Binlerce yıllık zanaatın umudu Çömlek Köy Projesi

İnsanlık tarihi kadar eski bir zanaat çömlekçilik. Türkiye’nin toprak kap ihtiyacının yüzde 80’ini karşılayan Menemen’de mesleğin emektarları, şimdilerde zanaatlarını Nevşehir Avanos örneğinde olduğu gibi turizmde değerlendirmek istiyor

 

Yazı ve Fotoğraflar: Onur Şan

Toprağın ruhundan belki de en çok onlar anlar. Öyle ya bizim üzerine bastığımız o kara kırmızı, sarı, kül rengi toprak onların hünerli dokunuşlarıyla birer sanat eserine dönüşür. Toprak ile ona şekil veren eller arasındaki bu öykü, modern dünyanın popüler ürünleriyle kesintiye uğrasa da, içinde tutku barındırdığı için daha uzun yıllar süreceğe benziyor. İzmir’in Menemen ilçesi de yüzyıllardır bu öyküye sahne oluyor. Öyle ki ilçenin içinde bulunduğu ve antik çağda Aiolis olarak adlandırılan bölge o dönemden bu yana toprak ve özellikle çömlekçi kili açısından oldukça zengin ve bereketli. Ege’de bağcılık ve şarapçılığın antik çağlardan bugüne dek yaygın olduğu düşünüldüğünde bölgede pişmiş topraktan amfora yapımı ve çömlekçiliğin gelişmesinin sebebi daha iyi anlaşılıyor.

Geçmişi çok eskilere dayanan bu zanaat, yine aynı topraklarda sayıları gün geçtikçe azalan ustalar tarafından yaşatılmaya çalışılıyor. Aradan geçen onca zaman yapım teknikleri ve kullanım amacını farklılaştırsa da, çömlekçilik hala Menemen’in en eski ve önemli değerlerinden biri. Ve antik çağın amforası hünerli ustaların elinde bugün ünlü Menemen testisi şeklinde vücut buluyor.

 

5 nesildir devam eden zanaat

Bölgede geçmişten beri süregelen seramik geleneğini uzun yıllar boyunca Rum çömlekçiler sürdürmüş. Rumların Kurtuluş Savaşı’nın ardından bölgeyi terk etmesiyle ustasız kalan bu zanaata Konya’dan gelen ve çömlekçilikle uğraşan aileler sahip çıkmış. Rumların bıraktığı ocakları devralan bu aileler, Menemende çömlekçiliği kuşaktan kuşağa sürdürerek günümüze kadar taşımışlar. Menemen’deki sayılı çömlek ustalarından biri olan Taner Yılmaz da bunlardan biri. 5 kuşaktır çömlekçilik ile uğraşan bir ailenin ferdi olan Taner Usta, çocuk yaşta öğrendiği bu zanaatın önceleri sıkıcı gelse de zamanla bir tutkuya dönüştüğünü söylüyor. Şimdilerde talebe bağlı alarak dekoratif peyzaj ürünleri, saksı ve güveç çeşitleri ürettiklerini söyleyen Taner Usta, 1994’ten 2007 yılına kadar, 65 kişinin çalıştığı, İngiltere’ye ihracat yapan bir işletmenin sahibiymiş. Ancak dövizdeki artış ve maliyet yüksekliği nedeniyle işler tersine dönmüş ve Taner Usta işletmesini kapatmak zorunda kalmış. Şimdi bir depo görevi gören işletmenin içi, bin bir emekle, ihraç edilmek üzere hazırlanmış ancak ellerinde kalmış yüzlerce ürünle dolu.

 

Usta olmak kolay değil

Timur Çetindağ da Menemenin sayılı çömlek ustalarından biri. Lise öğrencisiyken komşularının vesilesiyle adım attığı meslekte 36 yılı geride bırakan Timur Usta, 1993-2003 yılları arasında Hollanda, Belçika ve Almanya’ya ihracat yapan bir işletmenin sahibiymiş. Ancak ekonomik sıkıntılar tıpkı Taner Usta gibi onu da etkilemiş ve işletmesini kapatmasına neden olmuş. Yine de çömlekçilikten kopamayan Çetindağ, şimdilerde kayınbiraderi ile birlikte küçük çaplı üretim yapıyor.

Çömlekçilikte belirli bir mertebeye gelebilmek için çok çalışmak gerektiğine dikkat çeken Timur Usta, “Çömlek ustası olmak çok kolay zannediliyor. Ancak o kadar kolay değil. 4-5 yıl öğrenim görerek mimar, mühendis olunabilir. Çoğu meslek dalında 7-8 senelik bir süre zarfında ustalık mertebesine erişilir. Ama bizde öyle değil. 18 santimetrelik bir ürün yapabilmek için önce 15 santimetrelik ürün yapmayı becerebilmek gerekiyor; hem de öyle bir tane değil onlarca yapıp işleyeceksin ki o 18 santimetrelik eseri de yapabilesin. Bu nedenle çömlekçiliğe çok küçük yaşta başlayıp bu işe gönül vermek gerekiyor. Biz günde 12 saat çalışıyoruz, bedenen çok yoruluyoruz ama işimizi çok sevdiğimiz için çömlekçilikten vazgeçmiyoruz” diyor.

 

Hedef çömlekçiliği turizmde değerlendirmek

2008 yılına kadar üretiminin yüzde 90’lık kısmını ihracata yönelik gerçekleştirilen Menemenli çömlekçiler, Avrupa’da yaşanan krizler, dövizin yükselmesi ve yurtdışı pazarının daralması nedeniyle iç pazara yönelmiş. Türkiye’nin toprak kap ihtiyacının yüzde 80’ini karşılayan ve genellikle saksı, anfora ve çanak gibi dekoratif ve peyzaj ürünlerine yönelen çömlekçiler, bu ürünleri Kıbrıs, Antalya , Fethiye, Bodrum , Marmaris, Çeşme, Alaçatı ve Selçuk gibi turistik bölgelere gönderiyor. Türkiye’nin çömlek üretim merkezi olmasına rağmen bu potansiyelini turizm sektöründe değerlendiremeyen Menemen’de çömlekçiler, zanaatlarını Nevşehir Avanos örneğinde olduğu gibi turizmin hizmetine sunmak istiyor.

İlçede yakın zaman önce çömlekçiliği geliştirmek ve tanıtmak amacıyla kurulan Menemen Çömlekçiler Derneği de bu amaçla çeşitli çalışmalar yürütüyor. Menemen’de 4-5 kuşak öncesine uzanan çömlekçiliğin iyi tanıtılamadığı ve turizm alanında değerlendirilemediğini belirten Dernek Başkanı Ertan Saruhan, hazırladıkları Çömlek Köy Projesi’nin hayata geçirilmesi halinde bu sorunların aşılacağını belirtiyor. Saruhan gerçekleştirmek için destek bekledikleri projenin detaylarını şöyle anlatıyor: “Menemen’in ve çömlekçiliğin turistik tanıtımını yapmak amacıyla bir köy kurmak istiyoruz. Proje kapsamında modern üretim tesislerinin yanı sıra insanların hafta sonlarını değerlendirebilecekleri hobi amaçlı küçük atölyeler de oluşturmayı planlıyoruz. Başka bir birimde de ürünlerin satışını yapmak istiyoruz. Köyde ayrıca çay bahçesi, kafeterya gibi dinlenme alanları oluşturmayı düşünüyoruz. İlçemiz ayranı ve koyun yoğurduyla ünlü. Köyümüzü ziyaret eden turistlere bu yöresel ürünlerimizi de sunmak istiyoruz. Bu projeyle hem ilçe ekonomisine katkıda bulunmuş hem de Menemen’in tanıtımını yapmış olacağız. Çömlek Köy Projemizi hayata geçirmek için İzmir Büyükşehir Belediyesi, İzmir Ticaret Odası, Ege Bölgesi Sanayi Odası ve özellikle de Kültür Bakanlığı’nın desteğini bekliyoruz.”

 

Plastiğe göre daha sağlıklı

İnsanlığın var olduğu günden beri devam eden çömlekçiliği olumsuz etkileyen bir diğer unsur ise plastik kap kullanımının yaygınlaşması. Menemen Çömlekçiler Derneği Başkanı Ertan Saruhan, topraktan imal edilen kapların plastiğe göre daha sağlıklı olduğuna dikkat çekiyor. Saruhan, “Yoğurt üretiminde 80-90 derecelerde ısıtılmış sütü plastik kaplara koyup 65 derecede mayalıyorlar. Sıcak süt plastik kabın içerisine döküldüğünde plastikle kimyasal bir tepkimeye giriyor ve kanserojen bir maddeye dönüşüyor. Topraktan imal edilen kaplarda ise böyle bir sıkıntı yok. Aynı şekilde plastik saksıdaki bir fidana su döktüğünüz zaman plastiğin etrafında ve iç kısmında oluşan sıcak su ve buhar bitkiyi bir sene içerisinde öldürüyor. Aynı bitki toprak kaba ekildiğinde, bir sene sonra bitki o kadar gelişiyor ki onu başka bir saksıya almak zorunda kalıyorsunuz. Ancak plastik sektörü çok güçlü, dolayısıyla rekabet edemiyoruz.”

Renkli Kalem Medya Grubu
Tüm Hakları Saklıdır ©