Kolonyalar şehri İzmir

İzmir’in kolonyalar şehri haline gelmesinin nedeni biraz da rekabet ortamında gizlidir. Başta Süleyman Ferit Bey ve Kemal Kamil Aktaş, İzmir’e özgü kokuların zenginleşmesine katkıda bulunmuşlardır.

Fotoğraflar: Süleyman Duman (APİKAM ve Ege Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Süleyman Ferit Eczacıbaşı Şifa Eczanesi Müzesi /  

Aybala – Nejat Yentürk Koleksiyonu

Araştırmacı – Yazar/AYBALA YENTÜRK

Osmanlı topraklarına Avrupa tarzı, yani alkol içeren ıtriyat, II. Abdülhamit Dönemi’nde girer. Ancak öncesinde de Abdülaziz Devri’nin sonlarına doğru Avrupa’dan gelen birkaç parfüm kibar ailelerce kullanılmaya başlanmıştır. 

1870’lerde Avrupa’dan İstanbul’a ve tabii ki İzmir’e gelen ilk parfümler arasında Eau de Lubin, Millefleur, Mikado, Divinia parfümlerini sayabiliriz. Refik Halit, Üç Nesil Üç Hayat adlı eserinde, Eau de Lubin’i, kırmızı renkte, lavanta çiçeği ve karanfil kokan, temizlik hissi veren ve iç açıcı bir losyon olarak tanımlar ancak bir kusuru olduğunu da ekler: Eau de Lubin damladığı kumaşta, çamaşırda leke bırakmaktadır 

Avrupa’dan ithal edilen bu parfümler, İzmir’de özellikle Frenk Sokağı’nda yer alan Xenopoulos, Au Bon Marché, Grand Bazar D’Orient, Papasian Frères, Orosdi - Back gibi büyük ve gösterişli mağazalarda İzmirlilerin beğenilerine sunuluyordu.

Koku beğenileri köklü bir geçmişe dayanan Osmanlı insanı Batı’dan gelen parfümleri benimseyerek kullanmaya başladı ama bu, hiçbir zaman gözü kapalı bir hayranlıkla olmadı. Bazı kokular gerektiğinde eleştirildi ve bazıları da özellikle tercih edildi.

Dünya üzerinde benzerine az rastlanacak ölçüde bir ilgiyle karşılanan kolonyanın, aslında (Almanya’daki adı ile Kölnnischerwasser, Fransa’da Eau de Cologne) tek bir formülü vardı, ancak ülkemizde ve özellikle de İzmir’de 20. yüzyılın başlarından itibaren değişik formüllerde, renk renk, çeşit çeşit kolonyalar üretilmeye başlandı. Bu çeşitlilik ilerleyen yıllarda da artarak devam etti.

İstanbul’da olduğu gibi İzmir’in de ilk parfümörlerini birkaç istisna dışında eczacılar oluşturuyordu. Kolonya ya da parfüm üretebilmek için her türlü teknik donanıma sahip olan eczacılar ithal ürünler ile gelişen yeni beğeni ve modaların oluşturduğu pazarı fark etmekte gecikmediler.

Altın Damlası 

İzmirli üreticiler, Avrupa tarzı kolonya ve parfümler üretirlerken, yabancı formülleri ülke içinde sadece tekrarlamakla kalmayıp, özgün kokular da meydana getirmişlerdir. Bunların başında şüphesiz Süleyman Ferit Eczacıbaşı’nın Altın Damlası parfüm ve kolonyasıdır. Bunun dışında Melek, Bahar, Safa, Gizli Çiçek, Unutma Beni, Senin İçin gibi kokular uzun yıllar boyunca kullanılmışlar ve efsaneleşmişlerdir. Üreticiler her yıl yeni kokular piyasaya sürme konusunda birbirleriyle adeta yarışırlarken, mevsimin yeni kokuları, müşteriler tarafından merakla beklenir olmuştur.

Burada bir parantez açıp İzmir’le özdeşleşen Altın Damlası kolonyasından biraz bahsetmek gerekli… Altın Damlası, ilk kez 1920’li yılların başlarında Süleyman Ferit Eczacıbaşı tarafından üretilmiş bir kokudur. Piyasaya ilk sunuluşu küçük zarif şişelerde esans formunda idi ve fiyatı, tahmin edileceği üzere her keseye uygun değildi. 20. yüzyılın başında yağ asitlerinin indirgenmesiyle elde edilen aldehitlerin baz oluşturduğu Chanel No:5, Mitsouko, Rêve d’Or gibi kokulara bizden bir örnek olan Altın Damlası benzersiz kokusunu kimya alanındaki bu gelişmeye borçludur.

Doğadaki bilinen hiçbir kokuya benzemeyen, bu parlak turuncu renkteki efsane parfümün şehirde yaygınlaşması, kolonya şeklinde piyasaya sürülmesinden sonra olmuştur. Altın Damlası’nın yaratıcısı Süleyman Ferit Bey de anılarında, sevgiyle söz ettiği Bahar ve Dalya gibi güzel kokuların önüne geçen Altın Damlası’nın ulaştığı şöhreti biraz şaşkınlıkla karşıladığını belirtir.

Altın Damlası, piyasaya çıktığı ilk günden başlayarak şaşırtıcı bir meraklı ve hayran kitlesini çekmeyi başarmış, onlarca yıl boyunca başta İzmir olmak üzere ülkemizde limon kolonyasından sonra belki de en popüler koku haline gelmiş, sadece ilk ortaya çıktığı İzmir’de değil, başka şehirlerde de adını ve kokusunu duyurmuş yerli malı bir parfüm olmuştur.

Altın Damlası, ne kadın kokusudur; ne erkek… Ama aynı zamanda hem kadın kokusudur; hem de erkek… 1920’lerde piyasaya sürüldüğünü düşünürsek, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e miras kalan bir kokudur. Modern kimyanın ürünüdür. Sentetik bir kokudur; ama Şarklı bir beğeninin kokusudur ve belki de sırf bu yüzden, unutulup gitmiştir.

Süleyman Ferit Bey anılarında Altın Damlası parfümünü, parfüm üretiminin merkezi Grasse kentine yaptığı yolculuk sırasında aldığı bazı esansları karıştırarak elde ettiğini anlatır ve ekler: 

“Altın Damlası’nın hikayesi bu kadar sade ve basittir. Yalnız gariptir ki benim yaptığım diğer kokular, mesela Bahar, Dalya, Fuar, Siyah Lale, Unutma Beni, Senin İçin, Leylak, Yasemin ve Menekşe ve bunların içinde ilk ikisi şahsen Altın Damlası kadar beğendiğim kokulardır. Halbuki halk en çok Altın Damlası’nı tutar. Ne hikmettir bilinmez. Bu, herhalde ismin tesiri iledir.” 

Gerçekten de Süleyman Ferit Bey’in ürettiği kokuların önemli bir kısmı büyük beğeni toplamıştır ancak Altın Damlası’nın yeri yine de başkadır. Süleyman Ferit Bey, sayısız taklidinin önüne geçmek için çareyi, kendi imzası bulunan etiket ve şişeler kullanmakta bulur.

İzmir’in kolonyalar şehri haline gelmesinin sebebi biraz da bu rekabet ortamında gizlidir. Sadece Süleyman Ferit Bey değil onun bacanağı ve İzmir’in diğer bir ünlü eczacısı Kemal Kamil Aktaş’ın da ürettiği kokular (Gizli Çiçek başta olmak üzere, Bahar Çiçeği, Son Hatıra, Altın Rüya) da bu rekabet ortamına katkıda bulunur. Onların yarattığı kokular, diğer kolonya üreticilerine şevk vererek yeni kokular yaratmaya teşvik ederken, kimileri bu kokuların taklitlerini üretmekle yetinir. Tüm bu çabalar, taklit ya da özgün olsun İzmir’e özgü kokuların çeşitlenmesine, zenginleşmesine katkıda bulunur.

Bu kokulardan bazıları Kurtuluş Savaşı’nın ruhuna uygun düşen adlara sahiptir. Özellikle İzmirli Eczacı Ömer Lütfü Bey’in o yıllarda ürettiği kokulardan “Vatan Kokusu”, vatanının her karış toprağını ne pahasına olursa olsun düşmana karşı savunan Türk insanının duygularını yansıtıyordu. Yine aynı yıllarda ünlü İzmirli parfümcü Abdülkadir Bey’in “Semere-i Sebat”, Hüseyin Avni Bey’in “Semere-i Zafer” kokuları Cumhuriyet’in ilk yıllarının heyecanına tanıklık eden duygusal adlar taşıyorlardı.

Yazıma burada son verirken İzmir’in “Kolonyalar Şehri” olmasında katkıları olan diğer önemli üreticileri ve ürünlerini anmak isterim:

Sabah Biraderlerden, Losyon Kızı ve Yıldız Çiçeği Kolonyası

Louis Christian Sirelle ve ortağı Galizzi’den Filis Kolonyası

Ali Haydar Koru’nun öncelikle İmbat, İzmir Geceleri olmak üzere diğerleri

Enhoşlar ve Kırmızı Gül Kolonyaları

Avni Kaya Kokucu’nun meşhur Esmer, Hayal ve İpek kokuları

Aydede Kolonyaları’ndan İzmir İnciri

Pakün Kolonyaları, Ansen Kolonyaları, Faik Kolonyaları ve diğer tüm üreticiler

Satırlarımı hepsini, saygı ile anarak tamamlamak istiyorum…

Kaynaklar:

- Aybala Yentürk – Nejat Yentürk, Eau de Cologne ya da Kolonya, Collection Dergisi 2000

- Nejat Yentürk Bir Cumhuriyet Modası: İzmir’in Altın Damlası, Chronicle Dergisi

- Refik Halit, Üç Nesil Üç Hayat, Semih Lütfi Kitabevi

 

Renkli Kalem Medya Grubu
Tüm Hakları Saklıdır ©