Lidyalılardan bugüne Ödemiş tarihi
Geçmişinden günümüze taşınan tarihi ve kültürel mirası görmek isteyenler için Ödemiş’in iki önemli adresi var: Ödemiş Müzesi ve Birgi Çakırağa Konağı
Fotoğraflar: Süleyman Duman
Antik Çağda (Lydia) Lidya Bölgesi’nde kalan Ödemiş, kuzeyde Bozdağlar (Tmolos) ile güneyde Aydın Dağları (Messogis) arasında uzanan, Küçük Menderes (Kaystros) Nehri’nin suladığı verimli bir ovada konumlanır. Lidya dönemi ile birlikte büyük önem kazanan Küçük Menderes Vadisi’nde Hypaia (Günlüce), Dioshieron (Birgi), Koloe (Kiraz) gibi önemli kentler yer alırken, bu dönem sonrası bölgeye Romalılar egemen olmuş, daha sonra Bizans devrinde Palaipolis (Beydağ), Pyrgion (Birgi), Hypaipa gibi kentlerde piskoposluk merkezleri kurulmuştur.
Tarihe tanıklık eden Ödemiş’in sahip olduğu değerlerin sergilenmesi amacıyla bir müze kurulması fikri, 1974 yılında oluşmaya başlamış. Ödemişli eski eser koleksiyoneri Mutahhar Şerif Başoğlu’nun, arsasını müze binası yapılmak üzere hazineye bağışlamasıyla da ilk teşebbüsler gerçekleşmiş. Bodrum üzerine zemin kat olarak çadır formunda inşa edilen müze binası inşaatına 1977 yılında başlanmış, 1983 yılında da tamamlanmış. Bu arada İzmir ve Tire müzelerinde korunan Ödemiş’e ait eserler, müzenin kurulmasıyla birlikte buraya nakledilmiş. Kronolojik bütünlüğün sağlanması amacıyla da çeşitli müzelerden seçilen arkeolojik, etnografik ve sikke örneklerinden oluşan eserler de gönderilmiş ve seksiyonlar oluşturulmuş. Eserlerin tek bir salonda teşhir edildiği Ödemiş Müzesi, 1987 yılında ziyarete açılmış.
Ödemiş Müzesi’nin arkeolojik bölümde kronolojik sırayı takip eden vitrinlerinde, Neolitik, Kalkolitik, Eski ve Orta Tunç çağları ile Arkaik, Klasik, Hellenistik, Bizans, Lidya ve Friglere ait pişmiş topraktan yapılmış seramikler, cam, altın, bronz ve gümüşten yapılmış eserler ile açık teşhirde mermerden heykel ve heykelcikler de sergileniyor.
Etnografik bölümde ise aralarında koleksiyoner Mutahhar Şerif Başoğlu’nun koleksiyonundan bazı eserlerin de yer aldığı Osmanlı dönemine ait silahlar, bakır ve gümüş eşyalar, cam eserler, el işlemeleri, çeşitli takılar, giysi örnekleri ile el sanatlarına ilişkin çeşitli örnekler meraklılarıyla buluşuyor.
Sikke bölümü, teşhir salonunda üç masa vitrinde Arkaik, Klasik, Hellenistik, Roma, Bizans, Selçuklu, Beylikler ve Osmanlı dönemine ait çeşitli sikke örneklerinden oluşuyor.
Eskimeyen dokusuyla Çakırağa Konağı
Ödemiş Müzesi’nde başlayan zaman yolculuğunuzda, tarihe tanıklık edebileceğiniz bir diğer rota, Birgi Çakırağa Konağı. Zira mimari üslubuyla korunmuş ender konaklardan biri olan Çakırağa Konağı, her yıl yurtiçi ve yurtdışından gelen konuklarını, yenilenen yüzü ama eskimeyen dokusuyla ağırlamayı sürdürüyor.
Konağın inşasına Abdullah Ağa tarafından başlandığı, 1837’de vefat eden Birgili zengin tüccar Şerif Ali Ağa tarafından tamamlandığı tahmin ediliyor. Taş temel üzerine ahşap çatkı arası kerpiç dolgu tekniğiyle “U” şekilli zemin üzerine iki kat olarak inşa edilen konağın batısındaki dar sokağa açılan iki kapısı bulunuyor. Birbirine benzeyen ahşap kapı kanatlarının üzerinde yatay ve dikdörtgen panolar içine yerleştirilmiş kartuşlardan oluşan basit bir süsleme var.
Taş döşeli zemin katta, hizmetçi, nöbetçi, bekleme odaları ve ahır yer alıyor. Konağın birinci ve ikinci katları dış sofalı plan tipinde, üç eyvanlı ve bu eyvanlar arasında ikisi büyük, ikisi küçük olmak üzere dört odası mevcut. Eyvan duvarlarının üst kesimi panolar içine yerleştirilmiş kalem işi motiflerle bezenmiş. Ahşap tavan çıtalarla baklavalara bölünmüş ve her birinin içi boyama meyve örnekleriyle veya derin oyma tekniğiyle yapılmış ahşap çiçek motifleriyle süslü.
İstanbul ve İzmir odaları
İkinci katta bulunan sofanın güneybatısından “İstanbul Odası” olarak adlandırılan başodaya giriliyor. Odanın kuzeyindeki ahşap dolabın üstünde düşsel bir İstanbul panoraması göze çarpıyor. Odanın ahşap tavanı iki bölümlü; İstanbul manzarasına yakın olan bölüm bir kenarsuyu ile çevrelenmiş, şerit üzerine çiçekler ve kıvrımlı dallar resmedilmiş.
Sofanın kuzeybatısında “İzmir Odası” olarak adlandırılan odanın güneyindeki ahşap dolabın üst kesimindeki İzmir panoraması, iki yanda birer sütün ile sınırlandırılmış. Odanın ahşap tavanı iki bölümden oluşuyor. İzmir panoramasına yakın olan bölümde çıtalarla oluşturulmuş dörtgen panolar var. Tavanın diğer bölümündeki aynı tür panoların içi çiçek resimleriyle, derin oyma tekniğiyle yapılmış ahşap çiçek motifleriyle bezenmiş.
Duvar resimleri ve kalem işi süslemeleriyle ünlü konakta, ahşap süsleme teknikleri de ağırlıkla kullanılmış. Resimlerde konu olarak; tek yapı tasvirleri, manzaralar, çeşitli natürmortlar, çiçekler, kartuşlar, boş madalyonlar, girlandlar, perde ve sütun motifleri işlenmiş.
1977-1995 yıllarındaki esaslı onarımında, merdivenleri ve bazı ahşap aksamları yenilenen, duvar resimleri düzenlenen ve doğusunda kalan parselleri de içine alacak şekilde bahçesi yeniden düzenlenen Çakırağa Konağı, 15 Kasım 1995’te ziyarete açıldı. Özgün mimarisiyle hayranlık uyandıran konak, tarih meraklıları, mimari ve fotoğraf tutkunlarının yanı sıra Birgi’nin tarihi dokusunu yaşamak isteyenler için de alternatifsiz bir yer.