İzmir’in gizemli etnik kentleri: Palaiapolis ve Neikaia
Bir yandan Lydia, diğer yandan İonia bölgeleri ile çevrelenen Palaiapolis ve Neikaia pek çok seyahatnameye konu olmasına karşın, hala gizemini koruyor.
Yazı ve fotoğraflar: Ödemiş Müze Müdürü Sevda Çetin
Ödemiş Müzesi sorumluluk alanında bulunan Beydağ (Palaiapolis) ve Neikaia antik kentleri tarihte adları bilinen, ancak bulundukları mevkileri her zaman muamma olan yerleşim yerlerindendir.
Bugün İzmir’in Ödemiş ilçesine bağlı bu merkezlerdeki ilk arazi çalışmaları 1990’lı yıllarda Trakya Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü tarafından yapıldı. Söz konusu çalışmalar 2009 yılından itibaren de Ödemiş Müze Müdürlüğü ve Kültür Bakanlığı’nın izni ve desteği, Trakya Üniversitesi’nin de katkıları ile sürdürülüyor.
Bir yandan Lydia, diğer yandan İonia bölgeleri ile çevrelenen ve bu uygarlıkların etkisinde kalan Palaiapolis ve Neikaia pek çok seyahatnameye konu olsa da, hala gizemini korumaktadır.
Tüm kaynaklarda, neredeyse aynı cümlelerle ticaret yolları üzerinde bulunan bu kentlerin önemi anlatılmasına karşın mimari dokularından hiç bahsedilmemektedir.
Eski kent: Palaiapolis
Ege Bölgesi’nin iç kesiminde yer alan bereketli toprakları ile öne çıkmış Beydağ’ın yakın zamana kadar sadece kalesi hakkında bilgi sahibi olunabiliyordu. Gerçekte Beydağ’ın adının Palaiapolis olarak anılması sadece Herodot ve Byzantionlu Stephanos tarafından bildirilmiştir. Prof. Dr. Bilge Umar, “Palaipohs”un Helen dilinde, “eski kent” anlamına geldiğini belirtir. Kent tarihi hakkında bilinen ana bilgi ise kente ait bir kalenin var olduğudur. Son yıllarda yapılan araştırmalarda kalenin aslında yarı kayalık ve yarı toprak bir arazi üzerinde yükseldiği anlaşılmaktadır. Kalenin bulunduğu alan gerçekte Roma devrinde bugünkü durumunu almaya başlamıştır. İlk oluşmaya başladığı zaman diliminden itibaren bir höyük durumunda olduğu düşünülmekle beraber kesin bir görüş bildirmek için henüz erkendir. Eski bir kült yeri halinde olan alan, Arkaik Dönem’e inen tarihi ile dikkat çekmektedir. Ardından Roma, Bizans ve Beylikler Dönemi ile Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemi’ni yaşamıştır.
Kale alanında, bugüne kadar içinde yer alan Hellenistik duvarlar, Roma Dönemi’ne ait muhtemel bir tapınak, Bizans Dönemi’ne ait iki bazilika, bölgede yer alan ve son sınır ucu olarak Aydınoğlu Beyliği’ne ait olan mescit, 1850’li yıllara ait olduğunu düşündüğümüz Post-Bizans bir kilise ve Cumhuriyet Dönemi’nde buraya yapılan Hükümet Konağı ile önemli bir yer tutmaktadır. Roma Dönemi’ne ait tapınağın sütun ve friz parçası gibi bazı elemanlar kazılar sırasında ele geçirilmiştir. Bizans devrine ait birinci bazilikanın alt yapısı tonozlu olarak düzenlenmiş olup, aynı zamanda mezar odası olarak da kullanılmıştır. Ancak bitişiğinde yer alan ahşap evin bu yapının üzerine inşası sırasında yapı tahrip edilmiştir. İkinci bazilika ise önce 5-6 yüzyılda inşa edilmiş olup, bu devirde naosda zemin altına mezarlar döşenmiştir. Ayrıca zemin üstünde narteksde ve ikonastasis duvarı önünde opus sectile, naosta da opus tessalatum teknikte mozaik parçalarına rastlanılmıştır.
Daha sonra 12-13 yüzyılda erken tarihli bazilikanın üzerine ikinci bir kilise inşa edilmiştir. Bu ikinci kilisenin duvarları ise bu döneme ait freskolarla süslenmiştir. Geç devirde muntazam olmayan taş malzeme ile üçüncü kilise yine aynı planda inşa edilmiştir. Bu alandaki kazılar sırasında bol miktarda Roma ve Bizans devrine ait buluntu ele geçirilmiştir. İkinci kiliseye ait protesis son derece sağlamdır. Diakonikon ise, kısmen harap olmuştur. Ancak diakonikon altında, üzerinde haç motifleri bulunan üç adet mezara rastlanılmıştır ki mezarlar içten sıvalıdır. Bu alandaki kazılar sırasında bol miktarda kandil ve kandil parçası, atık halde fırın malzemesi, cam ve sikke parçası ile üzerinde kentin adını içeren yarısı kırık bir kitabe parçasına rastlanılmıştır. Toplamda naosda otuzbeş adet mezar tespit edilmiştir. Ayrıca ikamet edilen alanda keramik fırını ve mezar anıtları gibi yapılar yer almaktadır.
5-6. yüzyıllara ait Bizans Dönemi bazilikasının tabanında rastlanılan mozaiklerde geometrik ve bitkisel panolar dikkat çekmektedir. Yine bazilikanın kuzeybatı köşesinde bir süre havuz olarak kullanılan bir vaftizhane tespit edilmiştir. Yapının doğu ucunda ise Bizans mezarına rastlanılmıştır. Alanın güney-batı tarafında geç devir Roma devrine ait yeni bir mozaik tabana daha rastlanılmıştır. Mozaiğin çevresinde elips şeklinde henüz tam olarak ne olduğu tespit edilemeyen bir mimari ile karşılaşılmıştır. Alanın içinde yapılan kazılarda Hellenistik, Roma, Bizans ve Türk Dönemlerine ait bol miktarda mozaik, fresko, keramikler ve maden ile cam işleri örnekleri ele geçirilmiş, dromoslu mezarlara ve Belevi mezar mimarisine benzer anıtlara rastlanmıştır.
Ancak kenti belki de öne çıkaran en önemli unsur suyudur. Gerek kazılarda gerekse arazide rastlanılan büyük su küpleri bölgedeki soğuk su eldesinin göstergeleridir.
Sağlık merkezi: Neikaia
Neikaia, Küçük Menderes Havzası’nın arkeolojik açıdan büyük önem taşıyan ve bilimsel bir çalışma yapılmasını bekleyen bakir bir kentidir. Kuruluşunun Lydia dönemine kadar uzandığı Neikaia, Küçük Menderes Havzası’nda bulunan Hypaipa (Günlüce) ve Dioahieron (Birgi) ile birlikte 300 yıl boyunca kendi adına para basabilme özelliğinin yanı sıra, 5 bin-10 bin kişilik bir tiyatroya, kiliselere ve çeşitli kamusal yapılara sahip antik bir kenttir.
Bu kentin cıva madenleriyle de tanındığı bilinmektedir. Cıvanın bir bileşiği olan zencefre tıp ve kozmetik alanında kullanıldığı için burası aynı zamanda sağlıkla ilgili bir kent idi. Bunun en önemli göstergelerinden biri, sikkelerin üzerinde görülen sağlık tanrısı Asklepios ve çocuklarına ait betimlemelerdir.
Söz konusu antik kenti kapsayan tarlalarda ele geçen belirli bir kap formu buradan çıkarılan zencefreden elde edilen krem, merhem ve ilaçların bu tür kaplara doldurularak Ephesos Limanı aracılığı ile tüm dünyaya ihraç edildiğini düşündürür. Söz konusu antik kent ayrıca, 19. yüzyıldan beri çeşitli bilim adamlarının araştırmalarına konu olmuştur.
Ödemiş Müze Müdürlüğü’nün daveti üzerine Bochaum-Alman Madencilik Müzesi, Ruhr Üniversitesi Arkeoloji Bölümünden Madencilik Arkeoloji ve Arkeometalurji Uzmanı Prof.Dr.Ünsal Yalçın, Neikaia’ya gelerek müdürlük uzmanları ile antik kentte ve antik kentte bulunan maden galerilerinde çeşitli incelemeler yapmıştır. Yalçın, yapılan incelemeler neticesinde; antik kentteki cıva madenciliği faaliyetlerinin tarih öncesi dönemlere kadar uzandığını, bölgede tarih öncesi maden işletmelerinde çok yaygın görülen cevher kırma çukurlarının bulunduğunu ve dolayısıyla söz konusu sahanın korunmasının kültür tarihi açısından önem taşıdığını belirtmiştir.
Sonuç olarak, Neikeia’ya göre daha şanslı olan Palaiapolis (Beydağ)’te, Trakya Üniversitesi ve Kültür Bakanlığı’nın katkılarıyla kazı çalışmalarını yürütmekteyiz. Neikaia ise halen bilimsel bir kazı için meraklılarını bekliyor.