadifekale ve eteklerine taşınan İzmir (Smyrna), bugün hala büyük ölçüde sağlam sayılabilecek, Kadifekale’den başlayan ve hemen hemen hiç iz kalmamış sur duvarlarının içine kurulmuştu.
Kuzeyde kabaca Halit Ziya Bulvarı’na, Güneyde Eşrefpaşa semtine kadar uzanan bu surlar yay şeklinde denizde son buluyordu. Anafartalar Caddesi dediğimiz kesim ise o zamanlar deniz kenarında bir kıyı şeridi idi ve kıyı şeridinden daha da içeri doğru yay şeklinde sokulmuş bir iç liman bulunuyordu.
Kemeraltı ise, liman girişini savunmak üzere inşa edilmiş bir kalenin varlığı ile ortaya çıktı. Limanın ağzında konumlanan ve 12’nci yüzyılda Bizanslılar tarafından kurulan İzmir Liman Kalesi, hem iç limanın güvenliğini sağlamak hem de şehir savunmasında kilit oluşturması açısından önem taşıyordu. Farklı adlarla anılan kale, yabancı kaynaklarda ‘Neon Kastron’ veya ‘Ceneviz Şatosu’ olarak adlandırılırken, Hristiyan topluluklar tarafından ele geçirildikten sonra ise ‘Castrum Smyrnarum’ olarak isimlendirildi. Bu mevki, St. Jean Şovalyelerine devredilince St. Petros Kalesi ile tanınmaya başladı ve sonraki dönemlerde Le Chatesu veya Hafen Kastell isimleriyle farklı kaynaklarda yerini aldı.
Kemeraltı’nın karakteristik özelliklerini belirledi
16’ncı yüzyıl Osmanlı kaynaklarında ise ilk olarak “Kal’a-İzmir-i Cedid”, (Yeni İzmir Kalesi) olarak karşımıza çıkan kale, sonraları ‘Ok Kalesi’, ‘Liman Kalesi’, ‘Hisar’ ve ‘Soğan Kalesi’ gibi adlar aldı.
Hem kale, ama daha da önemsenmesi gereken şekilde iç liman, Kemeraltı’nın karakteristik özelliklerini de belirledi denilebilir. Örneğin Kemeraltı Çarşısı’nın yay biçiminde oluşu, Roma dönemindeki bu iç liman rıhtımına göre şekillenen bir yerleşimin izlerini taşır.
Tarihi boyunca pek çok kez doldurulmuş olan sahil şeridinde hep yeniden yerleşen bu yay biçimindeki çarşının yapı adaları da, sokakları da onu takip ediyor. Ana caddeyi ışınsal olarak kesen sokaklar ise, çeşitli güzergahlarla Gazi Osman Paşa Bulvarı’na ulaşıyor. Kemeraltı’nın yürüyüş aksı üzerinde bulunan beş cami ise, özellikle konulmuşçasına, ışınsal akslar ile paralel sokakların kesişim noktalarında konumlanıyor. Şadırvanaltı Cami, Kestanepazarı Cami, Başdurak Cami ve Kemeraltı Cami, işte bu camiler. 1592’de inşa edilmiş Hisar Camii’nin bulunduğu mevkiden başlatılmış bu yayılmanın çizgisini, başka bir şekilde eski deniz kıyısı hattını günümüzdeki Anafartalar Caddesi oluşturur.
Denizin gitgide uzaklaşması İzmirliler için şaşırtıcı bir durum olmasa gerektir. Söz konusu kalenin bu iç limanı denizden gelebilecek saldırıları korumak için yapılmış olmasından dolayı, iç limanın Roma döneminden beri önemli bir ticaret noktası olduğu düşünülürse, Roma döneminde yapılmış olabileceği düşünülebilir fakat elimizde bunu kanıtlayacak her hangi bir veri bulunmuyor.
Limanı koruyordu
İpek Yolu’nun batı ucundaki ticaret merkezi İzmir’de liman, Hisar Camii’nin bulunduğu bölgeye kadar gelirdi. Limanın ağzında ise, 12’nci yüzyılda Bizanslılar tarafından kurulan İzmir Liman Kalesi bulunmaktaydı. Kale tarafından korunan limanın sağ kıyısında ise Frenk tüccarlarının dükkanları ve limanın iç kısmında da kervansaraylar bulunurdu. İpek Yolu’nu takip eden deve kervanlarıyla İzmir’e getirilen mallar bu hanlara indirilir, Ceneviz tüccarları aracılığı ile de limandan gemilere yüklenerek ihraç edilirdi. Aslında Bizans İmparatorluğu’nun İzmir’de kalıcı bir mimari eseri günümüze ulaşmamış olduğu gibi, İzmir kentinde yaptırıldığı kaynaklardan öğrenilen önemli bir yapıya da rastlanmamaktadır. Bizans döneminde İzmir şehri Roma dönemimdeki görkemli günlerini geride bırakmış, Roma dönemimdeki tiyatro, stadyum, tapınaklar yavaş yavaş yıkılmaya başlamış, kent köhne ve sessiz bir hal almıştı. Bizans döneminde İzmir kenti, güvenlik sorunu, beslenme sıkıntısı, salgın hastalıklar yüzünden bir hayli köhne ve az nüfuslu bir yer haline gelmişti.
12’nci yüzyıl sonunda inşa edildiği tahmin ediliyor
Bizans İmparatoru John III. Ducas Vatatzes (1222-1254) devrine ait Akropolün kuzey kapısı üstündeki mermer kitabeden anlaşıldığına göre Pagos Kalesi Vatatzes zamanında onarılmıştır.
Liman bölgesi Cenevizli gemicilerin hakimiyetine resmen olmasa dahi fiilen geçmiş bulunuyordu. Eldeki bilgilere göre bu kalenin 12’nci yüzyıl sonlarında veya 13’üncü yüzyıl başlarında inşa edildiği tahmin edilmektedir. Kale, 13’üncü yüzyılda Foçalı Ceneviz beyleri tarafından zaptedilmiştir.
Aydınoğlu Mehmed Bey, Bizans’tan Birgi’yi aldıktan sonra bağımsızlığını ilan etti; Birgi’yi babasının adıyla anılan beyliğin başkenti yaptı (1308). Kente, kendi adıyla anılan bir ulu cami ve külliye inşa ettirdi. Birgi’nin ardından Ödemiş, Sultanhisar ve İzmir’i de topraklarına kattı. Ayasuluk’ta (bugünkü Selçuk) Aydınoğullarının ilk donanmasını kurdu. Topraklarını beş oğlu arasında paylaştırdı. İzmir Valiliği’ne oğullarından Umur Bey’i getirdi. Ayasuluk’taki donanma, Umur Bey’in komutasında Ege adalarına ve Rumeli kıyılarına akınlar yaptı.
Mehmed Bey’in 1334’te ölümü üzerine beyliğin başına oğlu Umur Bey geçti; 14 yıl saltanat sürdü. Umur Bey Selçuk ve İzmir’de tersaneler kurdu; donanmasını güçlendirdi Doğu Akdeniz adalarındaki Latinler, Umur Bey’in bu derece güçlenmesinden korkarak Papa VI. Clement’i bir Haçlı seferi düzenlemeye davet ettiler. Öte yandan Bizans’ın çocuk imparatorunun annesi olan Savoylu Anna, Umur Bey’in yenilmesi halinde Ortodoks ve Latin kiliselerini birleştirmeyi vaat etti. Böylece 1344 yılında Papalık, Venedik, Ceneviz, Kıbrıs, Rodos Şövalyeleri’nin gemilerinden oluşan bir Haçlı donanması İzmir’i kuşattı. Umur Bey, bu güç karşısında yenilerek İzmir’in sahil kesimini kaybetti; Türk donanması yakıldı. Yukarı İzmir’e çekilen Umur Bey, Latinlere mütareke teklif etti ve mücadele geçici bir süre durdu.
Donanması yandıktan sonra ganimet elde etmek ve Dimetoka’da zor durumda olan Kantakuzen’e yardım etmek için kara yoluyla Rumeli’ye geçmeyi deneyen Umur Bey, Saruhan Beyliği topraklarından geçmek için Saruhan Bey’den izin aldı. 1345 yılında Çanakkale Boğazı’ndan Rumeli’ye geçti. Bazı savaşlar yaptı ve Kantakuzen’le beraber İstanbul üzerine yürüdü ancak bir sonuç alamadı. Beraberinde gelen Saruhanoğlu Süleyman Bey’in hummadan ölmesi üzerine yukarı İzmir’e geri dönmek zorunda kaldı. Kantakuzen’e Osmanlı Devleti’nin hükümdarı Orhan Bey ile anlaşmasını önerdi.
Döndükten sonra İzmir sahili üzerine saldırılar yapan Umur Bey, Ayasuluk’ta (Selçuk) Türk donanmasını yeniden faaliyete geçirdi. Rodos şövalyeleri, bazı imtiyazlar elde etmek şartıyla Sahil İzmir’i, Aydınoğuları’na terk etmek üzere bir anlaşmaya vardılar. Ancak Papa bu anlaşmayı kabul etmeyince Umur Bey 1348’de İzmir sahilindeki kaleyi kuşattı. O sırada dinsel bir bayramı kutlamak için dışarı çıkmış olan Latinlerden başpiskopos ve Latinlerin çoğu kılıçtan geçirildi.
Umur Bey, İzmir kuşatması sırasında kale surlarına tırmanırken atılan oklarla hayatını kaybetti. Türk ordusu bunun üzerine sonuç alamadan geri çekildi. Umur Beyin cenazesi, Birgi’de babasının yanına defnedildi. Bugünkü Namazgâh semtinde türbesi bulunan Emir Sultan, bu savaşlardaki kahramanlıklarıyla anılmış bir gazi Alp Eren’dir.
Latinler içine kilise inşa etti
Latin Haçlı ordusu İzmir’in bu günkü sahil kesimini kontrol altına tutarak, İzmirin aşağı kısmına Gavur İzmir, yukarıda Türklere ait Kadifekale bölgesine ise Müslüman İzmir demiş ve bu isim uzun zamandan beri kullanılmıştır. Latin egemenliğindeki bu İzmir Liman Kalesi haçlılar tarafından iyice tahkim edilerek, denizden gelen düzenli erzak ve askeri yardım sayesinde alınmaz bir kale haline gelmişti. Latinler kale içerisinde St.Pierre (Aziz Petrus) adına bir kilise inşa etmişlerdi. Bu kilisenin şimdiki Hisar Camii ile aynı yerde olduğu iddia edilmiştir. Bu kilise ve azizden dolayı kale de Aziz Petrus Kalesi olarak anılmaya başlandı. İzmiri ele geçiren haçlı donanması çeşitli Avrupa uluslarından oluşuyordu. Bunların başında Cenevizliler geliyordu. En namlı komutanları Martino Zaccaria idi. Giustiniani ailesinden Pietro Recenalli, 1360-1370’e kadar kale komutanı oldu, ondan sonra Ottobono Catteneo geçti. Bu kalenin Anadolu’nun iç kesimi ile bağlantısı olmadığından Sakız Adası ve Foça ile denizden ilişki içinde idi. Papalık, Venedik ve Kıbrıs güçlerinden oluşan kale savaşçıları hem denizden ticaret yapıyor hem de kıyı da yaşayan yerli Rumları koruyarak, onlar sayesinde zayı da olsa iç kesim ile ticaret ve iletişim kuruyordu.
1390 yılında Osmanlı Padişahı Yıldırım Bayezid Han döneminde Latinlerin elindeki İzmir hâriç, bütün Batı Anadolu Osmanlı hâkimiyetine girdi. 1344 yılından itibaren haçlıların elinde olan kale ve çevresini almak için Osmanlılara da nasip olmadı.
Timur kaleyi yıktırdı
1402 yılında orta Asya’dan gelen Timurlenk ve Yıldırım Bayezid orduları arasında yapılan Ankara Savaşı’nda Osmanlıları mağlup eden Timur, önce Bursayı ele geçirip, yağmalayıp, yaktı; sonra uzun zamandır haçlıların elinde olan ve alınamayan İzmir’i ele üzere geçirmek yola çıktı. Önce haçlı kalesine İslamı kabul etmelerini bu da olmazsa İslam sancağını kalelerine asıp, Timur’a itaat etmelerini teklif etti. Kabul edilmezse hepsini kılıçtan geçireceğini de belirtti. Şovalye büyük üstadının görevlendirdiği Guiglielmo da Mina adındaki şovalye kardeşi bunu hakaretle reddetti. Sürekli denizden yardım alan bu kaleyi karadan kuşatan Timur bu şekilde sonuç alamayacağını görünce, denizin doldurulmasını emretti. İç limanın yanında olan ve daralan bu iç limanı Kadifekale’den getirilen taşlar hatta antik eserler ile doldurttu. Limanın dolması ile kaleye yanaşamayan haçlı gemileri kaleye yardım edemeden geri dönüyordu. 14 gün sonra kale burçları dayanamadı, bu durumu gören haçlı şovalye ve askerleri kıyıya demirli gemilerine binerek kaçtılar, kaçamayan Hristiyan kale halkı ise öldürüldü, evler yakıldı, kale yıktırıldı. Ele geçen 1000 kadar tutsağın başları kesilerek anıt kulesi yapıldı ise de sayı az geldiği için taşlar da kullanıldı. Sonra Timur Efes/Ayasuluk’a giderek orada karargah kurdu. Timur, Aydınoğulları’na eski topraklarını ve İzmir’i geri verdi. Beyliğin başına İsa Bey’in oğlu Musa Bey, onun kısa süre sonra ölümü üzerine de II. Umur Bey geçti (1403)
1.Umur Bey, 1405 yılında beyliği amcasının oğlu Cüneyd Bey’ebırakmak zorunda kaldı. Aydınoğuları, Cüneyd Bey’in idaresinde bir süre daha varlığını sürdürebildi. Cüneyt Bey, Osmanlı Devleti’ndeki Fetret Devri olayları ve Düzmece Mustafa isyanında önemli rol oynadı. En sonunda İzmir yakınlarındaki sığındığı kalede teslim olmak zorunda kaldı ve hem kendisi hem de ailesi öldürüldü. Böylece 1426’da Aydınoğulları Beyliği toprakları ve İzmir II. Murad tarafından kesin olarak Osmanlı Devleti’ne katılarak ilhak edildi.
Fatih Sultan Mehmed’in emriyle tekrar inşa edildi
Bu dönemde Rodos Şovalyeleri İzmir’de yıkılan kalenin yerine yeni bir kale yapmaya teşebbüs etmişse de, Osmanlı devleti buna izin vermeyerek, kendilerine Bodrum’da yeni bir yer gösterdi. Böylece Latin Kalesi yerle bir olduktan sonra İzmir Limanı kalesiz kalmıştı. 1472’de Venedikli Pietro Mocenigo denizden baskın vererek kenti yağma etti. İzmir’e saldırıp yağmalamasından sonra Fatih Sultan Mehmed’in emriyle, şehrin güvencesi için kale tekrar inşa edilmiştir. Mevcut temeller üzerine inşa edilmiş olan kale üç köşeli bir plana sahipti. Kalenin düz kenarları yaklaşık 110 metre olup üzerlerinde güçlü ve köşeli burçlar vardı. 1671′de İzmir’e gelen Evliya Çelebi, kalenin çevresinin 1280 adım geldiğini, içinde bir mescit ve 20 asker lojmanı olduğunu, burada bir kale kumandanı ile 80 erin görev yaptığını yazıyor.
17’nci yüzyılda Sancak Kale’nin yaptırılmasından sonra Liman Kale’nin önemini büyük ölçüde kaybetmesine rağmen kale görevini sürdürmüştür. 18’nci yüzyılın sonlarında içinde iki bin kadar er bulunan Liman Kale’nin civarına zamanla çarşı ve hanlar yapılmış, kale binalar arasında kalmıştı. 19’uncu yüzyılın ikinci yarısında içinde garnizon ve er kalmayan kale bakımsızlıktan harap hale gelmiş ve 1870’de yıkılmasına karar verilmişti. 1872 yılında kale, içindeki evlerle beraber yıkılmış, geliri de hayır kurumlarına verilmiştir.
Kalenin ismi bugün Hisar Camii’nde (bu kalenin bitişiğinde Aydınoğlu Molla Yakup Bey tarafından 1597 yılında yaptırılan) ve Hisarönü semtinde (kalenin olduğu alanda kurulan dükkanlar, çarşılar alanı) yaşıyor.
Bugün yerinde otopark olan hapishanenin yıkımı esnasında tesadüf eseri bulunan Latin kalesine ait şovalye armalı kabartmalı kapı taşları, şu an Konak Arkeoloji Müzesi‘nde sergileniyor.
Kaynakça:
Destanlar Çağından 19.yüzyıla İzmir – Konstantinos Oikonomos/ Slaars / Bilge Umar çevirisi
İlkçağda İzmir-Cecil John Cadoux
Osmanlı Tarihi-Hammer
19. yüzyılda İzmir kenti –Rauf Beyru
Osmanlı Ansiklopedisi