Geçmişten bugüne İzmir Şehir Planı

Modern kentleşmede ilk adımlarını 1670’li yıllarda atan İzmir, büyük ölçekteki planların uygulamaya konulmasında zorluk yaşıyor. 

Röportaj: Ferzan Yapkuöz

Fotoğraflar: Süleyman Duman

Ege’nin parlayan yıldızı, incisidir İzmir. Coğrafi konumunun güzelliğinin yanında, tarihiyle kültürüyle göz kamaştırır. Kentleşmeye bakıldığında ise ilk güncel planlamaların 1600’lü yılların sonlarında yapılmaya başlandığı kent, büyük ölçekli planların uygulanmasında karşılaşılan zorluklarla dikkat çeker. İzmir’in geçmişinden bugüne kentleşmede geçirdiği süreci, bir uzman ağızdan dinlemek istedik. Şehir plancısı Prof. Dr. Çınar Atay, dünden bugüne İzmir’in kentleşme sürecinde yaşananları anlattı…

-Tarihte İzmir’in şehir planı nasıl gelişme göstermiştir?

ATAY: İzmir’in ilk güncel planlamalarının başlaması İzmir Rıhtımı’nın yapılmasıyla oluyor. 1670 yılları diyebiliriz. Modern şehirleşme İzmir’de ilk o zamanlar başlıyor. Bir takım yeni yolların açılması isteniyor, fakat bunlar pek gerçekleşemiyor. Bunların arasında ilk gerçekleşme eğilimi olan bugünkü Fevzi Paşa Bulvarı dediğimiz yol oluyor. 1880’li yıllarda o yolu açmayı planlıyorlar, ancak bu yolun açılması 1940 yıllarına tekabül ediyor. Yani böyle uzun bir süreç geçiyor. Daha sonra İzmir çeşitli badireler atlatıyor. Ekonomik krizler, dünya savaşları derken Cumhuriyetin ilanı ile birlikte bir yenileme dönemine geçiliyor. Yeni bir imar planı yapılmaya çalışıyorlar. Şehrin bir kısmı da yandığı için baştan bir imar planı yapmak gerekiyor. Yapılacak olan imar planı, yaklaşık 40 sene önce düşünülen yeni yolların açılması şeklinde oluyor. Bugünkü Talatpaşa Bulvarı, Cumhuriyet Bulvarı, Gazi Bulvarı, Fevzi Paşa Bulvarı gibi bu geniş caddeler bu planda yer alıyor. Yani 1925 civarında. 1930’lu yıllara baktığımızda, bugün hala hissedilen ekonomik kriz ve biraz da beceriksizlikle 1925 yılında yapılan bu plan yarım yamalak uygulanıyor. Bulvarlar daraltılıyor, bazı yollar iptal ediliyor ve 2. Dünya Savaşı’na böyle giriliyor 

Savaştan sonra yeni bir plan yapılması düşünülüyor. 1950’li yıllarda uluslararası yarışmalar düzenleniyor. Yarışmayı kazanan bir Türk vatandaşın planını, dış ülkelerden de danışmanlar getirilerek uygulamaya çalışıyorlar. Onda da tam bir başarı sağlanamıyor, yarım kalıyor. İzmir’de gerçekçi bir planlama anlayışı ortaya çıkamıyor. Daha sonra metropolleşme sürecine giriyor İzmir. Metropolitan Nazım Plan Bürosu kuruluyor. Büyük ölçekte planlar yapılsın diye gerçekleştirilen bu bütün planlar, uygulamaya geçmede büyük zorluklarla karşılaşıyor. Biraz ekonomik güçlükler çekiliyor. Büyük, geniş caddeler yerine daha dar ve küçük olanları yapılıyor, çünkü büyük caddeler maliyeti artırıyor. Bu zihniyet İzmir’de bu güne kadar devam edip duruyor.

İzmir’in bugünkü şehir planına baktığımızda, Kadifekale etekleri, Kemeraltı, Alsancak olarak ele alacak olursak, 1955 yılında yapılan plandan bugüne kadar pek bir şey yapıldığını göremezsiniz, hala 1955 yılı civarında yapılan planlar devam etmekte. Gelişmeden bahsedecek olursak, iki katlı binalar 8 kata çıkıyor, yeni alanlar imara açılıyor, Karşıyaka genişliyor, Narlıdere gelişiyor; Buca, Bornova birleşiyor ama bu birleşmeler bütüncülden ziyade parçacı yaklaşımla oluyor. 

-Bunun nedenini anlatır mısınız?

ATAY: İzmir’de yapılan planlama, aldığı nüfus ve teknolojinin gelişmesiyle, birbiriyle paralel gidemiyor. İzmir’in gelişmesi, aldığı nüfus ve gelişen teknolojinin hep arkasında kalıyor. Öngörüsüz bir planlama anlayışıyla ilerleniyor. Plan yok değil. Planlar var, güzel çalışmalar var, fakat hayata geçiremiyorsunuz ve hayata geçirirken çok gecikiyorsunuz. Sizin planladığınız projeler, attığınız adımlar dünyadaki ya da Türkiye’deki gelişimlerle aynı tempoda gidemiyor. Aynı tempoda gidemeyince sıkışıklık, kaos, karmaşa ortaya çıkıyor. Bunun en güzel örneği İzmir Limanı’dır. İzmir Limanı, 1880’li yıllarda bitiyor. Şimdiki Konak Pier’in olduğu yerde. 1925’te İzmir Limanı’nı yapan kişiler diyorlar ki, şehir artık büyüdü ve bu liman burada olmaz, buradan kaldıralım, Alsancak’a taşıyalım. 1925 yılında düşünüyorlar, fakat Alsancak Limanı’nın taşınması, işletmeye açılması 1955 senesini buluyor. 1925 yılında planı yapılan Alsancak Limanı’nın çevresi ve arkası da bu alana destek verecek şekilde planlanıyor. 40 sene sonra siz limanı yaparsanız tabii uyumsuz oluyor sonuçta. Arka kesimi farklı bir gelişim içinde oluyor. Şimdi limanı Çandarlı’ya taşıyalım diyoruz. Limanın Çandarlı’ya taşınması için ilk fikirler 1975 yılında ortaya atılmış. 2011 yılındayız, hala duruyor. Planlamadaki sorunlar, sıkıntılar bunlar, böylelikle bu sıkıntılar şehrin üstüne biniyor. 

-Bu tür planlamaların dışında somut olarak İzmir’de verebileceğiniz başka örnekler var mı?

ATAY: Fevzi Paşa Bulvarı’nın açılışı var. 40-50 senede açılıyor.1925’li yıllarda İzmir derli toplu bir şehirdi. Büyük yangın sonucunda nüfus 300 binlerden 150 binlere inmiş, ortamda daha rahat planlar yapılabiliyordu. O rahatlık içinde plan yapılıyor ama 1930’lu yıllara geldiğimizde, Kadifekale sırtları görülüyor, imara açılıyor, geniş caddeler, geniş bahçeli evler düşünülüyor. Dönemin belediyesi 300-500 metrekarelik parseller yapıp satıyor. Satılan bu parseller bugün hala yaşıyor. Bunun sonucunda sıkışık şehir ortaya çıkıyor. 

-Planların gerçekleşmesi açısından bundan sonrasını nasıl görüyorsunuz? 

ATAY: Bundan sonrasını ben bulanık görüyorum. Çok net görmüyorum. Farklı ölçekli planlar yapılıyor. Gördüğümüz kadarıyla, uygulamaya yönelik planların yapılması geç kalıyor. İzmir’in bir diğer bir özelliği de var. İş yaptırmama özelliği, yapılan planlara dava açılıyor. Dava açılan planlar da durduruluyor. Dolayısıyla müthiş bir süreç kaybı oluşuyor. Gelişim yönünden de geç kalıyorsunuz. Bence en büyük sıkıntılardan birisi de budur.

Viyadükler planlanıyor, sonra yapımına başlanılıyor, ardından durduruluyor. Türkiye’nin üçüncü büyük kenti, Ege’nin parlayan yıldızı olan kentte viyadükler, 10 yıldır orada duruyor. 

-Kentsel dönüşüm konusunda İzmir’de neler yapılabilir?

ATAY: Kentsel dönüşüm son zamanların modası. (Ankara Altındağ örneği) Kentsel dönüşüm denildiğinde bu sadece kentin çalışmayan, eski gecekondu bölümünü alıp yenilemek değildir. Kentsel dönüşümü, çalışmayan bölümü alıp, canlandırmak olarak görmek lazım. Kentsel yenilemede, yenilediğiniz yeri cazipleştirecek unsurlar getirmek lazım, fakat bunu enjekte etmeyeceksiniz. Öyle bir unsur koyacaksınız ki oraya, o unsur işlev görevi görüp, o yöreyi kendi kendine yenileyecek, temizleyecek. Parklar, bahçeler yapalım, orayı yıkalım, yol yapalım değil, öyle bir unsur getirilmeli ki, o unsur o bölgeyi kendi kendine filtrelemeli.

-İzmir’de bu anlamda kentsel dönüşümün yakışacağı yer neresi?

ATAY: Ben Kemeraltı’nı görüyorum, fakat bu görüşle, bu zihniyetle olmaz. Cephe yenilemesi eski bir ayakkabıya cila sürmek gibidir. 3 gün sonra tekrar dökülür. İşlevler aynı, işlev içinde yapılan iş aynı, içi delik deşik, fakat dışı boyalı. Öyle bir şey getirilmeli ki, kendi kendini temizlemeli. Bazı gereksiz işlevler oradan gitmeli. Kemeraltı bitik bir hale doğru gidiyor. Kızlar Ağası Hanı’nda yapıldı, o da kendi kendine bir şeyler olmaya başladı, ama cılız kaldı tek başına. Kentsel dönüşüm, bina yıkıp, yeni bina yapılması değildir. Paris’te var mesela, bir tane işlev konuluyor, kendi kendine düzenleniyor bölge.

Bir de şehirlerde kontrol, disiplin ve denetimin çok sıkı olması lazım. Ben İzmir’de denetim göremiyorum. Bir kere tolerans tanıdığınızda, ne kaldırımında ne sokağında yürüyebilirsiniz. İnsan, her yerde insan. Avrupa’da da insan, Türkiye’de de insan. Bugün gidin İzmir ayarında bir yerlere, Avrupa’da balkonlarda asılmış çamaşır yok mesela.

Renkli Kalem Medya Grubu
Tüm Hakları Saklıdır ©