Melih Gürsoy

Bir duayenin kaleminden İzmir’in öyküsü

İzmir’in duayen sanayicilerinden Melih Gürsoy’un 20 yıl önce kaleme aldığı “Tarihi, Ekonomisi ve İnsanları ile Bizim İzmirimiz” adlı kitap, kentin EXPO 2020 sürecine destek olmak amacıyla İngilizceye çevrildi. “İzmir benim aşkım. Ben ne kazandıysam İzmir’de kazandım” diyen Gürsoy, kitap ile kente olan gönül borcunu ödediğini söylüyor

 

Söyleşi: Derya Şahin

Fotoğraflar: Onur Şan-APİKAM

Melih Gürsoy, sıfırdan başladığı iş yaşamında zirveye ulaşıp 3 fabrika ve 5 şirket kurmuş, İzmir’in duayen sanayicilerinden. 89 yıllık ömrüne sayısız başarılar sığdıran Gürsoy, finansal krizler hakkında yaptığı isabetli değerlendirmeler ve ekonomi yazılarıyla da tanınıyor. Yenilikçi ve cesaretli kişiliğiyle dikkat çeken Gürsoy’un detaylı çalışmalar sonuncunda hazırladığı 10 da kitabı var. Gürsoy, deneyimlerini ve araştırmalarını yansıtan kitaplarında kimi zaman İzmir ekonomi tarihi ve kentin önde gelen isimlerinin öykülerini, kimi zaman dünyadaki büyük ekonomik krizleri, kimi zaman da anılarını kaleme aldı. Gelirleri çeşitli yükseköğretim kurumlarına eğitim bursu olarak aktarılan kitaplardan “Tarihi, Ekonomisi ve İnsanları ile Bizim İzmirimiz”, Gürsoy’un 3 yıl süren çabasının ürünü. Duayen işadamının dört yüzün üzerinde makale ve belgeyi tarayarak hazırladığı ve 20 yıl önce İzmir’e armağan ettiği bu kitabın İngilizce baskısı da geçtiğimiz günlerde yayımlandı. Gürsoy, 300 kitabı İzmir’in EXPO 2020 adaylığında yabancı heyetlere hediye edilmesi için İzmir Valiliği’ne verdi. Biz de kentin tarihi ve ekonomisine ışık tutan kitabın hikayesini Melih Gürsoy’dan dinledik ve kentin geçmişinde keyifli bir yolculuğa çıktık.

 

Bu kitabı yazmaya nasıl karar verdiniz?

Gürsoy: Üç yıl kadar önce bir arkadaş topluluğunda İzmir’in ekonomi tarihini tartışıyorduk. Herkes değişik görüşler öne sürüyor; ekseriyet, Türklerin ticareti sevmediğini, ticaret işlerini azınlıklara bıraktığını iddia ediyordu. Bu konuyu mümkün olduğu kadar etraflı bir şekilde araştırmaya karar verdim. İzmir’i doğru dürüst anlatan bir kitap bulmanın zorluğu bu kitabı yazmamı sağladı.

 

Kaynak bulmakta zorlandığınızı söylüyorsunuz. Bu konuda ne gibi çalışmalar yaptınız?

Gürsoy: Araştırmaya başladığım ilk günlerde oldukça zorlandım. Eldeki bilgiler daha ziyade dış yayınlara dayanıyordu. Yeni bilgiler bulabilmek ve dış yayındaki bazı bilgilerin doğruluğunu saptayabilmek için, ayrı zamanlarda iki hafta Londra’da, British Library’de tam gün çalışmam gerekti. Araştırmalarım Amerika’da New York Library’ye ve Washington’a kadar uzandı.

Washington’da yakın arkadaşım ABD’nin eski İzmir Başkonsolosu Miss Elaine Smith sayesinde, Library of Congress’in LC Admiral Bristol Collection ve Rare Books bölümünde bulunan bazı belgelerin fotokopisini elde etme imkanı buldum.

İstanbul’daki kütüphanelerde ve özellikle İzmir’de Milli Kütüphane’de, İzmir hakkında yazılmış olan eserleri tetkik etmeye çalıştım. Bir süre sonra İzmir’in ekonomi tarihini araştırdığımı duyan arkadaşlarım da bana yardımcı olmaya başladılar; bildikleri, duydukları eserleri bildiriyorlardı. Bu yardım, araştırmalarımı genişletti, fakat yeni bilgilerin gelmesi ile 400’ün üzerinde kitap, makale ve belgeyi tetkik edebilmem, bazı günler 16 saati bulan, devamlı çalışmalarımla üç yıldan fazla sürdü.

Bu arada Osmanlı devrinden kalma kayıtları incelemeye çalıştım. Fakat bu kayıtları tetkik edebilmek için eski Türkçe bilen bir yardımcıya ihtiyaç duymam ve ayrıca Osmanlı arşivlerinin tam olarak tasnif edilmemiş olması, bu arşivlerden istediğim kadar istifade etmeme imkan vermedi.

Araştırmalarım sırasında Prof. Dr. Tuncer Baykara, Prof. Dr. Necmi Ülker, Prof. Dr. Rauf Beyru, geniş kitaplığını araştırmalarıma açan Hüseyin Türkmenoğlu, İzmir Milli Kütüphane Müdürü Ali Rıza Atay, İngiltere’nin İzmir Viskonsülü Willy Buttigieg ve Amerikan eski İzmir Başkonsolosu Elaine D. Smith bana çok yardımcı oldu. Kendilerine çok teşekkür ederim.

 

Bu detaylı çalışmalarınız sırasında edindiğiniz bilgilerden en çok ilginizi çeken ne oldu?

Gürsoy: Araştırmalarım sırasında yabancı tüccarların ve azınlıkların, daha ziyade 17’nci yüzyıldan sonra İzmir ekonomisinde etkili olmaya başladıklarını gördüm.

1300’lerde Aydınoğulları devrinde, 1400’lerden sonra Osmanlı devrinde, İzmir’de ekonomi tamamen Türk tüccarların elinde. 1500’lü yıllarda Türk tüccarlarını Ceneviz’de Venedik’te görüyoruz. 16’ncı yüzyılda İzmir’in nüfusunun yüzde 86’sı Türk, sadece yüzde 14’ü Ortodoks Rum. 1566 yılında Türkler Sakız Adası’nı Cenevizlilerden aldıktan sonra adada kurulan askeri yönetim daha önce buraya yerleşmiş yabancı tüccarları kontrol altına almak istiyor. Bu kontrolden sıkılan yabancı tüccarlar, işlerini yürütebilmek için Anadolu kıyılarında daha rahat çalışabilecek bir yer arayışına giriyor ve bu iş için de İzmir’i seçiyorlar. Osmanlı hükümetinin Batı Anadolu’da yönetim etkinliğini kaybettiği bu yıllarda, Avrupalı tüccarlar yeni mağazalar, yeni mallar arayışı içindeydiler. Hükümetin etki boşluğu burada yabancıların yerleşmesine, İzmir’e yeni şirketlerin gelmesine ve bu şirketlerin hükümet kontrolü olmadan çalışabilmesine neden oldu. İngilizler İngiltere’de 50-60 firmayı bir araya getiren bir ortaklık kurdular, böylece İngiliz Lervant Co. meydana çıktı ve Kraliçe Elizabeth’in izniyle bu şirket Türk-İngiliz ticaretini tekeline aldı. Aynı şey Fransızlar tarafından da gerçekleştirildi ve Fransız Lervant Co. oluştu. 17’nci yüzyılda İzmir’in ticari yönden birdenbire büyümesi, bu şehirde yepyeni ticari işler meydana getirdi.

Osmanlı Devleti’nin sonsuz hoşgörüsü bu şehirde yabancıların artmasına, Rum’u, Ermeni’si, Yahudi’si ve Avrupalısı ile İzmir’in bir koloni şehri haline gelmesine neden oldu. Avrupalı tüccarlar din ve dil yakınlıkları yüzünden Rumlarla, Ermenilerle, hatta Yahudilerle iş yapmayı ve işlerinde bunları kullanmayı tercih ettiler. Türk tüccarların bu çok yüksek sermayeli uluslararası şirketlerle rekabet etmesine, bunların arasında gelişmesine, büyümesine imkan yoktu. Sık sık çıkan savaşlarda Türk nüfusun askere alınması da genç işadamlarının yetiştirilmesine bir engel teşkil ediyordu.

İşte 15’nci ve 16’ncı yüzyıllarda, İzmir’de tamamen Türklerin etkisi altında bulunan ticaretin, 17’nci yüzyıldan sonra yabancı tüccarların ve azınlıkların etkisi altına girmesinin ve bunlarla rekabet edemeyen Türk tüccarların ortadan silinmesinin en büyük nedeni bu durumdur.

Bu bilgileri derleyip toplarken ve kitaplaştırırken nelere dikkat ettiniz?

Gürsoy: Birinci bölümde İzmir şehrinin kuruluşundan günümüze kadar ekonomi tarihini belirtmeye çalıştım. Tarih boyunca İzmir’in iktisadi hayatını bu derece inceledikten sonra insanlardan ve firmalardan bahsetmeden geçmek olmayacaktı. Bu görüşle ikinci bölümde firmaları ve iş adamlarını incelemeye aldım: 1893 yılından bu yana, son 100 yıl içinde, İzmır’deki büyük firmalar nasıl kurulmuştu, nasıl devam ediyordu veya neden batmıştı? 1950 yılından önceki bilgileri belgelerden, 1950 yılından sonraki bilgileri şahısların kendilerinden alarak bu bölümü oluşturdum. Bilgilerin çoğu ikili konuşmalarımızla alınan birinci el bilgilerdir. Ümit ederim ki bu firmalar hakkında verilen bilgilerle genç nesillere tecrübe aktarma imkanı olacaktır.

 

Kitabın adına nasıl karar verdiniz peki?

Gürsoy: Tarihi, Ekonomisi ve İnsanları ile Bizim İzmirimiz. Evet, bizim, bu şehri sevenlerin, bu şehire yerleşenlerin ve bu şehirde yaşayanların İzmir’i. İzmirli olmanız için İzmir’de doğmanız şart değil. Bu şehirde öyle bir çekicilik var ki birkaç yıl burada oturmaya kalkın, sizi de hemen içine çekecek, kendisinden biri yapacaktır. Hangi dinden, hangi ırktan olursanız olun bu değişmez. Bu şehrin insanlarına bakın; her birinin kökeni başka bir yerden. Kimisi doğudan, kimisi Orta Anadolu’dan, kimisi Batı’dan veya Adalar’dan. Fakat hepsi daha birinci kuşaktan İzmirli olmuş, kısa zamanda bu şehrin bir parçası olmuş. İzmir’de görev yaptıktan sonra emekliliklerinde buraya yerleşmiş o kadar çok rütbeli devlet memuru var ki şaşarsınız. Kısacası bu şehir, tarihi, ekonomisi ve insanları ile bizim. Kitabın ismi de buradan geliyor.

 

Geçtiğimiz günlerde, 20 yıl önce kaleme aldığınız bu kitabın İngilizce baskısı da yayımlandı. Buna neden ihtiyaç duydunuz?

Gürsoy: İzmir benim aşkım. Ben ne kazandıysam İzmir’de kazandım. Burada doğup büyüdüm, sıfırdan başlayıp, kimseden sermaye, borç almadan zirveye ulaştım. Bu nedenle İzmir’e bir gönül borcum da var. Bu kitabı hazırlayarak İzmir’e gönül borcumu ödemek istedim. Kitabın İngilizce baskısıyla da İzmir’in EXPO 2020 yolculuğuna bir katkı koymayı hedefledim.

 

Melih Gürsoy’un kitapları:

Dünyadaki Büyük Ekonomik Krizler ve Türkiye Ekonomisine Etkileri (1989)

Hava Kompresörleri ve Basınçlı Hava Tekniği (1991)

Tarihi, Ekonomisi ve İnsanları ile Bizim İzmirimiz (1993)

Bir İşadamının Köşe Yazıları (1994)

Havanda Su Dövüyoruz (1996)

İzmir Mozaiğinde Belirgin Taşlar (1999)

İşkolik, (Roman - 2007)

Ekonomik ve Finansal Krizler – Dünü ve Bugünü (2009)

Bir Ömür Böyle Geçti – Anılar 

Renkli Kalem Medya Grubu
Tüm Hakları Saklıdır ©