Urla

 Yolunuz İzmir’e düşerse uğramadan dönmemeniz gereken yerlerin başında gelir Urla. Doğanın cömertliğine, tarihin eşsiz kalıntılarına tanık olacak, her köşede yeni keşiflere çıkacaksınız. Bu topraklarda iz süren Necati Cumalı’ya, Yorgo Seferis’e hak vereceksiniz.

Urla…Kırk kilometrelik sahil şeridinin pırıl pırıl denizin mavisiyle buluştuğu, doğanın bütün cömertliğini sergilediği, tarihin halen soluyan kalıntılarının eşlik ettiği Ege’nin muhteşem bir köşesi. ‘Susuz Yaz’ın, ‘Tütün Zamanı’nın yaratıcısı Necati Cumalı’nın, Nobel ödüllü Şair Yorgo Seferis’in, sanatçı Tanju Okan’ın vazgeçemediği, iz bıraktığı topraklar… Yolu İzmir’e düşenlerin görmeden geçmemesi gereken, her köşesinde yeni keşiflere tanık olunacak Urla, unutulmayacak bir ziyaretin kapısını açık tutuyor.

İzmir il merkezine 35 kilometre uzaklıkta bulunan Urla; Çeşme, Seferihisar ve Karaburun gibi tatil merkezlerine yakınlığıyla bilinmektedir. Doğanın ve tarihin kucaklaştığı Urla’da İskele Mahallesi’ndeki Limantepe Höyüğü’nün MÖ 4000’lere uzandığı arkeolojik kazılarla ortaya konulmuştur. Ege Denizi’nin bilinen en eski limanlarından olan Limantepe ile aynı bölgede yer alan ve antik çağda zeytinyağı üretimiyle öne çıkan İyonya kentlerinden Klazomenai, Urla’nın önemli değerleri arasındadır.

Urla’nın tarihi, M.Ö 2000 yıllarına kadar uzanır. O devirdeki adı Klazomenai’dir. M.Ö. 2000 yıllarının sonlarında Ege göçleri sonucu, Dor'ların orta Avrupa içlerinden aşağıya, Yunanistan'a inmeleri ile Yunanistan'da oturan İon'lar Anadolu'ya geçerek, İzmir Körfezi'nden Mandalya Körfezi'ne kadar uzanan bölgede yerleşmişlerdir. O devirlerdeki kargaşadan dolayı Anadolu'ya gelerek yeni kentler kurmuşlardır. Hititler gibi büyük devletler bile bu kargaşadan etkilenmiştir. Bu bölgeye İonia adı verilmiştir. İon kolonizasyonu olarak adlandırılan bu olay, zamanla yayılmış ve Smyrna (Eski İzmir) ve Phokaia(Eski Foça) Aiollerin elinden alınmış, birer İon kent devletine dönüştürülmüştür.

Klazomenai antik kentinin kalıntıları, Urla'nın İskele mahallesinde bulunmaktadır. Halen devam eden kazıların bir kısmı Karantina Adası üzerindedir. Çıkarılan önemli kalıntılardan birisi de o devirlerde kullanılan bir zeytinyağı fabrikasıdır. Ağaçlı yolun (Mithat Paşa Caddesi) İskele tarafında batısında bulunmaktadır. Klazomenai M.Ö.188 de, Roma'nın Pergamon Krallığı'nın müttefiki olarak yer aldığı, Suriye Krallığı ile yapılan Apemai barışından sonra Romalı'lar tarafından özgür bırakılan şehirler arasındadır. Drymussa (Uzunada) Adası da Klazomenai'a eklenmiştir. Arkeolojik bulgular, Klazomenai Kenti’nde yerleşimin en geç M.S. 5. yüzyıl başlarına kadar devam ettiğini göstermektedir.

Helenistik-Roma döneminde anakara boşaltılmış ve Karantina Adası'ndaki yerleşim önem kazanmıştır. Karantina Adası'nın doğu kıyısındaki modern plajın içerisinde Helenistik-Roma dönemi villaların duvarları ve deniz içindeki temelleri gözlenebilmektedir. Adanın kuzeyindeki tepenin en yüksek noktasında bir tapınak bulunmaktadır. Bu tapınağın terasının kuzeyindeki bir yığıntıdan, arkaik dönem oturan kadın heykelciklerinin Helenistik dönem kopyaları elde edilmiştir. Karantina Adası'nda çıkarılan çeşitli arkeolojik eserlerden yerleşimin M.S. 5. Yüzyıla kadar devam ettiği anlaşılmaktadır. 

Karye Pazarı

Türklerin Ege Denizi’ne ve İzmir'e ulaşması, 1080’lü yıllarda Çaka Bey tarafından gerçekleştirilmiştir. İzmir artık bir Bizans şehri değil, bir Türk şehridir. Çaka Bey, Türklerin ilk donanmasını kurarak ele geçirdiği kıyı şehirleri arasında Klazomenai de bulunmaktadır. İzmir ve Urla, 1330 yılında Aydınoğulları Beyliği topraklarına katılmış, sahilden 4 kilometre içeride yeni bir yerleşim yeri kurulmuştur. XIV. Yüzyıl sonlarına ait eski kayıtlarda, Urla'dan Karye Pazarı olarak söz edilmektedir. Urla, ilk kurulduğu yıllardan itibaren bir pazar yeri olma özelliğindedir. Bunda liman ve Çeşme'nin ticaret merkezi olması etkendir. 1390 yılında Osmanlı hakimiyeti başlamış, Urla ticaret alanında hızla gelişmiştir. Bu dönemde ilçede 200 kadar dükkan bulunduğu anlaşılmaktadır.

Tarihi kayıtlardan elde edilen bilgilere göre, XVI. Yüzyıl başlarında İzmir gümrüğünün geliri 80000 akça, Urla gümrüğünün geliri ise 30000 akçadır. Bu kayıtlardan İzmir ve Urla iskelelerinin sadece Osmanlı limanları arasında ticari etkinliklerde bulundukları görülmektedir. Urla'daki deniz ticareti, XVI. Yüzyıl sonlarında gerilemeye başlamış, bunda Piri Reis’in dediği gibi bu suların korsan yatağı haline gelmesi etken olmuştur.

Sevr Anlaşmasıyla Urla ve Ege Bölgesi Yunanlılar'a verilmiş, 18 Mayıs 1919 tarihinde Yunanlılar İzmir'e girerek, Urla'yı da işgal etmişlerdir. Ancak Kurtuluş Savaşı sonrası tekrar vatan topraklarına katılan Urla’nın düşman işgalinden kurtuluş tarihi, 12 Eylül 1922’dir. Kısaca Urla, tarihte her zaman önemli bir yer tutmuştur. Her dönemden eserlerin, ilçenin çeşitli yerlerinde mevcut olduğu gözlenmektedir.

Antik İyon Yolu’na doğru

İzmir Büyükşehir Belediyesinin, aralarında Klazomenai’nin de bulunduğu 6 İyon kentini birbirine bağlayacak 350 kilometrelik tematik yol için saha çalışmalarına başlaması, Urla’nın önemini daha da artıracak girişimlerden birisi olacaktır.

8 bin yıllık geçmişi, birçok medeniyete ev sahipliği yapması, ziyaret edilecek arkeolojik ve tarihi alanların sayısını artırırken, Urla’nın doğal güzellikleri de görülecekler listesinde yer almalıdır. Şimdi gelin, Urla’yı daha yakından tanıyalım.

Urla İskelesi

Urla ilçe merkezinin, deniz kıyısındaki yerleşim birimidir. Yaz döneminde geceleri pazar kurulan bölgede, çok sığ olsa da denize girmek mümkün. Urla İskelesi’nde küçük bir yat limanı, limanın çevresinde ise restoranlar bulunmaktadır. Açık alandaki masalarda deniz ürünlerini tadabilir, kıyı bölgesinde yürüyüş yapabilirsiniz.

Limantepe

Urla İskelesi bölgesinde bulunan Limantepe’de halen devam eden arkeolojik kazılarda ortaya çıkan liman tesisinin, dünyada bugüne kadar araştırılan en erken örneklerden birisi olduğu belirtilmektedir. Arkeolojik kazıların en büyük özelliği, karanın yanında deniz altında da sürdürülmesidir.

Ele geçen buluntular ışığında, kentin, en eski kültür tabakalarından itibaren denizaşırı ticaret ilişkilerinin merkezinde olan güçlü bir liman kenti konumunda olduğu anlaşılmaktadır. Bu durum özellikle Erken Tunç Çağı’nda şehircilik anlayışının da devreye girmesiyle daha farklı bir boyut kazanmaktadır. Erken Tunç Çağı II döneminde kent çok daha geniş bir alana yayılmış ve önceki savunma sistemi iptal edilerek, yerine çok daha anıtsal ve at nalı şeklindeki bastiyonlarla desteklenen yeni bir savunma duvarı inşa edilmiştir. Limantepe bu dönemde, boyutları ve mimari kalıntılar açısından değerlendirildiğinde Ege’nin en görkemli yerleşmelerinden birini temsil etmektedir.

Klazomena

12 İon kentinden birisi olan Klazomenai Antik Kenti, Limantepe’den batıdaki Ayyıldız ve Cankurtaran tepeleri eteklerine kadar yayılmaktadır. Bir bölümü Karantina Adası üzerindedir. Arkaik, Erken Tunç ve klasik çağlardan tabakalara rastlanan kazılar sırasında Erken Tunç döneminden kalan ve koridorlu ev olarak tanımlanan saray yapısının bir bölümü ortaya çıkarılmıştır. Aynı noktaya yakın yerde koruma yüksekliği 6 metreye yaklaşan şehir suru bulunurken, Orta Tunç Çağı’na tarihlenen yuvarlak tek mekanlı evler, fırın ve ocak yerleri de ortaya çıkmıştır. Antik kentin önemi, MÖ 6. Yüzyıla tarihlenen bir zeytinyağı işliğinin bulunmasıdır. Klazomenai’de kazısı tamamlanan zeytinyağı işliği, bugün de kullanılan teknolojinin 2600 yıl önce dünyada ilk defa bu bölgede geliştirildiğini kanıtlamaktadır. Dağınık şekilde de olsa Klazomenai Antik Kenti’nin bugüne taşıdığı kalıntılar oldukça zengindir ve görülmeye değerdir.

Karantina Adası

Geçmişin izlerini sürerken, biraz deniz havası almak isterseniz yönünüzü Karantina Adası’na çevirin. Burası adından da anlaşılacağı gibi Osmanlı döneminde bulaşıcı hastalıkların önüne geçilmesi amacıyla kullanılmıştır. Osmanlı’nın bu ilk karantina bölgesini kuran ise Fransızlardır. 1865’de kurulan tesis, ticaret ve yolcu gemileri ile özellikle kuzey hac yolu için gelen hacılar için düşünülmüş ve 1950 yılına kadar aktif kalmıştır. Daha sonra Deniz ve Güneş Tedavi Enstitüsü olarak kullanılan tesis, 1960’da Kemik ve Mafsal Hastalıkları Hastanesi’ne dönüştürülmüş, 1986’da ise Devlet Hastanesi statüsü kazanmıştır. 

İskele Mahallesi’ndeki yüksek rakımlı bir tepe üzerinde kurulu Yıldıztepe Şehitliği ise Urla’nın bir başka ziyaret noktasıdır. Şehitlik, 1922’nin Eylül ayında İzmir’den Urla’ya cephane ve topçu bataryaları sevk eden 1’inci Batarya Komutanı Yüzbaşı Kemal Bey ile seyisi Onbaşı Baki’nin şehit düşmelerinden bir yıl sonra naaşlarının buraya nakledilmeleri ile kurulmuştur.

Gazhane binasının ise yapım tarihi bilinmemektedir. 20. Yüzyıl başlarında Urla’ya ilk sokak lambaları geldiğinde bunlarda kullanılan gazlar, Gazhane’de depolanmıştır. Bina, 2006 yılında restore edildikten sonra kültür ve sanat faaliyetlerinde kullanılmaya başlanmıştır.

Urla Yarımadası

Geçmişi MÖ 2000’li yıllara dayanan Urla Yarımadası’nın kıyıları, çok girintili çıkıntılıdır ve bir çekici andırır. Su mineralleri açısından çok zengin olan yarımada, kaplıcaların yanında eşsiz koylara ve plajlara da sahiptir. Doğal güzelliği ile de dikkat çeken Urla Yarımadası, İzmir Körfezi kıyısının biraz içerisinde bulunur. Teos Antik Kenti gibi tarihiyle de ilgi çeken bölge, tatil yöresi olarak tercih edilmektedir.    

Urla Yarımadası’nın kuzeyinde yer alan Yassıca Adası ise Alman Adası olarak da bilinmektedir. Ulaşım açısından kolay bir konumda olmasının yanında tesisleriyle ön plana çıkan bu ada, turistlerin yoğun ilgisiyle karşılaşmaktadır.

Urla merkezine 24 kilometre mesafede bulunan Demircili Plajı ise tertemiz denizi nedeniyle İzmir’den günübirlik gelenlerin de tercihidir. Rüzgarlı oluşuyla sörf tutkunlarına hitap eden bölgede, dalış dersleri de verilmektedir. 

Tarihi hamam ve camiler 

Urla genelindeki hamamlar arasında 15. Yüzyıla ait, bugün kentsel sit alanı içinde bulunan ve korunması gereken mimari yapı olarak tescilli olan Hersekzade Ahmet Paşa Hamamı ön plana çıkmaktadır. Hamam, yeniden ayağa kaldırılmaktadır. Cami ve diğer ayrıntılarıyla inşa edilen ancak bugün harap halde bulunan bir başka yapı ise Kamanlı Hamamı’dır.

Rüstem Paşa Külliyesi içindeki sadece dört duvar ve bir kubbenin kaldığı Rüstem Paşa Hamamı da kurtarılma beklemektedir. Bu yapıdan sadece Rüstem Paşa Cami ayaktadır. 19. Yüzyılda meydana gelen büyük depremde hasar gören cami, sonradan kısmen Bizans taşları kullanılarak onarılmıştır.

Camiatik Mahallesi’nde yapımına 14. Yüzyılda başlanıp bir yüzyıl sonra tamamlanan Fatih İbrahim Bey Cami, Urla’nın kuruluşunda mihenk taşı olmuştur. Hamamı tahrip olan yapının sübyan mektebi korumaya alınmıştır. Cami ve eski külliyenin ortasında 300 yıllık olduğu tahmin edilen bir çınar ağacı da bulunmaktadır. Aynı mahalledeki Tatar Osman Ağa Cami, daha önce ahşapken 1964 yılında onarım görmüştür. Yenice Mahallesi’ndeki Kapan Cami ise Hoca Turan Cami olarak da bilinmektedir. Kitabesinden 1554 yılında yapıldığı anlaşılmaktadır. 

Park Sokak’ta bulunan Hoca Ali Cami ise kurşunlu kubbeli ve kargir bir yapıdır. 14 veya 15. Yüzyıla ait olduğu düşünülen ve harem mahalli de bulunan yapı, 1992’de Urla’yı etkileyen büyük depremden hasar görmüştür. Cemaat kapasitesi 400 kişilik olan caminin mihrabı ilgi çekicidir.

Adı ile anılan bir Osmanlı Beyi tarafından Urla İskelesi’nde 1472 yılında yaptırılan İskele Yahşi Bey Cami, 1827-1828 yıllarında onarılmış, 1995 yılında genel onarım geçirmiştir. Çeşmealtı’nda bulunan ve Osmanlı döneminde yapılan Denizli Mahalle Cami ise 2006 yılına kadar harap halde iken Vakıflar Genel Müdürlüğünce korumaya alınarak ibadete açılmıştır.

Urla’daki dini yapıların ve külliyelerin en belirgin ve ayrıntılı olanı, Kamanlı Cami olarak da bilinen Kamanlı Külliyesi’dir. 2 binli yıllarda başlanan koruma ve kurtarma çalışmaları sonrasında 2010 yılında ibadete açılmıştır. Türbe, hamam, medrese ve çeşmeleri ile ilginç bir alandır. Köprülü Mescidi, Helvacılar Cami ve Hamamı, Kılıç Hocalı Cami, Fatih İbrahimbey Cami ve Külliyesi, Kütükminare Cami, Urla genelinde sayılabilecek tarihi eserlerdir. 

Çeşmealtı

Urla gezisinde bir başka ziyaret alanı ise Çeşmealtı beldesi. Adından Çeşme’ye yakın olduğu düşünülse de bu doğru değildir. İzmir’e 36, Urla merkeze ise 5 kilometre uzaklıktaki Çeşmealtı, kamp alanları, bar, cafe ve restoranlarının yanında gece kurulan alışveriş mekanları ile son derece hareketlidir. Yazlık konutların da yer aldığı Çeşmealtı’nda teknelerin demirlediği liman da bulunuyor.

Bölgeye gidenlere mutlaka tarçınlı lokma yemeleri önerilirken, Güvendik Tepesi’nden gün batımını izlemek ise tatilinize katacağınız önemli bir ayrıcalık olacak. Urla kıyıları ve önündeki 12 ada ile İzmir Körfezi, en güzel buradan izlenmektedir.

Urla'da Vehbi Koç Deniz Arkeolojisi Araştırma Merkezi

Ankara Üniversitesi Sualtı Arkeolojik Araştırma ve Uygulama Merkezi, İzmir'in Urla ilçesinde Vehbi Koç Vakfı, TINA Türkiye Su altı Arkeolojisi Vakfı ve Urla Belediyesi'nin işbirliğiyle Ankara Üniversitesi Mustafa Vehbi Koç Deniz Arkeolojisi Araştırma Merkezi'ni açtı.

Ankara Üniversitesi Mustafa Vehbi Koç Deniz Arkeolojisi Araştırma Merkezi, Urla Belediyesi'nin Urla Çeşmealtı'nda 2009 yılında tahsis ettiği 11 dönümlük alanda kuruldu. Beş farklı üniteden oluşan merkezde, su altı çalışmalarında büyük öneme sahip restorasyon laboratuvarı, depo alanı, ulusal ve uluslararası ölçekte araştırmalara ev sahipliği yapması hedeflenen bir kütüphane, bölgeye hizmet verecek konferans salonu, antik dönemlerden günümüze uzanan denizcilik teknolojilerindeki gelişmeleri yansıtan canlandırmaların sergileneceği 4 dönümlük sergileme alanları ile projelerde çalışan katılımcıların barınabilmesi için 30 kişi kapasiteli yatakhane bulunduğu belirtildi. Alanında önemli çalışmalara imza atacak olan merkez, su altı arkeolojisi ile ilgili yapılacak uluslararası işbirlikleri için de Türkiye'nin yüzü olma misyonunu üstlenecek. Projede yer alan Arkeopark'ın da, bölgede turizm faaliyetlerine katkı sağlanması hedeflendi.

Muhteşem doğa

Urla’nın muhteşem doğasından söz ederken, ilçenin en güzel yerlerinden birinde konumlanan Malgaca İçmeleri de listeye alınmalı. Mide, böbrek, safra kesesi hastalıklarına iyi gelen içme suyuyla ünlü Malgaca’da üç gün kalmak gerekiyor. Kilometrelerce uzunluğunda doğal plajı ise bir başka özelliğini oluşturuyor.

İlçenin güneyinde yer alan Kokarköy ise tarihi ve doğal güzellikleri barındırıyor. Denizi bazı yerlerde 100 metre derinliğe yaklaşıyor.

Balık keyfi için Özbek

Geziye Ege’nin lezzetli deniz ürünlerini tatmadan devam etmek olmaz. Bunun için bölgedeki en iyi seçenek ise Özbek Köyü. Urla merkeze 7 kilometre uzaklıktaki köy, zengin balık kaynaklarının yanında eşsiz doğası, temiz havası ile dikkat çekiyor.

Belde ve köyler denince tiyatrosu ve sera çiçekçiliği ile ün yapmasının yanında Devlet Senfoni Orkestrası’nın ilk köy konserini verdiği Bademler ile iç bölgede kalmasına rağmen bozulmamış sakin coğrafyası nedeniyle önemli ölçüde turist çekebilen, İzmir Teknoloji Enstitüsü yerleşkesinin de bulunduğu Barbaros köyleri, akla gelen ilk yerleşimlerdir. Ayrıca kıyıda yer alan Balıklıova ile yine sahili bulunan ve Bizans hamamlarına ev sahipliği yapan Gülbahçe ve bu köydeki Tavşan Adası son derece ünlüdür.

Bağbozumu

“Zeytine yağın, üzüme balın düştüğü gün.” Bu geleneksel bayram, Urla Belediyesi ve Ziraat Odası işbirliği ile 20 yılı aşkın zamandır “Bağbozumu Şenlikleri” adı altında sürdürülmektedir. Şenlikler, her yıl 14 Ağustos’ta Malgaca Pazarı’nda yapılmaktadır. Geçmişte Avrupa’ya şarap ve üzümün ihraç edildiği bölgede, şenliklerin geçmişinin 2600 yıl öncesine dayandığı belirtilmektedir.

Urla Mutfağı

Urla’da yemek denilince ilk akla gelen ünlü katmeri, bir de deniz kıyısındaki balık ziyafetleri. Elbette bu kadar değil. Kınalı bamya, oğlak dolması, patlıcan sarması, Urla güveci, mantısı, zeytinyağlı enginar dolması, yöresel otlarla hazırlanan çalkama, kekik turşusu, kalamar tava, bohça böreği, balık buğulama diğer akla gelenler. Balıklıova un kurabiyesi ile damar helvası da unutulmamalı.

Ulaşım

İstanbul’a 600, Ankara’ya 620 kilometre uzaklıktaki Urla’ya, İzmir Üçkuyular’dan kalkan minübüslerle ulaşım sağlanmaktadır. İlçenin İzmir’in Konak Meydanı, ilçeye yalnızca 35 kilometre mesafededir. İzmir-Çeşme otobanı ulaşımı daha da kolaylaştırmaktadır.

Yapmadan dönmeyin

Katmeri tatmadan

Malgaç İçmeleri’nin suyundan içmeden

Güvendik Tepesi’nden güneşin batışını izlemeden

Antik Klazomenai kenti kalıntılarını denizin altında su altı gözlüğüyle görmeden

Özbek Köyü’nde balık yemeden

Çeşmealtı Pazarı’ndan alışveriş yapmadan

Necati Cumalı Anı ve Kültür Evi ile Yorgo Seferis’in doğduğu evi ziyaret etmeden

Bölgeye has doğal zeytin ürünleri ve zeytinyağını satın almadan

Dönmeyin…



 

 

Renkli Kalem Medya Grubu
Tüm Hakları Saklıdır ©