Buğulu Bir Semtin Hikayesi ALSANCAK

Victor Hugo’nın yıllar önce, İzmir’i hiç görmeden yazdığı şiirde kenti “prensese” benzetir. İzmirli şair Ünal Ersözlü’ye göre; zaman içerisinde “kraliçe”ye dönüşen İzmir’in yeni prensesi “Alsancak” semtidir. Ersözlü, Şiirşehir’in en eski semtlerinden Alsancak’ın hikayesini yazdı dünden bugüne…

ÜNAL ERSÖZLÜ

Gazeteci/Yazar/Şair

  

Victor Hugo bir dizesiyle seslenmişti onlarca yıl önce, LES ORIENTALES adlı eserinde:

“Smyrne est une princesse”, yani “İzmir bir prensestir” diye La Captive adlı şiirinde…

 

Ne tuhaf! Victor Hugo 1829 yılında yayınlanan kitaptaki bu şiiri, İzmir’i hiç görmeden yazdı.

Şair sezgisi o yıllarda Küçük Paris olarak anılan İzmir’e O’nu çekti, duyduklarını şiirleştirdi.

 

İzmir, Şiirşehir, Hugo’nun dizesi gibi, tam nazlı bir prensesti. Harika, dokunaklı bir prenses…    

‘Great Fire of Smyrna’ diye geçince tarihe 1922’de o koca İzmir yangını, prenses çok ağladı.

 

Yıllar aktı insan avuçlarından, o gün kendisine ağlayan o prenses İzmir, oldu olgun kraliçe…

Kraliçe, sessiz gözlerle bakarken körfezine, Alsancak adlı yeni prensesini yetiştirdi kendince.

 

Şimdi o Alsancak, işte biraz Punta'dır; çokça güzellik, çokça efsun...

Aslında Alsancak, en eski İzmirli; Punta da en eski Alsancaklıdır...

 

Punta Yunanca 'nokta', İtalyanca 'sivri uç'tur.
Alsancak, İzmir'in noktası, kalbinin 'süveyda'sıdır...

Süveyda, insan kalbinin gizli sevgi noktası.
Alsancak, şehrin kalbinin, gizli sevdasıdır...

 

Alsancak, koca tarih; aynasıdır dev şehir koridorlarının.
Aynadan bakar. Şehre sorar: 'Söyle benden güzel semtin var mı?'

Alsancak, güzellik, estetiktir; ama kültürle tamamlanır.
Kültür güzelliği daha güzelleştirir; yüreği çok yüceltir...

 

Alsancak, canlıdır; insanla buluşur, hep insanlaşır.
Semtlerin insanı, insanların güzel semtidir...

Alsancak, Türk, Levanten, Rum, Musevi'dir.
İnsanların evrensel kardeşlik semti...

 

Alsancak, iyi burjuva yetiştirmiştir.
Ama semt, hep halkın biricik sevgilisidir...

Alsancak dişi, süslü, güzeldir annesi gibi; saçları salık, bazen sarışın, bazen esmer.
Kadınsı semt, süzülür kokusu, elleri ince, gövdesi alımlı, suskunluk diyarı...

 

Alsancak, aşktır; bazen karşılıklı, bazen karşılıksız.
Aşkın 'a' hali, 'b' hali, 'c' hali, 'd' hali, ya ya ya 'yaşasın' hali...

Alsancak, tutkudur; ağır, canlı, büyüyen, çok güçlü bir tutku.
Tutkunun anlatılmaz, tarifsiz tablosu; kızıl ve kara dolu...

 

Alsancak, renktir; beyazdan önce ona bütün renkler verilmiştir.
Kırmızı, yeşil, mavi, sarı; hayat orada hep laciverttir...

Alsancak, hüzündür; hep ruhunda sihirli bir aynada burukluk.
Rahmetli evsiz, alkolik Osman'ın, çığlıklı bağırışında toplanırdı sessizlik...

 

Alsancak, sestir; sürekli sesler, gürültüler, insanların akışı.
Semt, kalabalıklar arasındaki yalnızlık, tır, tıp...

Alsancak, şehir; modernlik, şirin kokonalar, sevimli.
Sokaklarında çoğalan hareket, Sanki Paris, İzmir'in Şanzelize'si...

 

Alsancak, biraz Gül Sokak'tır, biraz Kıbrıs Şehitleri, biraz hepsi…
Eskiden Frenk'in altındaydı, adı karışmıştı, faili meçhul 'Fasulya Mahallesi'...

Alsancak, kendinden beyaz perdedir; İzmirlinin tören kıtası, gösteri dünyası.
Yetişemedim bir türlü; ah 'Tayyare, Sakarya' sinemaları, üşür insanın elleri...

 

Alsancak, futboldur; kıskanç, kibirli, sevgili, büyük Altaylı.
Ama çok eskiden, az değil, yine çok sayılır Altınordulu'ydu...

Alsancak, Kordon'dur; saat onda, on birde, on ikide; hep sevgide, aşkta buluşuldu yıllarca.
Ki orada denize bakıp, Gazi'nin rakı içmişliği vardır; şehrin de Gazi'ye bakmışlığı...

 

Alsancak; bir buçuk asır önce, Levant'ın Paris'iyken İzmir; asırlardır Paris'idir İzmir'in.
Ki o Paris'in akıp geçtiği, süzüldüğü, dokunduğu, eğlendiği yer olmuştur hep Kordon...

Alsancak, yitik mekanların, sessiz, buğulu diyarıdır… Unutulan yüzlerin semti.
Ki denize 'Palet' gibi uzanan 'restoran'; ardından Bergama, unutuluş markaları Kordon'da...

 

Alsancak, rüzgardır; lodostur, meltemdir, tüm esintilerin gizemli lordu.
Ki insanın ruhunu üşütür, kalbini grip eder, Kordon'un o tatlı fırtınaları...

Alsancak, çok Kordon, az çok Pasaport'tur; işgalde ilk düşen karakoldur orası.
Ki şimdi boyozu, gevreği, domatı, tavşan kanı çayı; güzellikler sultanı Pasaport...

Alsancak, en eski yangın yeridir; küllerinden doğmuştur yeniden İzmir yangınında.
Ki şimdi Mustafa Bey, Talat Paşa Bulvarı; bir zamanlar ah birer yangınlıktı...

Alsancak, inançtır; dinlerin kardeşliği, sevginin kardeşlik, sessiz insan tanığı.
Bir uçta Hocazade Camisi, diğer uçta izler, boynu bükük Domeniken Kilisesi...

 

Alsancak, Fuar'dır; Kültürpark, yeşil, ağaç, soluk, çimen, doğa, yol, koşu, insan.
Behçet Uz, denen o güzel adam; ne çok çaba, ne çok iyilik, ne çok alkış...

Alsancak, evlerdir; Kordon'da tek tük Rum evleri, son evler, ah sessiz evler.
Şimdi Kilise sokağında, serpilmiş semtin arka bahçeli noktalarında hayatları...

Alsancak, sokaklar doğurdu kadın gibi; Necati Bey, Dil Küşat, Sümbül; her renkte, her seste.
Araya sızdı semt dışından kafasını iterek Bornova Sokağı; çünkü Bornova kıskandı...

 

Alsancak pastanedir; yenilenen Sevinç, manzara bahçesi gibi; Yaşar Aksoy'un oturduğu.
Reyhan çok özel; sahibi sempatik Karadenizliler, sosyetiktir, çok güzel mekanın kendisi...

 

Alsancak 'seyir'; Sir Winston Tea, kaldı mı bilmem, sevgili Haşmet'in post modern terası.
Eski Bonjour, hayatın nazik çocuğu, As-Burger'di eski yeri; Efes kapandı, zarif semt simgesi.

 

Alsancak, son yıllarda La Cigale'dir; Joe'nun eski yeri, çokça Fransız, İtalyan biraz.
Bahçesinden çiçekler, ışıklar, gittiler Mehmet ile Ebru, sanki dünyaya orası için gelmişti...

 

Alsancak, Kordon'da birahanelerdir; en eskisi Sirena'dır, tevellüt 1975, yolun yarısı eder.
Sonra Venezia gelir, şairler, orda önce Tuğrul, ardından Namık ile tanıştık, sene tam 1987...

 

Alsancak, bazen salaş, şimdilerde modern birahanelerde buz gibi bira içenlerdir çoğunlukla.
Yanına kızarmış patates, elması da eklendi artık; karışık tabak, acılı Hardal'ı Sirena'nın...

 

Alsancak, Kordon'da buluşmadır esintili ilkyaz akşamları, özlem Kordon'a, kalabalığa.
Sirena'nın cadde barı, biraz Çiçek'tir Arif'inki gibi; yer kapılır, Altan ile Servet laflanır...

Alsancak, güneşin kendi burcuna girmesidir yaz akşamları; meyhanelerin toplamı.
Unutuluştur Gazi Kadınlar Sokağı'nda, hatırlanır Celal Başlangıç'ın 'gazi kadınları'...

Alsancak, sanki hep cumbalı gibi; bir ses saklanır, fısıltılar tutulur, göze gelir, söze gider.
Konuşulan şeyler vardır orada, insanların insanlara, kedilerin kedilere söyledikleri, gizem...

 

Alsancak, biraz Muzaffer İzgü Sokağı'dır, çok efendidir; yanı başındaki sarhoş sokaklarıyla.
Ki ikiz kızları saçları rüzgara eşit, ince zarif adımlarıyla, sık sık görürsünüz caddelerde...

 

Alsancak, Neyzen'dir Gazi'de, ah Gül Abla'ydı, sonra Serhat vardı, gençlerin Opus'unda.
Ki orada kapılıp, votka-enerjinin gazabına, gazi olan çok olmuştur, gazi kadınlarda...

Alsancak, yıkıntılar arasından yaratılmış, çok Can Yücel Sokağı'dır, Miko'nun bulunduğu.
Orada Cenap, Elçin, köpeği Kaptan, sevenleri yaşar; Türksavaş'tır can veren sokağa...

 

Alsancak, eskiden az Alican'dı; ucuz yenir, ucuz içilirdi; sonra radyoda meyhane şarkıları.
Alican abim, Kordon'a taşınınca battı; semtin caddeleri arasındaki uçuruma kurban gitti...

Alsancak, şiirdir çoğunlukla; ağlarken görürsünüz genç kızları, onların bıraktığı delikanlıları.
Bu nedenle çok şiir yazılır bu semtte, ayrılık ve aşk üzerine; ki şiirsancak olacak bir gün adı...

 

Alsancak, dokunuştur; el ele tutunuş; sevginin gerçek üstü hali, arzunun ters yüz selidir.
Ki dikkatle dolaşırsanız, inceden öpüşmelere teslim olmuş gençler görürsünüz arkalarda...

Alsancak, derin hatıralardır; eski İzmirliler'in hatırat deposu; ki kimler geldi, kimler geçti!
Bir zamanlar hürriyet kavgacısı Tevfik Nevzad, Mösyö Jilbert falan; Vasıf Çınar kocaman...

 

Alsancak, kişilik efsanesi; Mösyö Cappadona, Marika Corsini, Mazhar Zorlu, Genç Moralı.
Sonra Haşmet Uslu, belki köşeden çıkar, tombul kayıt tutucusu İzmir Baba Sancar Maruflu.

Alsancak iskeledir; vapurların, insanların, kadınların, erkeklerin yanaştığı butik bir iskele.
Ki Pasaport ile asıl iskelesi arasında en çok bir sefa yürüyüş uzaklığı vardır, koşan ayrılığa...

 

Alsancak, kaybolan Fil Pizza'dır; dönerciler sokağı, Altın Kapı, gümüş tat, söğüşe teslimat.
İbrahim Ağa mandırası, koyun kokulu yoğurt, taze süt, ilerisi Manisa'dan daha iyi, kebap...

Alsancak NATO'dur azıcık, bu yüzden Türkiye'de göbeğinde Amerikan Pazarı olan tek semt.
Yoktur şehrin hiçbir çocuğu ki, bu pazarı gezmesin, bakmasın, bir şeyler almasın, olmasın...

 

Alsancak, denizin yakınıdır, bu nedenle biraz Deniz Restoran'dır; mezelerin kucağında.
Üstünde İzmir Palas; önünde deniz, bir gün mutlaka, kalmalıyız otelin saltanat odasında...

Alsancak, Büyük Efes Oteli'dir benim gönlümde hep; Swiss'e alışamadım bir türlü.
Mesela Karaca, ne çok özel, vaktinde ne hoş mekanı vardı, biz Yeni Asır’cıların toplandığı...

 

Alsancak, tam Yeni Asır'dır; gazetedir, ‘can can'dır çünkü; görünmek, bakılmak ister kentli.
Eskiden Yeni Asır'ın meyhane baskısını dağıtırdı evlere, mekanlara, bizim sevimli Pinokyo...

Alsancak, unuttum sanmayın, biraz da Venedik Pizza'dır, orada pizzaların kralı bulunur.
Sosyetenin yan sahası; nazik garsonlar, ki her yemek sonrası, limonçello ikramı vardır...

 

Alsancak sinemaları, kapananların yerinde yeller eserken; ah İzmir sineması kalbimin ortası.
Karaca'da film izlemek az sürprizdir, insanda sanki karanlıkta yeni bir ses doğurur...

Alsancak, okullardır; Atatürk Lisesi, oğlum orada okumuştu, İzmir'in 'marşlı' Galatasaray'ı.
Cumhuriyet Kız Meslek Lisesi, kurslar ile kızların güzel enstitüsü, güzel kızlar enstitüsü...

 

Alsancak, hep güzel insanlıdır; sembol isimler, eskiler, yeniler; sürekli yenilenen efsaneler.
Ah çocukken transfer etmişti Buca'dan Piriştina'yı; güzel adam, güzel başkan, Alsancaklı...

Alsancak; kültür, öykü, roman, deneme, yazı, edebiyattır; köprüleri atar, insanı sarıp sarmalar.
Her gece genç bir şair görürsünüz; aşktan, hayattan, sevgiden sarhoş; sokağında sarhoş...

 

Alsancak; aldatılış, yanılsama, yalandır bazen; doğrular altında ezilen, kendini arayan semt.
Hep yönelirken arayışa, kafasını da toslayandır bazen semtimiz; güzelimiz, dişimiz...

Alsancak, arkaya doğru genişler, orada biraz tatlı lümpen, azıcık travesti, kentin sessiz yükü.
Ki hep serseri, insanın kayboluş yanı vardır semtin sokaklarında kıvranan kıyıları...

 

Alsancak, kömürde pişmiş, az yanmış, karışık, yumurtalı İzmir sandöviçidir.
Hala Lozan Büfe'de, Kardeşler'de yaşar, eski İzmir sandöviçlerinin gizemli tadı...

Alsancak, hep saklı 'gar'dır; içinden trenlerin fışkırdığı bir an'dır; trenler, tende kar sesler.
Ki gençliğim oraya trenlerle akardı, ölü halamın ev balkonundan seyrederdim hüzünlü garı...

 

Alsancak, hastanelerdir biraz; devlet hastanesinin yerinde, eskiden Fransız Hastanesi vardı.
Ki zenci hemşireler bulunan o hastanede çocuktum üç gece yatmıştım koma, babam ağlamıştı.

Alsancak, acaba ne zaman kapandı Fransız Hastanesi, tuhaf havası, o batılı kokusu.
Bayraklı'da otururken, hastalık yolu ile transfer olmuştum Alsancakspor'a, ayrılamadım.

Alsancak limandır, resmi yaşı 60, gayri resmi yaşı onlarca yıl; karşısında havagazı fabrikası.

Bu mekanlar hep 'erkenlik' kavşağında, sanki 'geç kalmıştır' kentliye; nedense uzak gibi...

Alsancak, biraz fuardan, 37 doğumlu Ada Gazinosu'dur unutmayalım; ne çok popülerdi.
Hüseyin Türkmenoğlu amca, oğulları sevgili Cem, Suat; yıllarca müdür Tayfun, anı yüklü...

 

Alsancak, eskiden Gül Sokak'ın sonunda galiba Orhan Hallaç'ın sekiz masalı Pina'sıydı.

Düşünüyorum, o sevimli mekan yıllarca sürdü de, sonra neden kapandı, çok özlüyorum...

Alsancak, ne çok gazete ve gazetecidir; Şevket, Dinç Bilgin; sokağı var Şevket Özçelik'in.

İsmail Sivri mesela, heykeli var Kıbrıs Şehitleri'nde, eskilerden Hüsnü Kaftan, niceleri...

 

Alsancak, herhalde ruhu meraklı semt, özü gazeteci, kalbi romancı, serüvenciliği şair.
Bu arada ilk kurşuncu, gazeteci Hasan Tahsin'in de, Alsancak'ta yaşadığı öne sürülür hep...

 

Alsancak, hep İzmir'in başkanlarının da yaşadığı, büyüdüğü semt olmuştur, şehrin kalbi.
Ünlü Asfalt Osman da (Kibar) semtten; oğlu rahmetli iyi insan Seli (Kibar) da buradan...

 

Alsancak, çok dişidir, ama İstanbul hamfendisi gibi, Alsancak beyefendisi seslenişi de vardır.
Eski, yeni beyler, beyfendiler; yine de semtin zarif, şık, güzel kadınları, hep göz kamaştırır...

Alsancak, sanki biraz Kalyon'dur; tatlı, rüzgarlı Gündoğdu; heykellere açılıyor şimdi.
İlk biralar eskiden Kalyon'da içilirdi; sonra Tilkilik'te Kokoreççi Necmi'de rakının ilki...

 

Alsancak, okuldur, derken; Gazi İlkokulu unutulur mu; orada okumayı isterdim nedense.
Kentin göbeğinde 90’lık bir okul, o kadar çok ünlü İzmirli yetiştirdi ki; hep ışıklı, güzel...

Alsancak'ın bir sınırı da, Namık Kemal'dir galiba; 1887 doğumlu o ünlü, haylaz, zeki lise.
İzmir ünlülerinin bir bölümü, fırlamaları, burjuva değil de 'halk' olanları, burada yetişmiştir...

 

Alsancak'ın ekmek için koşan temizlikçi kadınları da ünlüdür; Çingene Yıldız vardı eskiden.
Sokaklara bakın, sabah erken saatler, evlere temizliğe, ütüye, çamaşıra giden güleç kadınlar...

Alsancak'ın sempatik, emekçi kadınları için de şiir yazılmıştır mesela; Nahit Ulvi Akgün'den: "... Gültepe'den, Boğaziçi'nden/ Gelirler Alsancak gülleri / Çamaşıra cam silmeye /..."

 

Alsancak'ta 'Alsancak gülleri'; semtin arka, yoksul, buruk yüzünü nasıl güzel aktarır şiir.
Fabrikalar, atölyeler, eskiyen tütün işletmeleri, Tekel'in güzelim sigara fabrikası artık eskide...

 

Alsancak, biraz 'işçili', 'işçiden yana' isyandır; hatırlıyorum da çok fırtınalı gençliğimi.
Biz saf, yürekli çocuklar, ne çok bildiri dağıtmıştık Alsancak Sümerbank önünde, geçip gitti...

 

Alsancak, biraz hüzünlü başkaldırıdır; işte yine ah buğulu gençliğimden masum anı.
Temiz çocuklar, garın karşısındaki kilisenin duvarına 'yazı yazmayı' başarmak ne özeldi...

 

Alsancak sevi; kalbin sesi yücedir bu semtte, kitaplar arasında yükseltir insanın duyumunu… Kordelyalı kız, gözlerine Yakın’da çarpıldım, Ara Sokak meyhanede yazdım ona ilk şiirimi…  

 

Alsancak, 'anlatsam sığmaz destanlara'; anılarımın, gençliğimin, çocukluğumun izleri. Attila İlhan demiş ya; "İzmir şehri yağmurlu bir şehirdir/ Yağmur çiselerken çocuk gibi içlenir."

'Ben bu Alsancak'ın, bütün hallerini bilirim.' Gördüm, tanıdım, hissettim, yaşadım.

Alsancak, İzmir şehri gibi, yağmurlu bir semttir, yağmur çiselerken içlenir, yani hüzünlüdür...

 

 

Ünal Ersözlü kimdir?

 

Şair, Gazeteci, YazarÜnal Ersözlü’nün lirik, toplumcu gerçekçi, izlenimci çizgide değerlendirilen ve 1980’den günümüze uzanan şiir yolculuğu sürüyor. Ersözlü, “Okyanusların Not Defteri” adlı ilk kitabıyla 1990 Akademi Kitabevi Şiir Başarı Ödülü’nü, “Gidiyorum Adım Unutuluş Olsun Diye” adlı kitabıyla 1998 Behçet Aysan Şiir Ödülü’nü kazandı. Denemeleri “Zaman, Ayna, Bıçak”  adlı kitabında yer aldı. Lirik tek şiiri kapsayan “Gençliğin Dün Gecesi” adlı bir kitabı var. Şair “Kapıyı Çalıyorum” adlı kitabı ile 2011 yılında Yunus Nadi Şiir Ödülü’ne layık görüldü. Ersözlü’nün son şiir kitabı “Sarmaşk” adını taşıyor. Ersözlü 2018 yılında “Dört Gün Buda, Üç gün Zorba” adlı kitabını, 2019 yılı başında “Tanrının Yaşam Kılavuzu” adlı felsefi inceleme kitabını yayımladı.

 

Renkli Kalem Medya Grubu
Tüm Hakları Saklıdır ©