Selçuk
Sadece Türkiye’nin değil, dünyanın en büyük açık hava müzelerinden birisidir Selçuk. Antik çağın en önemli yerleşim yeri, ünlü Efes Antik Kenti’nin ev sahibidir. 8 bin yıllık topraklarında dinlerin ve uygarlıkların buluşma noktasıdır.
Antik çağın en önemli yerleşim merkezi, dünyanın en büyük açık hava müzelerinden birisidir Selçuk. Ünü dünyaca bilinen Efes Antik Kenti’nin ev sahibi, dinlerin ve uygarlıkların buluşma noktasıdır. 8 bin yıllık topraklarında sahip olduğu kültürel ve tarihsel değerlerinin yanında önemli bir turizm merkezi olması, bir de Şirince Köyü ve şirin evleri ile büyülü bir ortamın adresidir.
İzmir – Aydın karayolunda ilerlerken sağ tarafta gördünüz Keçi Kalesi, ilçe sınırlarına yakınlaştığınızın habercisidir. Kentin simgesi haline gelen leylek yuvaları ile misafirlerini karşılayan Selçuk’un sokaklarında keşfe çıktığınızda, çağlara direnerek varlığını sürdüren eski dönem yapıları tarihsel bir yolculuğa çıkarır sizi. Dünya çapında seçkin bir yere sahip Efes Antik Kenti’nden Meryem Ana Evi’ne, St. John Kilisesi’nden Bizans Su Kemerleri’ne, Selçuk Kalesi’nden Osmanlı Dönemi’nden günümüze gelen camilere kadar pek çok eser, tarih yolculuğunuza rehberlik ederken, alternatif turizm seçenekleri ve Pamucak Sahili’nin mavi bayraklı plajları ile her mevsim tatilin tadı başkadır Selçuk’ta. En çok turisti, çevre limanlara yanaşan gemilerden, yani denizden alır.
Ülkenin tarih, kültür ve turizm başkentleri arasında haklı bir yeri bulunan Selçuk’ta ilk yerleşmeler, günümüzden 8 bin yıl öncesine gider. Batı Anadolu prehistoryasını Selçuk’ta Çukuriçi ve Arvalya höyükleri temsil eder. Çukuriçi Höyük’te tekrar başlatılan kazılar, bu yerleşimin Erken Kalkolitik Döneme indiğini gösterir. Bugüne yaklaştıkça ilçedeki yerleşimin devamının şehir merkezindeki Ayasuluk Tepesi’nde olduğu görülür.
M.Ö. 2’nci bin yılda Son Tunç Çağı’na ait yerleşim, burada karşınıza çıkar. Ayasuluk Tepesi’nde kurulu olan Apasa, M.Ö. 16 ve 13’üncü yüzyıllarda Anadolu’nun büyük bir kısmına hakim olan Luvi Krallığı’nın başkentidir. M.Ö. 11’inci yüzyılda, yani Demir Çağı’nda Anadolu’ya kuzeyden göçler başlar. Attika Kralı Kodros’un oğlu, Efes’in efsanevi kurucusu Prens Androklos, bu dönemde Efes’e gelerek, kenti, yerli halk olan Karia, Leleg ve Lydler’den alır. Bu dönemde şehir merkezi hala Ayasuluk Tepesi’ndedir.
Mimaride bir köşe taşı
Ayasuluk Tepesi’nin batı yamacında yer alan Efes Artemis Tapınağı ve çevresindeki buluntular Geç Tunç Çağı’na aittir; en geç Demir Çağı‘nın başından (M.Ö. 11’inci yüzyılın sonu) itibaren bölge Artemis’in öncülü olan bu inanca hizmet etmiştir. Ayasuluk Tepesi’nin batı yamaçlarında daha sonra dünyanın yedi harikasından birine dönüşen Artemis Tapınağı’nın civarında da ilk buluntular, M.Ö. 8’inci yüzyıla tarihlenir. Tarihçi Herodot, Lydia Kralı Kroisos’un İ.Ö. 560’ta tahta geçtikten sonra Ephesos’u fethettiğini ve burada dağınık şekilde yaşayan halkı toparlayarak, Artemision çevresinde yaşamaya zorladığını bildirir. Kroisos’un bu dönemde yapılan Artemis Tapınağı için bağışladığı sütunlar ve yapının mimari özellikleri arkeolojide ve mimaride bir köşe taşı olarak özel bir yer tutar.
M.Ö. 546’ya gelindiğinde Ephesos, Persler tarafından Akamenid Kralı Kyros’un kontrolü altına girer. Büyük İskender dönemine kadar da Pers egemenliği devam eder. İskender sonrası bölgenin kontrolünü ele alan Lysimakhos, kentin tarihini ve gelişimini kökten etkileyen bir adım atar. Kenti Bülbül ve Panayır Dağı arasındaki bugünkü yerine taşımaya karar verirken, ismini de değiştirir ve karısının adını verir: Arsinoeia. Ama bu isim Lysimakhos’tan fazla yaşamaz.
Yeni kent, Bülbül Dağı ile Panayır Dağı arasına Miletoslu Mimar Hipodamos’un cadde ve sokakların birbirini dik kestiği ızgara planı uygulanarak kurulur. Çepeçevre surlarla çevrilir. Kentin ana yapıları olarak; Tiyatro, Devlet Agorası, Ticaret Agorası, Meclis Binası ve Stadyum’u inşa ettirir. Böylelikle halkı Artemis Tapınağı çevresinden yeni kente taşınmaya ikna etmeyi amaçlar. Ephesos yeni yerinde hızla gelişir. Yerel tacirler liman yoluyla kenti tam bir ticaret merkezi haline dönüştürür. Halk ve şehir zenginleşir.
Traian ve Hadrian dönemleri
Özellikle M.S. 2’nci yüzyılda İmparator Traian ve Hadrian dönemlerinde kent en ihtişamlı görünümüne kavuşur. Bu dönemde kent, Roma İmparatorluğu’nun Asia eyaletlerinin başkenti, limanı da Romalı memurların Anadolu’ya resmi giriş kapısıdır.
M.S. 4’üncü yüzyılın ortalarında pek çok deprem felaketi, ekonomik bir çöküşe neden olur, şehrin kendine gelmesi zaman alır. İmparatorluk bağışlarıyla ve vergi muafiyeti ile en sonunda zararlar giderilerek, kentin bir zamanlar sahip olduğu ekonomik refah yeniden sağlanır. Bu durum restorasyon geçiren ve yeni inşa edilen pek çok yapıyla da kendini gösterir.
M.S. 431 yılında III. Konsil’in toplandığı ve Hıristiyanlık dünyasının geleceği için çok önemli olan – Meryem’in “Theotokos”, “Tanrı’nın Annesi” olarak kutsanması gibi - kararların alındığı Roma Stoa yapısı, daha sonra içinde yapılan değişikliklerle Hz. Meryem’in adının verildiği ilk kilise olarak varlığını sürdürür. M.S. en geç 6’ncı yüzyıldan itibaren 2,5 kilometre mesafedeki Hagios Theologos Tepesi’nde (Ayasoluk/günümüzde Selçuk) Bizans döneminin dikkate değer hac merkezlerinden biri sayılan Aziz Yuhanna (St. Jean) Bazilikası’nın civarında etrafı surlarla çevrili bir yerleşim gelişir. İmparatorluğun durumunun gitgide daha güvensiz bir hal almasıyla birlikte limanın içinin alüvyonla dolması ve etrafının bataklık araziye dönüşmesine rağmen M.S. 7’nci yüzyıldan beri başpiskoposluk makamının da taşındığı bu yeni kent, hızlı bir büyüme yaşar.
Ephesos yaklaşık 654-55’te Suriye Valisi Muaviye ve 715-16’da da Arap Amirali Maslama tarafından, başarısız olan İstanbul kuşatması seferinin dönüşünde yağmalanır.
Antik kaynaklarda, 9’uncu yüzyılın 1’inci yarısında dahi Ephesos Thema Thrakesion’un tahkim edilmiş en büyük şehri olarak tasvir edilmektedir. M.S. 890’da siyasal ve askeri üstünlüğünü Samos’a (Sisam), hemen ardından da Smyrna’ya, İzmir’e, kaptırır. Bu gelişme, kentin kesin olarak terkedildiği yönünde anlaşılmamalıdır: Arkeolojik kanıtlar göstermektedir ki, Ephesos 13. yüzyılın içine dek, her ne kadar yerel yönetim birkaç yüzyıldır Hagios Theologos’ta (Ayasoluk) olsa da saygın kent kimliğini sürdürür.
Seferde 300 gemi
Malazgirt Savaşı'ndan (1071) on yıl sonra İzmir ve Efes'te ilk Türk yerleşmesine tanık olunur. Daha sonra çeşitli kaynaklardan Bizans ve Katalan istilaları olduğu bilinmektedir. Efes-Ayasuluk'un kesin olarak fethedilişi, Aydınoğlu Mehmet Bey tarafından 1304 tarihinde olur.
Ayasuluk Limanı Türkler’in egemenliği altına girdikten sonra Doğu Akdeniz'in belli başlı ticaret merkezlerinden ve en önemli iskelelerinden biri durumundadır. Umur Bey'in 1333 yılında Yunanistan'a yaptığı seferde ise 300 geminin bulunması, denizciliğin ne derece geliştiğini gösterir.
Yıldırım Beyazıt, Rumeli'nin güvenliğini sağladıktan ve Bizans'taki taht kavgalarını da kendi isteği doğrultusunda çözümledikten sonra Anadolu'ya geçer ve 1389–1390 kışında yapılan bir seferde Aydınoğulları Beyliği'ni de Osmanlı topraklarına katar. Ankara (1402) Savaşı'ndan sonra Timur, tüm Anadolu'yu egemenliği altına alarak, Ayasuluk'u üs olarak kullanır. 1426 yılında II. Murat; Saruhan ve Hamit ilini Osmanlı topraklarına kattığı sırada Ayasuluk ve Tire'nin de yeniden Osmanlı yönetimi altına girdiği anlaşılmaktadır.
Demiryolu seyyah getirdi
1856’da Anadolu’daki ilk demiryolu hattı olan İzmir – Aydın Demiryolu’nun inşaatına başlanır. Bu hat üzerinde 1867’de hizmete giren Ayasuluk istasyonu, o tarihlerde hemen hiçbir yaşayanın kalmadığı Ayasuluk’u tekrar canlandırmaya başlar. Daha demiryolu inşaatı başlamadan yabancı araştırmacıların ilgisini çeken Antik Efes Kenti, istasyonun açılmasıyla yabancı seyyahları çeker olur.
1913’te İttihatçıların milliyetçilik rüzgarında Ayasuluk’un adı Selçuk olarak değiştirilir. Bir süre için Akıncılar ismiyle de anıldığı bilinmektedir. Selçuk, Cumhuriyet döneminde 1943’e kadar Kuşadası’na bağlı bir nahiyedir. 1957’de ilçe olan Selçuk, Aydın’dan ayrılarak İzmir’e bağlanır. 1950’lerde bir anayol özelliği gösteren İzmir – Denizli karayolunun şehir merkezinden geçmesi sayesinde daha da gelişir.
Her köşesinde zengin tarihi ve doğal mirasın izlerine rastlanan Selçuk’ta, Ayasuluk tepesindeki St. Jean Kilisesi’nin avlusundan batıya doğru bakıldığında yaklaşık 2500 yıl içinde 9 kilometre çekilmiş olan Efes sahili kıyı şeridi ve denizin yerini alan ova görülebilir.
Büyük Kent: Efes
Antik dünyanın en önemli merkezlerinden birisi olan Efes, Küçük Menderes nehrinin sularını boşalttığı körfezin yakınında kurulur. Tarıma elverişli toprakları, Doğu’ya açılan büyük ticaret yolu oluşu, putperestlik ve Hıristiyanlık döneminde çok önemli bir dini merkez haline gelişi, tarihe büyük kent olarak geçmesini sağlar. İlim ve sanat dünyasında da adını duyuran Efes, ünlü kişiler yetiştirir. Bunlar, rüya tabircisi Artemidorus, şair Callinos ve Hipponax, filozof Herakleitos, ressam Parrhasius, gramer bilgini Zenodotos’tur.
Bugün Antik Efes Kenti’nin yaklaşık yüzde 20’si kazılmış olmasına rağmen, dünyada ziyaret edilebilen alan olarak en büyük antik kent, ülkemizde en çok ziyaretçi çeken ören yeri özelliğini taşır.
Antik Efes Kenti'nin ilk kuruluşu M.Ö. 6000 yıllarına, Neolitik Dönem olarak adlandırılan Cilalı Taş Devri'ne kadar iner. Son yıllarda yapılan araştırmalar ve kazılarda Efes çevresindeki höyükler (tarih öncesi tepe yerleşimleri) ve kalenin bulunduğu Ayasuluk Tepesi'nde Tunç çağları ve Hititlere ait yerleşimler saptanmıştır. Bugün gezilen Efes, Büyük İskender'in generallerinden Lysimakhos tarafından M.Ö. 300 yıllarında kurulur. Helenistik ve Roma çağlarında en görkemli dönemlerini yaşayan Efes, 200.000 kişilik nüfusa sahip olur. İ.Ö. 4. bine dek giden tarihi boyunca uygarlık, bilim, kültür ve sanat alanlarında her zaman önemli rol oynar.
Doğu ile Batı (Asya ve Avrupa) arasında başlıca kapı durumunda olan Efes, önemli bir liman kentidir. Bu konumu Efes'in çağının en önemli politik ve ticaret merkezi olarak gelişmesini ve Roma Devrinde Asia eyaletinin başkenti olmasını sağlar. Efes, tarihi boyunca birçok kez yer değiştirdiğinden kalıntıları geniş bir alana yayılır. Yaklaşık 8 kilometrekarelik bir alana yayılan bu kalıntılar, içinde kazı-restorasyon ve düzenleme çalışmaları yapılmış ziyarete açık olan bölümlerdir.
Antik Çağda önemli bir uygarlık merkezi olan Efes, bugün de yılda ortalama 1,5 milyon kişinin ziyaret ettiği önemli bir turizm merkezidir.
İlk arkeolojik kazılar
Efes'teki ilk arkeolojik kazılar, British Museum adına J.T. Wood tarafından 1869 yılında başlar. Wood'un ünlü Artemis Tapınağını bulmaya yönelik bu çalışmalarına, 1904 yılından sonra D.G. Hogarth devam eder. Bugün de çalışmalarını sürdüren Avusturyalıların, Efes'teki kazıları ilk olarak 1895 yılında Otto Benndorf tarafından başlatılır. 1906’dan bu yana tüm buluntular, bulundukları ülke olan Türkiye’de kalmakta ve Selçuk’taki Ephesos Müzesi’nde teşhir edilmektedir. Efes'te Avusturya Arkeoloji Enstitüsü'nün çalışmalarının yanı sıra 1954 yılından itibaren Efes Müzesi de T.C. Kültür Bakanlığı adına kazı, restorasyon ve düzenleme çalışmalarını sürdürmektedir. 1998’den bu yana araştırmaları Friedrich Krinzinger yürütmektedir.
100 yıldan fazla bir süredir devam eden bu çalışmalar ile bir yandan Efes tarihine ve Anadolu arkeolojisine yeni boyutlar kazandıran bilimsel sonuçlar elde edilmekte, diğer yandan kazılar sonucu açığa çıkarılan önemli yapı ve anıtlar restore edilerek, ayağa kaldırılmakta ve çevreleri ile birlikte düzenlenmektedir.
Tarihten gelen önemli yapılar
Artemis Tapınağı: Efes’teki Artemis Tapınağı, dünyanın yedi harikasından biri olarak bilinir. Tapınağın en büyük özelliği; Helen dünyasının antik çağda mermerden yapılmış en büyük anıtsal ölçüdeki ilk mimarlık eseri olmasıdır. Görkemli tapınağın her ne kadar bugün yerinde bazı temel kalıntılardan başka bir şey kalmamışsa da, kazı sırasında ele geçen parçalardan yararlanılarak eserin rekonstrüksiyonunu çizme olanağı doğmuştur. . Helenler gelmeden önce Artemis Tapınağı’nın yeri, yörenin halkı tarafından tapınılan Kibele’ye ait bir kutsal alandı.
Hellenistik dönemde inşa edilen Büyük Tiyatro, Efes’in şüphesiz en tanınmış anıtı olan Celsus Kitaplığı, MÖ 3. yüzyılda çoktan kurulmuş olan Tetragonos Agora (Ticari Pazaryeri) , arkaik çağa kadar uzanan Yamaçevler 2, İmparator Hadrianus’u onurlandıran Hadrian Tapınağı günyüzüyle buluşarak, büyülü bir atmosfer sunar.
Yine Efes’ten insanlığa armağan edilen Memnius Anıtı, İmparator kültüne hizmet eden Domitian Tapınağı, Panayır Dağı’nın eteklerindeki tepelikte bir çukurlukta bulunan Stadyum, şehrin sur duvarlarının yakınında bulunan ve MS 147’de açılan 135x85 metre büyüklüğündeki Vedius Gymnazyumu , MÖ 1. yüzyılda şehrin her iki yanındaki dağların bel verdiği yere yapılan Devlet Agorası sizi yüzyıllar öncesine götürmek için bekliyor.
Kuretler Caddesi: Efes Antik Şehri'nin göze çarpan kalıntılarından biri de Kuretler Caddesi'dir. Celsus Kitaplığı’na uzanan cadde, adını bir rahip sınıfından alır. Caddenin iki kenarında da tabanları mozaikli ve sütunlu galeriler bulunur.
Trajan Çeşmesi: Yine Efes’in en önemli kalıntılarından birisi olan Trajan Çeşmesi ise iki katlı bir yapıya sahip. Çeşme, büyük bir havuzu üç tarafından da çevrelemekte olup, suyun aktığı bölümde İmparator Trajan'ın heykeli yer alır. Çeşme yapısı, Tiberius Claudius Aristion ve eşi tarafından M.S. 102 ve 114 yılları arasında Ephesoslu Artemis ile İmparator Traianus (M.S. 98–117) onuruna yaptırılmıştır. Yapının özgün yüksekliği 9,5 m’dir.
Kentin dışında, Tralleis (bugünkü Aydın) ve Magnesia yolu üzerinde yuvarlak bir mezar yapısının harabeleri ile iyi korunmuş Augustus dönemi Pollio Su Kemeri göze çarpar.
Meryemana Evi: Selçuk’a 9 kilometre uzaklıktaki Meryemana Evi, Bülbül Dağı’nın üzerinde bulunuyor. İsa’nın ölümünden 4 ya da 6 yıl sonra, St. John’ın Meryem Ana’yı Efes’e getirdiği biliniyor. 1891 yılında Lazarist papazlar, Alman rahibe A. Katherina Emerich’in rüyası üzerine, Meryem Ana’nın son günlerini geçirdiği evin, araştırmalar sonunda bu yer olduğunu ortaya çıkarmışlardır. Bu olay Hıristiyanlık dünyasında yepyeni bir buluş olmuş ve din alemine ışık tutmuştur. Haç planlı ve kubbeli olan bu yapı daha sonra restore edilmiştir. Müslümanlarca da kutsal sayılan evde, Papa VI. Paul’un 1967’deki ziyaretinden sonra, her yıl ağustos ayının 15. gününde ayinler düzenlenmekte ve bu ayinler büyük ilgi görmektedir.
St. John Bazilikası: İncil yazarı St. John’un mezarının bulunduğu kilisedir. Haç planlı olup, altı büyük kubbesi bulunur. İmparator Justinien ve karısı Theodora tarafından yaptırılmıştır.
Bizans Su Kemerleri: St. John Takip Kapısı'nın doğusundan başlayıp ilçe içinde ve özellikle istasyon çevresinde sağlam olarak kalmış olan Bizans su kemerleri, Şirince Boğazı'nda devam eder ve kuzeye doğru yönelir. Bunlar, Belevi ile Selçuk arasındaki Pranga mevkisi doğusundaki su kaynaklarından sağlanan içme suyunu, Selçuk Ayasuluk Tepesi'ndeki Bizans dönemi yerleşimine ve Ortaçağ'ın Hac merkezi olan St. John Kilisesi'ne ulaştırır.
Meryem Kilisesi: Kentin 145 × 30 m. büyüklüğündeki üç nefli piskoposluk kilisesi Olympieion Mahallesi‘nin güney stoasına inşa edilmiştir. Bu bazilika M.S. 431’de burada toplanan III. Ekümenik Konseyi ile ünlüdür. Kilise Geç Bizans dönemine kadar pek çok değişikliğe uğramıştır. En geç M.S. 7. yüzyılda Aziz Yuhanna (St. Jean) Bazilikası piskoposluk makamı olmuş, Meryem Kilisesi ise Orta Çağ’ın ilerleyen dönemlerinde dahi mezarlık olarak kullanılmıştır.
Çifte Kiliseler: Selçuk ve yakınlarında azımsanmayacak kadar kilise ve tapınak vardır. Çifte Kiliseler, Hadrian Tapınağı, Efes Meryemana Kilisesi ve Artemis Tapınağı en sık ziyaret edilen ve en bilinenleridir. Yüzyıllardır varlığını devam ettiren Çifte Kiliseler, Konsül Kilisesi olarak da adlandırılır. Bu kilisenin M.S. II. yüzyılda Roma döneminde yapıldığı tahmin ediliyor.
Konsül Kilisesi denmesinin sebebi, burada konsül toplantılarının yapılmış olmasıdır. Meryem Ana'nın Tanrı annesi olduğu da 431. Konsül'de kabul edilmiştir. Çifte Kiliseler'in ilk yapıldığı dönemlerde üç nefli olup, daha sonraki yıllarda ise beş nefe kadar çıkmıştır.
İsabey Camii’nde Artemis’ten getirilen mimari parçalar
İsabey Camisi ise 1375 yılında Aydınoğlu İsabey tarafından Mimar Ali’ye inşa ettirilir. 51 x 57 metre ölçülerindeki bu camide, Efes’le Artemis Tapınağı’ndan getirilen mimari parçalar, özellikle sütunlar kullanılır. Mihrap ve minber, mermerden yapılmıştır. Bundan başka Selçuk içinde halen kullanılan dört mescit ve birçok yıkık ve onarılmış mescit ve kümbet yer almaktadır. Bu eserler Aydınoğulları ve Osmanlı dönemine tarihlenir.
Selçuk Kalesi
Saint John Kilisesi'nin kuzeyinde, tepenin en yüksek kısmında bulunan iç kale, son zamanlarda yapılan araştırmalara göre, Efes'in ilk yerleşme yerinin üstünde yer alır. Bugün görülen sur duvarları Bizans, Aydınoğulları ve Osmanlı dönemlerine aittir. Taş, tuğla ve harçla örülmüş olan duvarlar, 15 kule ile desteklenmiştir. Kale içinde taş döşemeli sokaklar, çeşitli büyüklükte sarnıçlar, bir cami ve en yüksek kısımda bir kilise kalıntısı vardır.
Ülkenin en önemli müzesi Efes
T.C. Kültür Bakanlığı adına Efes'teki arkeolojik araştırmalardan, düzenleme, kontrol ve koruma çalışmalarından sorumlu olan Efes Müzesi, Efes ve yakın çevresinde bulunan Miken, Arkaik, Klasik, Hellenistik, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı devirlerine ait önemli eserlerin yanı sıra kültürel faaliyetleri ve ziyaretçi kapasitesi ile de Türkiye'nin en önemli müzelerinden biridir.
Efes'teki ilk arkeolojik kazılardan sonra 1929 yılında depo işlevinde kurulan, 1964 yılında yeni bölümün inşası ile genişleyen Efes Müzesi, sonraki yıllarda sergi değişiklikleri ve yeni ekler ile sürekli gelişmiştir. Efes Müzesi'nin ağırlıklı olarak bir antik kentin eserlerini sergileyen müze olması nedeniyle kronolojik ve tipolojik bir sergileme yerine, eserlerin buluntu yerlerine göre sergilenmeleri tercih edilmiştir. İki büyük Artemis heykeli, Eros başı, Yunuslu Eros heykelciği, Sokrates başı, Efes Müzesi'nin dünyaca tanınmış ünlü eserlerinden bazılarıdır. Efes Müzesi koleksiyonlarında halen 50 bin eser bulunur. Bu sayı her yıl sürdürülen arkeolojik kazılar sonucu ortaya çıkan veya çevre halkının bağışladığı eserler ile artmakta, koleksiyon zenginleşmektedir.
Saadet Hatun Hamam Müzesi de, şehre gelen turistler tarafından ziyaret edilen noktalardan biridir. Saadet Hatun'un Aydınoğulları Beyliği'nin soyundan geldiği tahmin edilmektedir. Hamam, 16. yüzyıl eseridir ve üç bölümden inşa edilmiştir. Günümüzde müze olarak kullanılmaktadır.
Yedi Uyuyanlar
İmparator Decius zamanında putperestlerin zulmünden korkan yedi Hıristiyan genci, Panayır Dağı eteklerindeki bir mağaraya sığınır ve 200 yıl süren derin bir uykudan uyandıktan sonra Theodosius II zamanında Hıristiyanlığın resmi din olarak kabul edildiğini öğrenir. Bu mucizevî olaydan ötürü mukaddes kişiler olarak kabul edilen yedi genç, öldükten sonra yine bu mağaraya gömülür.
Belevi Mausoleumu
İzmir yolu üzerinde Selçuk’tan 13 kilometre uzaklıktaki yol kavşağının doğusunda, Belevi beldesinde bulunan bu anıt, dünyanın yedi harikasından biri olan Halikarnassos Mausoleumu’ndan sonra Anadolu’nun en büyük ve en yüksek mezar anıtıdır.
Türkiye’nin en uzun plajı
Tarihi kalıntıları gezmeye biraz da olsa mola vermek ve doğal oluşumları, plajları gezmek, Ege'nin masmavi sularında serinlemek isterseniz de seçenekleriniz mevcuttur. Pamucak Plajı, Yedi Uyuyanlar Mağarası ve 42 metre uzunluğundaki Kurudağ Mağarası, güzelliklerini önünüze sermeye hazır. Efes sahilinin eski isminin verildiği 11 kilometre uzunluğundaki Pamucak, Türkiye’nin en uzun plajıdır. Plaj kumlu, güneşli ve suyu temizdir. İki adet mavi bayraklı plaj bulunur. Her türlü su sporu ve kamp yapmak için uygun bir sahildir.
Çamlık Lokomotif Müzesi
Selçuk’tan Aydın yoluna girdiğinizde, 8 kilometre sonra Çamlık Köyü’nde ilginç bir açık hava müzesiyle karşılaşırsınız. Eski buharlı lokomotiflerin ve vagonların sergilendiği bu müze, 70-80 sene önce çalışmış ama şimdi emekliye ayrılmış trenleri tanıtıyor.
Selçuk Tren İstasyonu
İlk demiryolu hattı olan 130 kilometrelik İzmir - Aydın hattına ilk kazma, bir İngiliz şirketine verilen imtiyazla 1856 yılında vurulur. 1867 yılında hizmete açılan istasyon halen faaliyettedir.
Bir kuş cenneti
Selçuk Gevekirse Gölü Su Kuşları Koruma ve Üretme Sahası Antik Efes Kenti’nin kuzeyinde Efes ve Pamucak arasındaki bin hektarlık alanda bulunuyor. Küçük Menderes’in Pamucak kıyıları kuzeyinde denize döküldüğü bataklık kesimde birkaç küçük gölcüğün ve sazlıkların yer aldığı bu çevrede 30-40 tür kuş ve memeli hayvan yaşıyor. Göçmen kuşlar için bir yuvalama yerinden çok bir konaklama ve barınma niteliğindedir.
Her mevsimde faaliyet
Selçuk’ta her ocak ayının üçüncü hafta sonunda Deve Güreşleri Festivali düzenlenir. Selçuk’un ismi gibi şirin olan köyü Şirince’de ise ekim aylarında şarap festivali yapılır. Selçuk Efes Kültür, Sanat ve Turizm Festivali ise 1962 yılından beri her yıl Mayıs ayının ilk haftası süresince yapılan uluslararası bir festival haline gelmiştir.
Dağ yürüyüşü, atla gezinti
Selçuk’ta her türlü alternatif turizm çeşidini bulabilirsiniz. Dört bir tarafı yeşilliklerle örtülü, çok yüksek olmayan tepeciklerle çevrili Selçuk, dileyen turistlerin dağ yürüyüşü yapmasına elverişlidir. Yörenin yüksek olmayan dağlarında bisiklet turları da düzenlenebilir. Atla gezinti ise düzenlenen turlarla başka bir keyif alanıdır.
İlçenin yaklaşık 3 km ötesinde yer alan Efes havaalanında, yüksek sezonda pilotluk ve paraşütle atlama eğitimi verilmekte ve paraşüt yarışmaları düzenlenmektedir. Ayrıca günübirlik gezi programlarına da katılabilirsiniz.
Ne yenir?
Selçuk’un yer aldığı Ege Bölgesi balık (levrek, kefal gibi) ve deniz ürünleri (midye, kalamar gibi) ile ünlüdür. Bundan başka Selçuk ve çevresi, bitki (ebegümeci, arapsaçı gibi) yemeklerinin ünlü olduğu bölgedir. Yöreye özgü peynir çeşitlerinden (tulum, teneke gibi) ve yoğurt ile ayranından tatmadan ilçeden ayrılmayın. İlçenin adeta simgesi haline gelen çöp-şişi yemeyi, Şirince’ye çıkıp ünü dünyaya yayılmış şarap çeşitlerini tatmayı unutmayın.
Ne alınır?
Selçuk merkezde ve çevredeki tarihi yerler yakınlarında Selçuk’a ve Ege’ye özgü ürünler satan dükkanlardan alternatif hediye seçenekleri bulmak mümkün.
Yapmadan dönmeyin
* Efes Antik Kenti’ni gezmeden,
* Pamucak Sahili’ne uğramadan,
* Meryem Ana Evi, İsabey Camii ve St. John Kilisesi’ni görmeden,
* Çamlık Lokomotif Müzesi’ni ziyaret etmeden,
* Çöp şiş yemeden dönmeyin.