İzmir körfezinin vitrini: Pasaport
Deniz kentinde yaşamanın, “içeride” yaşamaya nazaran farklı bir havası olacak illa... O nedenledir ki, deniz kentinde yaşayan insanlar için gemiler kâğıt da olsa kâfidir... Denizi yaşayanlar o kâğıt gemilerin kaptanıdır çünkü.
UĞUR BİRYOL / Gazeteci - Yazar
Martılar kanatlarını rüzgârla doldururken, şehrin sıkışmışlığından bunalan ruhumuzu ferahlatmak, belki biraz da derdimizi denize ve körfeze bırakmak için düştük Pasaport’un yollarına. Eskiden balık hali olarak kullanılan, şimdinin Konak Pier’inden Alsancak Limanı’na kadar uzanan Kordonboyu’nun en müstesna yerlerinden biri şüphesiz Pasaport’tur.
Pasaport İskelesi, Alsancak Limanı yapılana kadar eski liman olarak görevini layıkıyla getirmiş olmanın verdiği gururla karşılar misafirlerini. Çünkü Pasaport İzmir’in bir nevi vitrini konumundadır. Konak Pier demişken, bu şimdinin gözde alışveriş merkezinin bu kadar gözde olduğuna aldanmamalı. Eskiden balık hali olarak kullanılan ve yıllarca atıl durumda bulunan bina restore edilmese gerçekten çok yazık olacakmış. Binada yer alan dükkânlardan alışveriş edenler, soluğu denize sıfır mekânların bulunduğu teraslarda alıyor. Gerçekten de burada oturmak ve körfezi seyre dalmak insana bütün yorgunluğunu unutturacak kadar keyif veriyor.
Konak Pier’den Cumhuriyet Meydanı’na kadar olan mesafeyi kat ettiğimizde Pasaport’u da dolaşmış oluyoruz. Pasaport’un müstesnalığı elbette doyumsuz manzarası kadar, sırtını verdiği tarihi binalardan da pay alıyor. Körfez İşhanı, Bugün Gazetesi’nin olduğu bina ve kafeterya, Kantar Polis Karakolu, Sahil Sağlık Baştabipliği, Denizcilik İşletmeleri binası ile İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü’nün bulunduğu, ara sokaklardan da Çankaya’nın tarihi Borsa binasının görülebildiği, oldukça eski bir yapı tarihi müzesi gibi Pasaport. Bu tarihin arkasında oldukça hareketli bir yaşam sürüyor ancak Pasaport’a gelenler çok da fazla etkilenmiyor bundan... Pasaport’ta, insanların denizin kenarında ne kadar huzurlu olduğunu fark edebiliyoruz. Nargilesini tüttürenler, demli çaylarını ve köpüklü kahvelerini içenler, zar seslerinin şenlendirdiği tavla oyunları... derken bir cümbüş halini alıyor Pasaport. Bu lezzetlere bir de İzmir gevreği, kumrusu ve illa ki yumurtayla birlikte meşhur “boyoz”u eşlik ettiğinde misafirlerin değmeyin keyfine. Seyir terasları şeklinde düzenlenmiş yerlerde oturan İzmirliler için denizle bütünleşmek zaten başlı başına bir ritüel olsa gerek. Hatta Göztepe’den, Konak’tan, Bostanlı’dan, Karşıyaka’dan gelen vapurlarla Pasaport İskelesi’nde inen, işlerine gitmek için Cumhuriyet Meydanı’na, oradan da Alsancak’a giden İzmirliler günlerini nasıl bu kadar rahat geçiriyor sizce? Bence, işe gitmeden Pasaport’ta bir çay kaçamağı yapıyorlar. Ya da iş çıkışında mutlaka Pasaport’a uğranıp, bir çay, kahve molası veriliyor. Yani Pasaport çalışan için de işsiz için de bir huzur mekânı aslında.
İnsanlar her yerde, her an hareket halinde. Gidenler, gelenler… Sürekli bir kalabalık halinde oluyor gün içinde. Özellikle öğleden sonraları, deniz kenarında hatıra fotoğrafı çektirenler, çiğdemlerini (çekirdeğin İzmircesi!) çitleyenler ve oltaya rasgele deyip balık tutmaya çalışan gençler. Sonra bütün bunların yanında durmuş büyük gemiler. Sahi, bunlar ne işe yarıyor diye sormadan edemiyoruz. Belki bu sorunun yanıtını bize bir Seferis şiiri verebilir diye düşünüyoruz:
“Masallarımı gemilerde öğrendim ben
yolculardan değil, denizcilerden de değil
ceplerinde sigara arayıp duran
iskelede bekleyen daimi işsizlerden de değil.
Gemi simaları dünyama yerleşmiştir benim,
kimisi Kyklops gibi tek gözle bakar
hareketsizce deniz aynasına
kimisi karınca gibi davranır, kimisi kelebek,
kimisi uykuda gezer gibi ilerler tehlike saçarak
ve kimisi uyuyakalmıştır denizin derinliklerinde.
Tahtalar, halatlar, zincirler.
(...)”
İki kordon yaşama bağlar
Seferis gibi denize tutkundur İzmirli de. Ama tutkunu olduğu denizin en vazgeçilmez noktası Kordonboyu’dur. İzmir’de yapılan bir söyleşide “İzmirliyi yaşama iki kordon bağlar, birisini doğarken keserler...” diye bir söz edilmiştir. Bu söz İzmir’i de İzmirlileri de anlatmaya yeter sanırım.
Pasaport’un tarihi de denizle komşuluğu kadar eskidir. Eski kartpostallardan birinde “Debarcadere et Bureau de Passeports” (İskele ve Pasaports Bürosu) olarak gösterilen yapı, 1884 yılında bir Fransız şirketi tarafından inşa edilmiş. Yapımına 1867 yılında başlanan ve 1884 yılında tamamlanan rıhtım, mendireğe yanaşan yolcu ve yük gemileri, atlı tramvaylar ile Birinci Kordon Caddesi, İzmir’in en hareketli kıyı caddesi konumundaymış. İskelenin yanında bulunan şimdiki Gümrük Muhafaza Başmüdürlüğü’nün bulunduğu binalar ise, Yunan işgali döneminde (1919–1922) "Liman Dairesi Başkanlığı" olarak kullanılmaya başlanmış. 1800’lü yıllarda yapılan “İzmir Körfezi Osmanlı Vapurları Hamidiyye Anonim Şirketi”, Karşıyaka, Alaybey, Osmanzade, Bayraklı, Turan, Pasaport, Konak, Karataş, Salhane ve Göztepe vapur iskeleleri arasında sekiz gemilik filo ile hizmet veriyormuş. Bugünkü Pasaport İskelesi’nin ise Osmanlı ve Selçuklu mimarlığından esinlenen 1. Milli Mimari özelliklerini taşıdığı kaydedilmiştir. Yani, Pasaport İskelesi, 13 Eylül 1922 yılında İzmir’de çıkan, Kordon Caddesi üzerindeki tüm binalara yayılan yangında zarar görmüş, 1926 yılında dönemin Valisi Kazım Dirik tarafından "Birinci Ulusal Mimarlık Akımı" adı verilen tarzda yeniden yapılmıştı.
İzmir, 8500 yıllık tarihi boyunca liman kenti olma özelliğini taşımış bir yer. Bilinen en eski liman da Tepekule’nin doğusunda yer alıyormuş. Liman 19. yy’da Pasaport Limanı’nın yapımı ile buraya taşınmış ancak Pasaport Limanı’nın yetersiz hale gelmesi nedeniyle 1954 yılında Alsancak Limanı inşaatına başlanmış. Bizce Pasaport limanının taşınması iyi olmuş. Belki kızanlar olacaktır ama böylesi daha güzel olmuş. Eğer, Pasaport limanı bugün faal durumda olsaydı ne martılar kendilerini sakınmadan körfeze pike yapabilirdi ne insanlar rahatça gelip seyir teraslarında denizi duyumsayabilirdi.