Tire
Rumlardan kalma taş evleri, sıcak insanları, envai çeşit otu bulabileceğiniz pazarı ve doğasının güzelliği ile Tire, “İşte Ege’deyim” dedirtiyor insana
Tarihçi Pachmeres’in “Keşişler Yöresi”, Şerafeddin’in Zafername’sinde “Rum’un Meşhur Kenti”, ünlü gezgin Evliya Çelebi’nin (1611- 1682) Seyahatnamesi’nde “Şehri Muazzam” diye tabir ettiği bir ilçedir Tire. Ege’nin başka yerde kolay bulunamayacak ruhunu yansıtan nadir ilçelerden.
Ege’nin şirin ilçesi Tire’nin ismi çeşitli kaynaklarda Thira, Thyeira, Tyrha, Apeteira, Teira olarak geçer. Bu isim zenginliği bile ilçenin eskiliğinin en somut delilidir.
Tire; Hitit, Frigya, Lidya, Pers, Roma ve Bizans’a ev sahipliği yapmış, tarihin zengin kültür mirasına sahip kentlerden biri. Ne var ki, Tire tarihiyle ilgili belgesel bilgiler, Roma döneminden öteye pek sağlıklı inemiyor. Ya da diğer bir deyişle, milât öncesi 2000’le başlayan süreç, henüz sağlıklı bir zemine oturtulamadı.
Efes’teki Artemis Tapınağı’ndan Tire’nin batı köylerini de içine alan ve Bozdağ’a dek ulaşan Artemis Tapınağı Kutsal Toprakları, yüzlerce yıl, Tire’ye adeta bir kutsallık kazandırmış.
Roma dönemine ait zenginlik, Tire’nin bu döneme ait tarihi coğrafyasında, bazı köylerin, ciddi yerleşim alanları oluşturdukları, buralarda ortaya çıkan arkeolojik belgelerden anlaşılıyor. Bu yerleşim bölgeleri içinde; Başköy (Uzgur), Akyurt (Zeamet Kilisesi), Hisarlık, Gökçen (Fota), Eskioba (Dormara - Almura), Büyükkale ve Kürdüllü Köylerini özellikle belirtmek gerekiyor.
Ünlü Roma İmparatorları Jül Sezar, Augustos ve Trian’ın, Tire topraklarından bir bölümünü Artemis Tapınağı’na bağışladıkları da tarihi belgelerde kendine yer buluyor. Tire Müzesi’nde, bu tapınağa ait arazilerden elde edilen bulgular geniş bir yer tutuyor.
Tire’nin Roma dönemi sürecinde, Roma Senatosu’nda, “Kaystros Senatörlüğü” yani, Küçük Menderes Senatörlüğü adıyla temsil edildiği de görülüyor. Daha sonra başlayan Bizans döneminde ise, özellikle Ortodoksluğun biçimlendirilmesinde, İstanbul’un Kadıköy’ü (o dönemin adıyla “Halkedon”) ve İznik, o dönemdeki adıyla “Nikea”daki Ayasofya ile Kilise Meclislerinde Tire; etkin, karar sahibi, Hristiyan bir kent görünümünde olduğunu kanıtlıyor. Bu konsüllerde, oy kullanma hakkına da sahip olan Tire, Bizans tarihi boyunca, bu parlak dönemini sürdürmüş.
Gökyüzüne uzanan minareler
Doğal ve tarihi dokunun korunduğu Tire’de adımladığınız her sokakta tarihi bir camiye denk gelebilirsiniz. Osmanlı mimarisinin eşsiz örnekleri olarak ilçeyi süsleyen ibadet merkezleri arasında Ulu Cami, Gucur Camii, Tahtakale Camii, Yahşibey Camii (Yeşil İmaret), Karakadı Mecdettin Camii, Kara Hasan Camii, Yeni Cami, Mehmet Bey Camii, Paşa Camii, Molla Arap Camii, Hafsa Hatun Camii ve Yalınayak Camii görmeniz gereken camiler. Zaten camilerini keşfetmediğiniz bir Tire gezisi eksik bir gezi anlamına gelir.
Yoğurtluoğlu Mustafa Bey’in külliyesi
Tire’nin o meşhur, iki yanı renkli Rum evleriyle çevrili dar sokakları camiler kadar önemli bir başka tarihi yapıya daha götürür sizi. Küçük kapılı taş evlerin önünden geçerken, genç kızlar, al yanaklı teyzeler sohbetlerine ara verip, tanıdık-yabancı fark etmez selamlarını esirgemez sizden. Bu sıcak selamlar, Yoğurtluoğlu Külliyesi’ne uzanan hafif dik yokuşun yorgunluğunu geçirir bir anda. Yoğurtluoğlu Külliyesi, 15. yüzyılda yapılmış bir külliye. Adını banisinden (binayı yapan kişi) alan külliyeyi, Yoğurtluoğlu Külliyesi değil de, Yavukluoğlu Camii olarak sorarsanız daha iyi sonuçlar alıyorsunuz.
Tire’nin güney kesiminde yer alan caminin doğu bitişiğinde muvakkithane, doğu ve batısında medrese odaları bulunuyor. Kuzeyinde ise içi boş olmasına rağmen meraktan mutlaka çıkacağınız, demir, dar merdivenli rasathane yer alıyor. Sırtını yamaca, yüzünü ilçenin dar sokaklarına dönen Yoğurtluoğlu Külliyesi, 2005 yılında gerçekleştirilen ciddi bir restorasyon çalışmasından sonra ibadet merkezi olarak tekrar kullanıma açılmış.
Osmanlının kitap arşivi
Yoğurtluoğlu Külliyesi’ni gezdikten sonra ilçe merkezine indiğinizde, bu defa yolunuzu binlerce değerli kitabın bulunduğu tarihi Necip Paşa Kütüphanesi’ne düşürün. Klasik Osmanlı mimari üslubunda inşa edilen Tire Vakfı Necip Paşa Kütüphanesi, 1826 yılında İkinci Mahmut dönemi devlet adamlarından Necip Paşa tarafından yaptırılmış. Köprülü ile başlayan müstakil kütüphane örneklerinden biri olarak kabul ediliyor. 1996 yılında onarım gören Necip Paşa Kütüphanesi’nde 2 bin 283’ü Osmanlı dönemine ait, 2 bin 216’sı yazma, bin 136’sı değerli basma eser olmak üzere toplam 12 bin 695 kitap bulunuyor. Özellikle öğrencilerin hafta içi mesai saatlerinde yoğun olarak yararlandığı zengin kütüphanede, tarihi yazmalar arasında büyük İslam alimi İbn-i Sina’nın “Kitabüş-Şifa”sı, İbrahim Müteferrika tarafından basılan ilk matbu eserlerden olan Katip Çelebi’nin “Cihannüma”sı, İbn-i Arabi’nin “Şecere-i Numaniye”si ve yine İbn-i Sina’nın 1160 yılında istinsah edilen (el yazması eserini el yazısıyla kopyalamak) “İşarat” adlı eseri ve Yazma Kur’an-ı Kerim’ler dikkat çekici eserler arasında.
Elbette ki Tire’de tarih, saydığımız eserlerle sınırlı değil. Hangi sokağa adımınızı atsanız Batı Anadolu’nun en zengin kentinde olduğunuzu anlıyorsunuz. Kayıstiros Kaya Mezarları, Kutu Han, Abdüsselam (Ali Efe) Hanı, Yeni (Mathius) Han, Kurşunluhan (Bakırhan), Çanakçı Mescidi, Ali Han Mescidi, Kurt ve Doğancıyan Zaviyesi, Tahtakale Çarşısı, Şemsi Mescid ve Ayazma, Eski Yeni Hamam, İbn-i Melek ve Süleyman Şah Türbesi, Ali Baba Tekkesi, Balım Sultan Türbesi, Buğday Dede Mescidi, Sire (Sır) Hatunlar Mescidi, Alamadan Dede Türbesi, Tahtakale Hamamı, Theos Mozolesi, Yalınayak Hamamı alternatifler arasında sayabileceğimiz tarihi lar. Şemsi Mescid ve Ayazma, üzerinde durulması gereken bir yapı. Çünkü dinler hoşgörüsünün Ege topraklarındaki bir simgesi adeta. Yüzyıllar önce kervanların su ihtiyacını karşılayan, soğuk su anlamına gelen ayazma adlı alt kat, eskiden kilise olarak kullanılırmış, üstü ise cami. Uzun yıllar kilise ve cami altlı-üstlü ibadet merkezi olarak hizmet vermiş yörenin insanına. Bugün Derekahve’nin manzarasını süsleyen binanın cami olarak kullanılan üst kısmı restore edilse de, alt katına henüz dokunulmamış.
Sicil kayıtlarına göre, Tire Kent Çarşısı, Bizans Döneminde Bedesten semtidir. Reifchtal, Bedesteni 8 veya 9. yüzyıl yapısı olarak nitelendirir. Fetihle birlikte Aydınoğulları’nın da, bu çarşıyı merkez olarak ele aldıkları anlaşılıyor. Kısacası, Bedesten çevresi 14. yüzyılda “Çarşı” konumu özelliğini taşırken, Beylik Devri Çarşısı, “Yukarı Çarşı”dır ki, burası kentin Türkler öncesi çarşısıdır. Bizans Bedesteninin çevresinden kuzeye doğru oluşan bu çarşı ve pazaryeri, Osmanlılarca da kullanılmıştır. Sekiz kubbeli Bedesten, dört yöne açılan kapıları ile kentin yüzyıllar boyu ana çarşısı olmuştur. Bedesten’in toplam 28 dükkânı bulunmaktadır.
Bedesten çevresindeki oluşum, Beylikler Dönemi’nden itibaren, kuzeye sarkar. İlginçtir ki, Uzun Çarşı’nın doğu ve batısını oluşturan caddeler de mükemmel plân ölçülerine sahiptir. İlk Osmanlı çarşı plânı, Halil Yahşi Bey tarafından uygulamaya konulmuş olup, 600 yıldır çalışmakta olan Tahtakale Çarşısı’dır.
Tire Müzesi
Ege’nin bu güzel ilçesinde Tire Müzesi’ni de unutmamak gerekiyor. Bir arkeoloji ve etnografya müzesi olan Tire Müzesi, İkinci Murat’ın kumandanlarından Halil Yahşibey’in yaptırdığı Yahşibey Zaviyesi (Tekkesi) içinde 1935 yılında Tire Halkevi Müze Kolu tarafından kurulmuş. Müzenin değerli eserleri arasında, Osmanlı İmparatorluğu zamanında Tire Darphanesi’nde basılan gümüş paralar (mangır) bulunuyor. Özellikle nakışlı mangırlar, Osmanlı dönemi paraları içinde oldukça değerli kabul edilenler arasında. Dünyanın saygın koleksiyonlarında, Tire darplı paraların önemli bir yeri olduğuna da dikkat çekmek gerekiyor bu noktada.
Müzede taşınır kültür varlıkları iki salonda sergileniyor. Arkeoloji Salonu’nda, Milattan Önce 3 bin 500 ile Milattan sonra bin 100 yıllarına ait heykeller, mezar stelleri, mermer masa ayakları, mermer ve pişmiş toprak lahitler, cam eserler, pişmiş toprak yağ kandilleri, kronolojik sıra ile sikkeler, bronz yağ kandilleri, elektron ve gümüş sikkeler ile pişmiş topraktan mamul heykelcik parçaları ile çocuk heykelleri sergileniyor. Etnografya Salonu’nda ise el yazması Kur’an-ı Kerim’ler, yazı takımları, çeyiz sandıkları, nalınlar, hamam ve şifa tasları, gümüş kadın ziynet eşyaları, Avrupa kökenli olup Osmanlı Dönemi’nde kullanılan seramikler, çeşitli dönem savaş aletleri, derviş ve zaviye eşyaları, Çanakkale seramikleri, tablolar, halılar, kilimler ve vitray pencereler görülebiliyor. Müzede siyah kumaş üzerine, gümüş klaptan ile işlenmiş “Es Sultan Orhan İbni Osman” yazılı bordürlü işleme ise, kayda değer bir başka eser.
Zamana direnen ustalar
Tire’nin Batı Anadolu’nun en eski yerleşim birimlerinden biri olması nedeniyle zengin bir kültürel birikimi var. Kentin ana yollar üzerinde bulunmayışı, Türk kültürünün değişik alanlarını kapsayan özelliklerin korunmasında da etkili olmuş. Kentin ilk dönemlerindeki zengin aşiret ve oba yerleşimi de buna eklenince, el sanatlarında Türk kültürünün kendine özgü yapısı özünü kaybetmeden günümüze dek ulaşabilmiş.
Tire çarşısına girdiğinizde her köşe başında sayıları bir elin parmaklarını geçmeyen, hatta bazıları Türkiye’de ve dünyada tek sayılan el sanatları ustalarıyla karşılaşıyorsunuz. Urgancılık, semercilik, keçecilik, yorgancılık, hasırcılık, nalıncılık, saraççılık, beledi dokumacılığı ve oyacılık, Türk kültürünün eskimeyen, ancak bugün ne yazık ki pek de fazla rastlayamadığımız kültürel birikiminin birer öğeleri olarak sıralanıyor.
Modern yaşamın yok etmeyi başaramadığı naftalin kokulu ara sokaklarda bir bakıyorsunuz dükkanında rengarenk semerler yapan yaşlı bir amca çıkıveriyor karşınıza. Bir şey satın almanıza gerek yok, halini hatırını sorun, – kıt kanaat geçinmenin zorluğunu yaşasa da - tüm güler yüzlülüğüyle misafir ediyor sizi dizili semerlerin arasında. Eskiden her evin sedirinde başköşede yer alan ot yastıkların, bugün modern kanepelerde kendine yer bulamamasını anlatıyor hafif sitemkar. Oradan çıkıp urgancı Rıfat Göbekli’nin dükkanına konuk olun. Sorun anlatsın size işinin zorluğunu ve anlayın kültürel değerlerimize sahip çıkmanın ne kadar önemli olduğunu.
El sanatları arasında genç Arif Cön’ün keçelerinin de ayrı bir yeri var. Keçeleri İstanbul Topkapı Sarayı ve Londra British Museum’da sergilenen Tireli usta Arif Cön, Karadeniz Teknik Üniversitesi İşletme Bölümü mezunu olmasına rağmen, dedesinden öğrendiği keçeciliği sahipsiz bırakmayacak kadar duyarlı kentine ve ülkesine.
Bu üretimler içinde yer alan ve Tire ile özdeşleşmiş bir ürün olan “Beledi Dokuması”nı da geçmemek gerekir. Dünyadaki tek beledi dokuması tezgahının başında bugün babasından bayrağı devralan dokuma ustası Ethem Tıpırdık var. Tire halkının yorgan, yastık ve minder kılıfı olarak yüzyıllar boyu kullandığı bu dokuma, aynı zamanda perde ve yatak örtüsü olarak da üretilmiş. Kent ve ova köylerindeki kadınların kullandığı “peştamal”, dağ köylerindeki kadınların ise “önbezi” dedikleri dokuma türünün kullanımı, Tire tarihindeki tezgâh yaygınlığının bir diğer göstergesi. Ev ve hamam havlularından peşkirlere, feracelere kadar, dokumanın zenginliği, 15. yüzyıldan beri, Tire’ye damgasını vurmuş gibi. Özellikle “Tire Peşkiri” olarak bilinen dokuma, Osmanlıda literatürde bile yer alıyor.
Tire’deki el sanatlarının, Türk kültürünün kendine has yapısını kaybetmeden, günümüze kadar ulaşabilmiş olması insanı mutlu ediyor. Yeniye ayak uydurabilmenin, eskiyi canlı tutmaktan geçtiğini anlatıyor Tire tüm değerleriyle.
Musevilerden Tire’ye miras
Tire sokaklarında gezinirken, Alay Parkı’nda ellerinde küçük meşe toplarla ilginç bir oyun oynayan erkekler görürseniz şaşırmayın. Oynadıkları oyun, 500 yıldır varlığını sürdüren ‘karambol’. Günümüzde yaklaşık 200 kişinin bildiği karambol oyunu, Tire’ye İspanya’dan tehcir edilen Musevilerin bıraktığı bir kültür aslında. Unutulmaya yüz tutmuş değerler arasında sayılan ve ‘lek’ de denen oyun, Ödemiş, Bayındır ve Tire’de sıklıkla oynanırmış eskiden, şimdi ise sadece Tire’de oynanıyor. Tire Belediyesi, bu geleneksel oyunun kaybolmaması için internet sitesinde tanıtım yapmanın yanı sıra kent merkezinde bir de saha yapmış. Bugün özellikle orta yaş grubundaki insanlar, Alay Parkı’ndaki karambol sahasında günün her saatinde bu oyunu büyük bir ciddiyetle oynuyor. Oyunda toplar parmaklar kullanılarak geliştirilmiş özel bir vuruş tekniğiyle hedefe yönlendiriliyor. “Meşe” adı verilen topların en makbulü şimşir ağacından imal edileni, çünkü şimşir ağacı çok sağlam bir ağaç olduğundan bir meşe yaklaşık olarak 50-60 yıl kullanılabiliyor. Bir de dört adet “lek” denilen tahtadan imal edilmiş ve sahaya belirli aralıklarla dikilen küçük hedefler kullanılıyor. Oyuncular meşelerini zaman zaman kadife bir bez ile parlatarak ya da zeytinyağında birkaç gün dinlendirerek bakım yapıyor. Saha denilen 4×12 metrelik parlatılmış beton zemin üzerinde oynanan karambol, ikili ya da eşli olarak dört kişi tarafından oynanıyor. Oyuncular sıra ile saha kenarındaki başlama bandından meşesini lekleri vurmak için fırlatarak oyuna başlıyor. Oyunun amacı leklerden birini vurarak oynama sırasını sürekli kendinde tutmak üzerine kurulu.
Ne yenir?
Tire’nin tarihsel birikimi, mutfağında da kendini gösteriyor. Salı günleri kurulan ilçe pazarının iştah kabartan görselliği de bu zenginliğin bir göstergesi. Ot yemekleri, Tire mutfağının başrolünde yer alıyor elbette tüm Ege’de olduğu gibi. Sarmaşık, tilkicek, ebegümeci, iğnelik, şıngıldak, ısırgan, cibez, turp otu, kenger, şevketi bostan, helvacık, ballık, radika, labada, urgancık, tiksincik, kapurcuk, arapsaçı, sinir otu, hindiba, hardal, sirken, it üzümü, gaymecik, pazı, eşek helvası, melengeç, zil can, semizotu, tere, dereotu, gerdeme ve daha niceleri Tirelinin tükettiği otlar arasında yer alıyor. İsimleri yüzünüzü, lezzetleri midenizi güldüren bu otlar, salata ve kavurma olarak ya da hiçbir işlem görmeden en leziz halleriyle sofranıza geliyor. Ege’nin sevimli ilçesinin mutfağının bir diğer simgesi şanı tüm Türkiye’ye yayılan Tire köftesi... Tuz dışında hiçbir baharatın konulmadığı, döş, sırt gibi kırmızı etin en güzel kısımlarından yapılan Tire köfte, katkısız tereyağı ile birleşince damakta unutulmayacak bir tat bırakıyor. Tire köftesini ilçe merkezindeki birçok restoranda bulabiliyorsunuz. Ege’nin sağlıklı mutfağına ilham kaynağı olan ot yemekleri için ise adresiniz Kaplan Mevki olmalı. En güzel Tire manzarasının seyredilebildiği değirmen üstündeki yemyeşil Kaplan’da zeytinyağlılar ve ot yemeklerinin birçok çeşidini bulabilmek mümkün. Sura, Kapama, Gıylangı, Mustafa Çorbası, Heybeli Çorba, Posalı Kavurma, Kol Böreği, Arnavut Ciğeri, Gazel Aşı, Keppat Reçeli, Tak Tak Kebabı Tire mutfağının denenmesi gereken diğer lezzetleri arasında.
Nasıl gidilir?
İzmir’e havayolu ile geldikten sonra Tire’ye ulaşmak çok kolay. Özel araçla geliyorsanız, İzmir-Tire yolu yaklaşık bir saat kadar sürüyor. Otobüslerle ise ilçeye 1,5-2 saat arasında ulaşılabiliyor. S.S. Tire Otobüsleri Yolcu Taşıma Koop. tarafından İzmir Otogarı bağlantılı olarak Gaziemir’den her gün düzenli aralıklarla otobüs seferleri düzenleniyor. Tire’ye nostaljik bir yolculukla, trenle de gidebilirsiniz. Ray Otobüsü adı verilen tren seferleri için Devlet Demiryolları’nın www.tcdd.gov.tr internet sitesinden detaylı bilgi alınabiliyor.
Yapmadan dönme!
- Salı günleri kurulan Tire pazarında gezinmeden, taze otlardan, sebzelerden satın almadan,
- Yoğurtluoğlu Külliyesi’ne dar, yokuşlu ama bir o kadar keyifli yoldan ulaşmadan,
- Necip Paşa Kütüphanesi’nin tozlu raflarındaki değerli el yazmalarına, kitaplara göz atmadan,
- El sanatları ustalarının dükkanlarına uğrayıp, işlerini hayranlıkla izlemeden,
- Güneşli bir havada Derekahve’de çay yudumlamadan,
- Tabii ki Tire köfte ve sağlıklı ot yemekleri başta olmak üzere geleneksel Tire mutfağının tadına bakmadan dönmeyin.