Çeşme
Turkuaz denizi, kadifemsi ve altın renkli kumsalları, akvaryumu andıran koyları, şifa dağıtan kaplıcaları, hayranlık uyandıran su altı dünyası, adrenalin tutkunlarının gözdesi spor aktivitelerine elverişli yapısı ve eğlence hayatıyla ünü yurt içini aşıp yurt dışına ulaşan Çeşme, İzmir’in turizmde yüz akı...
İzmir'in batısında, kendi adını taşıyan yarımadanın en ucunda bulunan ve tarih boyunca gemiciler tarafından “Küçük Liman” diye adlandırılan bölgede yer alır Çeşme. İsmini bölgedeki zamanla çoğalan ve buz gibi suların aktığı çeşmelerden almıştır.
Antik çağda Cyssus adıyla bilinen Çeşme, Anadolu’nun Batı kıyısında M.Ö.1000 yıllarında tahmin edilen 12 İyonya kentinden biri olan Erythrai’nin Ildırı iskelesiydi.
M.Ö.7’nci ve 8’inci yüzyıllarda büyük bir iktisadi güce sahip olan Erythrai, bu dönemde Doğu Akdeniz ve özellikle Kıbrıs ile ticari ilişkilerde bulunuyor, Sakız Adası ile birlikte esir ve şarap ticaretini elinde tutuyordu. Erythrai önce Lidya, ardından da Perslerin saldırısına uğrayıp büyük ölçüde zarar gorse de, M.Ö.14’üncü yüzyılda ise yeniden zengin bir devlet oldu. M.Ö. 2’inci yüzyılda kent, Bergama Krallığı’na, daha sonra da Roma İmparatorluğu’na bağlandı. Roma İmparatorluğu ikiye bölününce Bizans topraklarında kalan bölge Çaka Bey zamanında Türklerin eline geçti. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Yunanlılar tarafından işgal edilen Çeşme, Kurtuluş Savaşı’nda, Fahrettin Altay Paşa birlikleri tarafından, 16 Eylül 1922’de düşman işgalinden kurtarıldı.
Tarihi ve kültürel değerleri
Çeşme-Ildırı köyünde ortaya çıkarılan Erythrai Antik Kenti ile Çeşme kentinde Osmanlı Dönemi’nden kalan Kale, Kervansaray, çok sayıda çeşme ve tarihi kent dokusundaki sivil mimarlık örnekleri yörenin arkeolojik ve tarihi kaynaklarını oluşturan yapıtlar olarak göze çarpıyor.
İonia’nın önemli ticaret merkezi Erythrai
Çeşme’nin 20 kilometre kuzey doğusunda yer alan Ildırı köyünün antik dönemdeki adı Erythrai’dir. Erythrai sözcüğünün Yunanca’da “kırmızı” anlamına gelen Erythros‘tan türediği kent toprağının kırmızı renginden dolayı Erythrai’nin “kızıl kent” anlamında kullanıldığı sanılmaktadır. Bir başka varsayıma göre ise kent adını ilk kurucusu Giritli Rhadamanthes’in oğlu Erythro’tan almıştır.
Kentte ele geçen bulgular bu yörede İlk Tunç çağından bu yana yerleşimin olduğunu göstermiştir. İkinci Kolonileşme döneminde kent Atina kralı Kadros soyundan gelen Knopos yönetimindeydi. Başlangıçta krallık ile yönetilen kent sonraları yine kral soyundan olan ancak halkın seçtiği Vasileuslar tarafından yönetildi. İon kentlerinin aralarında kurdukları Panionion dinsel ve siyasal birliğe katıldılar. Kent Payhagorasla birlikte kısa süreli tiranlık dönemi yaşadı, bu dönemde üreterek dışarı sattığı değirmen taşları ile önem kazandı. Erythrai, Lidya ve daha sonrada Persler’in eline geçti. Pers boyunduruğuna karşı diğer İon kentleri gibi ayaklanmaya katılan kente, bütün İon kentleri ile birlikte M.Ö.334’te İskender, bağımsızlığını kazandırdı. İskender’in ölümünden sonra ortaya çıkan kargaşalar sonucu birçok el değiştiren Erythrai, Pergamon (Bergama) Krallığının eline geçti. M.Ö. 133’te ise Roma İmparatorluğu içinde özgür bir kent statüsü kazanır. Bu dönemde şarabı, keçileri, değirmen taşları ve kadın kâhinleri Sibyl ile Herophile ile ün kazandı. M.Ö.1’inci yüzyıl’da depremler, savaşlar ve Romalı komutanların yağmaları yüzünden büyük yıkıma uğrayan yöre, Bizans döneminde önemini yitirdi. 1366’da Türk Egemenliğine girdikten sonra da Erythre, Rhtyrai, Lythri gibi değişik adlar alan yöre; 16’ıncı yüzyıldan sonra İlderen ve Ildırı adlarıyla anılmaya başladı.
Şehirde 1963-1966 yılları arasında Prof. Hakkı Gültekin ve sonraları Prof. Ekrem Akurgal tarafından kazı çalışmaları yapıldı. İlk önce M.Ö. 3’üncü yüzyıl sonralarında yapıldığı sanılan Akropol’ün kuzey yamaçlarındaki antik tiyatro toprak altından çıkarıldı. Akropolün en yüksek düzlüğünde yapılan araştırmalarda da Athena Tapınağı’na ait kalıntılar bulundu. Şehrin etrafının 5 kilometre uzunluğunda surla çevrili olduğu anlaşıldı. Tiyatro kısmen açığa çıkarıldı. Araştırmalarda akropolde M.Ö. 6’ncı ve 7’nciyüzyıl’dan kalma çanak, çömlek, taş ve topraktan figürler bulundu.
Güvenlik amacıyla yapıldı müze oldu
Çeşme Kalesi, 505 yıllık tarihine meydan okuyan sağlamlığı, mimari yapısı ve medeniyetlerin izlerini taşıyan müzesi ile Çeşme’nin mutlaka görülmesi gereken değerlerinden biri.
Osmanlı Padişahı II. Beyazıt tarafından, Aydın Valisi Mir Haydar aracılığıyla, Mimar Ahmet oğlu Mehmet'e yaptırılan kale denize sıfır olarak inşa edilmiş. Ancak zaman içerisinde deniz doldurulduğu için şu anda önünde bir yol bulunan kale, yüzyıllar öncesinde değil de sanki dün yapılmış gibi sağlam. Kalenin güney cephesinde bulunan giriş kapısı, Osmanlı mimarisinin bütün özelliklerini taşıyor. Bu kapının yanı sıra iç kaleye geçilen iki kapı daha var. 1770 Osmanlı-Rus Savaşında oldukça yıpranıp onarılan, Kırım Savaşı'ndan sonra ise askeri bir özelliği kalmayan kale bugün Çeşme Arkeoloji Müzesi’ne ev sahipliği yapıyor.
Daha çok Erythrai, Çeşme ilçe merkezi Alaçatı ve Kalemburnu ve Çeşme Körfezi’nden çıkan 320 adet arkeolojik, 126 adet etnografik eser ile 31 adet sikke, toplam 477 adet eserin sergilendiği müzedeki en önemli eserler; 6 Temmuz 1770 tarihinde Çeşme Körfezinde yapılan Osmanlı - Rus Savaşı sırasında batan gemi ve kadırgalardan çıkan sualtı arkeoloji eseriyle, Rusya Federasyonu’ndan getirilen bu olaya ait belgelerdir.
Uluslararası Çeşme Müzik Yarışması ve Çeşme Festivali’ne ev sahipliği yapan kale, bu dönemde müzik ve tarihi buluşturuyor.
Çeşme’ye denizden gelindiğinde ilk görülen yapılardan biri olan Çeşme Kalesi’nin her köşesinde bambaşka güzellikte kareler gizli. En tepesine çıkıldığında ilçeyi panoramik bir şekilde seyretme imkanı sunan kale, Çeşme gezisinde mutlaka ilk duraklardan biri olmalı.
Pazartesi hariç haftanın 6 günü saat 08.30-12.00 ile 13.00-17.00 saatleri arasında ziyaret edilebiliyor. Müze, Adnan Menderes Havalimanı'na 80, İzmir'e 72, Ilıca'ya 7, Alaçatı'ya 10 kilometre mesafede.
İlçeye adını veren tarihi çeşmeler
Çeşme'nin tipik Ege mimarisi özelliklerine sahip pek çok yapısının yanın sıra, adını aldığı Osmanlı dönemi çeşmeleri de, bu mimari zenginliğe ayrı bir değer kazandırır. Sokaklara çeşme yaptırmak yıllardır Anadolu'nun en önemli ve eski geleneklerindendir. Çeşmeyi yaptıran hem kuşaklar boyu adını yaşatmak, bunu yaparken de insanların Ege'nin sıcağında serinlemelerini sağlayarak onlara bir iyilik yapmayı, sevap işlemeyi amaç edinmiştir. Çeşme'nin tipik Ege mimarisi özelliklerinin, ilk bakışta göze çarptığı ve Türk kültürüyle birleşerek ayrı ayrı güzellikler sergilediği 16 çeşmesi vardır. Bunlar; Mehmet Kethuda Çeşmesi, Memiş İbn-i Ahmet Çeşmesi, Ahmetoğlu Hacı Memişağa Çeşmesi, Kabadayı Çeşmesi, Maraş Çeşmesi, Hafize Rabia Hatun Çeşmesi, Kaymakam Sadık Bey Çeşmesi, Hacı Salihe Çeşmesi,Marif-i Dergah-ı Şeyh Yusuf Efendi Çeşmesi’dir.
Kervansaray
1528 yılında Kanuni Sultan Süleyman tarafından yaptırılan Kervansaray Çeşme’ye ayrı bir özellik katar. Tarih içinde özellikle yabancı tüccarların konaklaması için kullanılan Kervansaray günümüzde 45 odalı bir otel olarak hizmet veriyor. Kervansaray'da ayrıca eğlence mekanları ve alış-veriş merkezleri de bulunuyor.
Altın sarısı kumsallar
Çeşme; Şifne, Küçük Liman, Pırlanta Plajı, Boyalık Koyu, Paşa Limanı, Ilıca Plajı, Çiftlik, Altınkum, Çatalazmak, Sakızlı Koyu, Tekke Plajı, Ayayorgi’yle birlikte 20’ye yakın kumsalda misafirlerini ağırlar.
Ilıca: 2 kilometreye yakın uzunluktaki geniş ve beyaz kumlu plajları, nitelikli konaklama tesisleri ve termal olanaklarıyla Çeşme’nin en büyük ve popüler turizm merkezi durumundadır. Denizin içinde kaynayan sıcak termal suları, Ilıca Plajı’nı ve yöredeki diğer plajları büyük birer termal havuz haline getirir. Ilıca’daki büyük, küçük konaklama tesisleri, yoğun bir turist kapasitesinin ihtiyacını karşılayabilecek potansiyele sahiptir. Bölgedeki küçük otel ve pansiyonlarda bile kaplıca suyu bulunur. Çeşme plajlarının ve özellikle Ilıca Plajı’nın en önemli özelliklerinden biri de, kıyıdan denize doğru yaklaşık yüz metrelik bir şeridin insan boyunu geçmeyecek derinlikte olmasıdır. Termal kaynaklarla beslenen sığ sularda ultraviyole ışınlarının insan sağlığına yararlı olduğu bilimsel bulgularla kesinleştiğinden başta Ilıca olmak üzere Çeşme plajlarının sağlıklı bir tatil imkanı sunduğu söylenebilir.
Boyalık Koyu: Yaklaşık 5 kilometre uzunluğunda ve çok güzel plajlara sahip bir koydur. Ilıca Plajı’nın özelliklerini taşıyan bu koy ayrıca bugün Çeşme’nin en hızlı gelişen turizm alanlarından birisidir. Bu koyun kuzey rüzgarlarına kapalı en sakin plajı ise Sakin Deniz (Ayayorgi) Plajı’dır.
Şifne-Büyük Liman-Paşa Limanı: Ilıca Plajı merkez olmak üzere kuzeydoğu yönünde Şifne’ye kadar uzanan kıyı bandı, güzel plajları ve kaplıcalarıyla büyüleyici bir merkezdir. Büyük Liman, Paşa Limanı koyları, turistik tesislerin, kamp alanlarının ve toplu yazlık konutların toplandığı bir yer konumundadır. Kaplıcalarıyla ünlü Şifne’de çok sayıda temiz ve düzenli pansiyon hizmet veriyor. Ilıca merkezine yaklaşık 5 kilometre uzaklıktaki bu önemli turizm merkezine ulaşım ise Ilıca’dan sağlanıyor.
Ildırı: Antik Erythrai kentinin bulunduğu Ildırı ve yöresi, doğal plajları ve kamp alanları ile kampçıların aradığı özellikleri birarada sunuyor. Çeşme ilçe merkezine 22 kilometre, Ilıca`ya 15 kilometre uzaklıktaki bu tarihi ve doğal zenginliklere sahip yöreye ulaşım Şifne’den sonra asfalt bir yolla yapılıyor.
Dalyan ve Sakızlı Koy: Çeşme Yarımadası’nın kuzey kıyılarında yer alan bu turistik merkezler, tipik balıkçı mahalleleri, evleri, limanı, plajları ve insanlarıyla Ege yaşantısının ve doğal güzelliklerinin toplandığı bir yöre. Çeşme ilçe merkezine 4 kilometre uzaklıktaki Dalyan Köyü’nde çok sayıda kaliteli otel ve pansiyon bulunuyor.
Çiftlikköy ve Pırlanta Plajı: Bu plaj Çeşme’nin güney ve güneybatısında yer alıyor. Bu yörenin en önemli plajları Pırlanta-Tursite ve Altınkum plajlarıdır. Plajlarda kamp yapmak için de uygun alanlar bulunuyor.
Çatalazmak Plajı: Çeşme ilçe merkezinden ulaşımın sağlandığı Çatalazmak Plajı da Çeşme'nin görülmeye değer plajlarındandır.
Eşek Adası: Çeşme’den yatlarla bir saat uzaklıkta bulunan ve eski adı “Goni” olan Eşek Adası, temiz koyları ve konuksever eşekleriyle günübirlik yat gezintileri için ideal bir yer. Doğal konumu itibariyle kuzey rüzgarlarına kapalı olan koyları sualtı ve su üstü sporları yapmaya çok elverişli. Neredeyse tamamının maki ile kaplı olduğu adada eşeklerin yaşayabilmesi için rüzgarla çalışan bir tatlı su kuyusu bulunuyor. Ada tamamen turistik amaçlara hizmet ediyor ve Milli Parklar kapsamında olduğundan gece konaklamasına izin verilmiyor.
Yazlık cennette termal tedavi
Şifalı suyu ve çamuru, sağlıklı deniz suyu-kumu, güneşli gün sayısının fazlalığı ve temiz-yüksek oksijenli havası ile Çeşme dünyada eşi benzeri az bulunan bir kaplıca ve talassoterapi yöresi…
Çeşme’nin termal suları, güneşin ve rüzgarın özel konumu nedeniyle sağlık üzerinde onaylanmış olumlu etkiler yaratıyor. İstanbul Üniversitesi Hidroklimatoloji ve ABD Tıbbi Ekoloji birimlerinin de ortak bilimsel çalışmalarında kanıtladığı Çeşme’nin tuzlu termal suları, birçok hastalığın tedavisinde yardımcı unsur olarak kullanılıyor. Çeşme’nin sürekli rüzgar alması, havanın uyarıcı, oksijen basıncı yüksek etkisi ve temiz olması Çeşme’yi dağ turizminin iklimsel avantajlarına da sahip kılıyor.
Çeşme’de 20’ye yakın otelin termal ve spa hizmeti bulunuyor. Termal suyun açık ve kapalı havuzlarda kullanıldığı bu otellerde ayrıca son yıllarda meraklıları git gide artan balnoterapi (mineralize termal sular ile yapılan kürler), talassoterapi (deniz suyu ve güneşten yararlanılarak yapılan kürler), hidroterapi (tatlı suyla yapılan kürler) ve peloidoterapi (çamur tedavisi) birimleri de bulunuyor. Örneğin deniz suyu günümüzde ısıtılarak “Tatlı Su” terapi olarak hastalıkların şifasında kullanılıyor.
Çeşme ve Şifne yöresindeki termal su, deniz suyunun magmaya inerek doğal yoldan ısınıp, dezenfekte olduktan sonra doğal tatlı su terapi ve termal suya dönüşmüş hali. Bu nedenle Çeşme sularının şifa değeri Türkiye’de ve dünyada bulunan tüm termal sulardan daha farklı ve daha etkili…
Şifalı Çeşme termal sularının iyi geldiği hastalıklar arasında romatizmal hastalıklar, cilt hastalıkları, yorgunluk, ruhsal gerginlik, kadın hastalıkları, deri hastalıkları, karaciğer ve idrar yolu hastalıkları başta geliyor. Otellerin termal havuzlarını ve spa bölümlerini tercih eden yerli-yabancı turistler, Çeşme’den deniz-güneş-kum ve eğlence keyfinin yanı sıra, dinlenmiş ve iyileşmiş bir bedenle de ayrılıyor.
Zengin sualtı faunası
Akvaryumu andıran koyları, plajları ve tarihi zenginlikleriyle yerli ve yabancı turistlerin tatil tercihinde ilk sıralarda yer alan Çeşme su altı güzellikleriyle de dalış tutkunlarının uğrak mekânı.
Dalış yapılacak doğal ortamlarının çokluğu, barındırdığı mağaralar, deniz dibi ekolojisinin zenginliği, denizin yüzey ve dip sularındaki berraklık, su altında görüş mesafesinin net ve geniş açılı olması, sualtı dünyasını keşfetmek isteyen yerli ve yabancı turistleri Çeşme’ye çekiyor.
Zengin sualtı faunasıyla Türkiye'nin en iyi dalış yerlerinden biri olarak değerlendirilen Çeşme’de dalış yaparken mercanlar ve süngerlerle süslenmiş kayalara, nazlı nazlı süzülerek yanınızdan geçen çipuralara, eşkinalara, karagözlere, sinaritlere, lipsozlara, sübyelere rastlarsanız şaşırmayın.
16 önemli dalış noktası barındıran Çeşme’de her seviyedeki dalıcının dalabildiği ‘Monem Batığı’ ve ‘Yatak Odası Mağarası’ en çok tanınan ve dalış yapılan noktalar arasında yer alıyor. Türkiye’deki en büyük batık olan Monem Batığı’na, tarihi bir özelliği olmaması nedeniyle Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan da izin alınmaksızın dalış yapılabiliyor. Kuytu hiçbir yeri olmadığından sadece rüzgârsız havalarda gidiliyor.
Pruvası doğuya bakan Monem’in, güverte altında iki kat hangarı ile Çeşme sualtı faunasına ve florasına katkısı çok büyük. Balıkların yuvalanması için ideal bir ortam yaratan ve çok sayıdaki deniz canlısına ev sahipliği yapan Monem Batığı’nda her an her sürprize açık olmalısınız. Bir gün Sarıkuyruk Akya sürüsü size selam vererek geçer gider, bir gün Papağan Balığı bulutu sizi içine alır, bir başka gün de iri İskorpitler sizi meraklı bakışlarla izler veya bir su kaplumbağası size el sallar. Batık her geçen yıl artan canlı sayısı ve değişen görüntüsü ile muhteşem bir kompozisyon sunuyor.
Harika görüntülerle sizi karşılayan ve güzel bir dalış noktası olan Yatak Odası Mağarası ise ufak bir adadan ibarettir. Maximum derinliği 16 metredir. İsmini, yatak odasına benzeyen bir mağaradan alır ve harika bir dip yapısı vardır. Yeni dalışa başlayan adaylar için mükemmel bir parkur olup, hemen hemen her türlü kötü hava şartlarında bile dalışa uygundur. Buradaki dalış esnasında barakuda sürülerine rastlamak mümkündür. Ayrıca müren, çipura, akya, orfozlarla da karşılaşabilirsiniz.
Ayrık Taş, No Name, 88 Taşları, Patlayan Taş, Ildır Mağaraları, Teke Dağı, Ildır Taş Adalar, Paşalimanı Taşlıklar, Boğaz Adası, Ildırı Fener Adası (Pırasa), Topuk, Deve Taşları, Madonna, Galer, Tektaş, Riko, Mengene ve Göbektaşı Çeşme’deki diğer önemli dalış noktalarıdır.
Adrenalin tutkunlarının buluşma noktası
Rüzgar sörfü: Doğal cennet Çeşme, birçok sportif faaliyete de ev sahipliği yapacak altyapıya sahip. Bunlardan rüzgar sörfü adeta Çeşme ile özdeşleşmiş bir spor dalı. Çeşme’nin Alaçatı bölgesinde Avrupa’nın sörf bölgeleri arasında en ilginç ve çeşitlilik sunan bölgelerden biri. Bozulmamış doğal yapısı, berrak koyları, çeşitli rüzgar koşulları ve ideal sörf alanı ile Avrupa’daki en önemli sörf merkezlerinden birisi olan Alaçatı’da deniz suyu oldukça sığ.
Kitesurf: Çiftlikköy’de bulunan Pırlanta Plajı hiç kesilmeden ve sabit esen kuvvetli rüzgarı ve dalgalarıyla Çeşme’yi “Avrupa’nın rüzgar başkenti” olmaya götürüyor. Çeşme’nin en batısında bulunan Pırlanta Plajı adını pırlanta gibi parlayan kumundan alıyor. Denizin 250 metre boyunca sığ ve sadece pırıl pırıl kum olmasıyla da dünyanın dört bir yanından sörfçüler bu bölgeye akın ediyor. Çeşme, nisan-kasım ayları arasında en yeni ekstrem sporlardan kitesurf’e uygun olanaklar sunuyor
Avcılık: Çeşme kara avcılığından hoşlanalar için de zengin bir yer. En ilginç ve heyecan verici av, kuşkusuz domuz avı. Yetkili makamlardan gerekli izinler alınması koşuluyla Çeşme’de herkes domuz avına çıkabiliyor. Keklik ve tavşan avcıları da Çeşme’nin konukları arasında.
Kampçılık: Büyük Liman ve Paşa Limanı koylarında bulunan kamp alanları keyifli ve eğlenceli kamp olanakları sunuyor. Ayrıca Antik Erythrai kentinin bulunduğu Ildırı yöresindeki doğal plajlar da kamp alanları kullanıma son derece uygun. Her yıl yüzlerce kampçı bu bölgeleri tercih ediyor.
Yatçılık: Türkiye’nin turizm başkentlerinden Çeşme, yat turizmi için de tercih edilen bir merkez. Türkiye'nin belli başlı yat güzergahlarından Yat Limanı, Alaçatı İskelesi ve Çeşme-Altınyunus Yat Limanı her yıl yüzlerce yatı ve küçük tonajlı gemileri ağırlayabilecek kapasitede.
Alaçatı’da rüzgarla dans
Dünyada dinginlikle heyecanı bir arada barındıran, böylesine güzel bir yer daha yoktur muhtemelen. Öyle ki Alaçatı, balkonlarından begonviller sarkan, mavi pencereli taş evlerin gölgelediği Arnavut kaldırımlı dar sokaklarıyla huzur, asi rüzgarların cirit attığı masmavi deniziyle ise adrenalin vaadeder ziyaretçilerine.
1800’lere dayanan tarihi dokusuyla sadece İzmir’in değil, dünyanın en güzel köşelerinden biri olarak değerlendirilen Alaçatı, tanık olduğu hüzünlü göç hikayelerinin izlerini hala taşısa da ortak paydası Ege olan bir kültürler mozaiği oluşturmayı başarmıştır.
Alaçatı’da iki farklı hayat karşılar misafirlerini. Denizin ve rüzgarın çağrısına kulak verenler sörf tahtalarıyla kendilerini sahillere atar; tercihini sakinlikten yana kullananlar ise beldenin merkezinde tarihe meydan okuyan yeldeğirmenlerinin gölgesinde, hafif esen meltem eşliğinde kahvesini yudumlarken dünyanın bütün dertlerinden uzaklaşır. Her yıl binlerce turisti ağırlayan bu beldenin en güzel yanı yozlaşmanın getirdiği rahatsız edici unsurları barındırmamasıdır kuşkusuz.
Geçmişi 1800’lere dayanan tarihi dokusunu bozmadan Türkiye’nin en güzel küçük otellerine ev sahipliği yapan Alaçatı, yılda 330’u aşan rüzgarlı gün sayısıyla dünyanın en önemli rüzgar sörfü merkezlerinden biridir.
Piri Reis, Kitab-ı Bahriyesi’nde “Alaca at limanında deniz yufkadır” der. Onca rüzgara rağmen dalgaların boyunun ürkütücü olmayışını anlatmıştır aslında Piri Reis bu cümlesiyle. Alaçatı sahilleri windsurf, kitesurf, yelken gibi birçok ekstrem su sporu için biçilmiş kaftandır adeta. Son yıllarda uluslararası şampiyonalara ev sahipliği yapması, dünyanın birçok ülkesinden sporcuları ağırlaması ve yeni merkezlerin açılmasıyla Alaçatı rüzgarının ünü giderek yayılmaktadır.
Ege’nin bu gözde turizm beldesi taş evleriyle de ünlüdür. Alaçatı’nın merkezindeki Arnavut kaldırımlı sokak aralarında gizlenen, tek ya da iki katlı, balkonlarından begonviller sarkan bu taş evlerin bir çoğu günümüzde butik otel, restoran ve kafe olarak hizmet veriyor. Yazın serin, kışın ise sıcak olan bu evler beş yıldızlı otel konforuyla yarışıyor.
Türkiye'nin ilk rüzgar enerji santrali de Alaçatı’da bulunuyor. Paslanmaz çelikten yapılan ve özel bir kaplama ile korunan bu türbinler ile bölgenin rüzgar gücü elektrik enerjisine dönüştürülüyor.
Emektar yel değirmenleri
Çeşme’nin rüzgârını kanatlarına doldurup yüzyıllarca insanlığa hizmet etmiş olan yel değirmenleri yerini modern rüzgâr tribünlerine bırakmış olsa da ilçeyi ziyaret edenler tarafından büyük bir ilgiyle karşılanıyor.
Avrupa Konseyi Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Envanteri kapsamında Türkiye Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü tarafından yürütülen ve Çeşme Müze Müdürlüğü’nce yel değirmenleri ile ilgili olarak yapılan envanter çalışması sonucunda bugüne kadar 10 yel değirmeni kayıt altına alındı. Çeşme’de toplam sayıları 20 civarında olduğu bilinen yel değirmenlerinin geri kalanları zamana yenik düşmüş.
Envanteri yapılan 10 yel değirmeninin tamamı Anıtsal 2. Koruma Derecesi’nde olup yapım tarihleri ve mimari çağı olarak 18-19’uncu yüzyıla endekslenmiştir.
Çeşme’de İzmir otoyolu çıkışından sonra Dalyanköy ve Ilıca istikametine giden şehir içi çevre yolunun sağ tarafında, yeni şehir kabristanıyla, Çakabey Anıtı’na giden yolun başlangıcının sol tarafında Değirmen Tepesi mevkii iyi rüzgâr aldığından değirmenlerin kurulduğu yer olmuş. Ayrıca Alaçatı, Çiftlikköy, Dalyanköy, Aya Yorgi mevkii, Germiyan, Reisdere ve Ildırı’da da bölgenin hâkim rüzgârları poyraz, yıldız ve karayeli alacak şekilde yüksek bölgelerde kuzeye bakan değirmenler yapılmıştır.
Çeşme’ye özel
Sakız Ağaçları
Çeşmede 6000 yıldır var olan sakız ağaçları görülmeye değer. Sayıları 300’ü geçmeyen bu ağaçlar Çeşme Belediyesi’nin koruması altında.
Bu ağaçlardan elde edilen ve çok yönlü olarak kullanılabilen damla sakızından sakız reçeli ve sakız rakısı yapılıyor.
Sakız sofralardaki lezzet özelliğinin yanı sıra ilaç ve boya üretiminde de kullanılıyor. Kuduza, yılan sokmalarına, mide rahatsızlıklarına, bağırsak ve akciğer hastalıklarına karsı sakızdan çeşitli ilaçlar yapılıyor.
Sakız Koyunu
Adını Çeşme ilçesinen karşı kıyısındaki Sakız (Chios) Adası’ndan alan Sakız koyunu, üreticileri tarafından koyunların kraliçesi olarak nitelendiriliyor. Sakız koyunları İzmir’in özellikle Çeşme ve Urla ilçelerinde yetiştiriliyor. Çeşme koyunu olarak da bilinen Sakız koyunları uzun kuyruklu olup kuyrukları üçgen şeklinde düşük yağlı (yağsız) yapıya sahip. Vücut yapısı ise beyaz renkli kaba yapağılı olup baş ve bacaklarda benek şeklinde siyah lekeler bulunuyor. Meme yapıları geniş ve çokça süt sağımına uygun olan bu koyunlar çoğunlukla boynuzsuzdur, erkeklerde ise kıvrımlı (spiral) güçlü boynuzlar bulunur. Sakız koçları yerli ırk koçlarımız arasında en güçlü koçlar olup, koçların kralı olarak da adlandırılır.
Ne yenir?
Çeşme mutfağında deniz ürünleri ilk sırada gelir. Özellikle de çipura, levrek, ahtapot ve midye... İlçenin bir başka simgesi olan ‘kumru’ ise hoş bir ayaküstü ziyafeti yaşatır mideye. Farklı beldelerde sıralanan, ünü Çeşme’yi aşan kumrucular yaz aylarında kuyruklara sahne olur.
Meşhur Alaçatı köftesi, sakız reçeli ve sakız dondurması da Çeşme’de tatmadan dönülmeyecek lezzetlerden… Dünyaya ihraç edilen Çeşme’nin tatlı kavunları ve zeytinyağlı sofraların vazgeçilmezi enginar da Çeşme tatilini tamamlayacak unsurlardan…
Ne alınır?
Çeşme’den dönerken zeytin, yörede yetişen üzümlerden yapılan şarap, sakız reçeli ve sakız rakısı alabilirsiniz. Yöresel kıyafetlerden hoşlanıyorsanız şile bezinden yapılan elbileser de tam size gore.
Nasıl gidilir?
İzmir’e 80 kilometrelik otoyol ve eski yol diye bilinen 77 kilometrelik dar bir asfalt olmak üzere iki yolla bağlanan Çeşme’nin ulaşım merkezi İzmir’dir. Kara, hava ve deniz yoluyla İzmir’e gelen turistler Çeşme ve tüm beldelere otobüslerle geçiş yapabiliyor. Turizmin yoğun olduğu yaz aylarında sabah ve akşam saatlerinde günde iki kez olmak üzere İstanbul ve Ankara’ya düzenli otobüs seferleri vardır. Yunanistan’dan Çeşme’ye deniz yoluyla giriş yapan turistler Sakız Adası (Chios) - Çeşme arasında çalışan Türk ve Yunan feribotlarıyla taşınır. Ada ile Çeşme arası bir saattir. Ayrıca Türkiye`den çıkış yapacak turistler Çeşme’den İtalya’nın Bari ve Brindisi limanlarına gemi ile seyahat edebiliyor.